‘Konuşanı alın!..’

Cihan DENİZ yazdı —

  • Onur Yürüyüşü’nde yaşananlar sadece LGBTİQ+’ların bir sorunu olarak kabul edilemez. Karşımızda “Cizre’ye girdiğimiz gibi ODTÜ’ye de gireriz” diye düşünen, kendinde her şeyi yapma hakkını gören bir iktidar gerçeği vardır. 

Geçtiğimiz günlerde iktidarın en tepesinde yer alan kişi, yaptığı bir konuşmada “Biz demokratlık görüntüsü altında faşistlik yapmıyoruz” dedi. 

Ülkenin içinde bulunduğu ekonomik kriz, siyasi belirsizlikler, Kürt sorunundaki tıkanmışlık, dış politikadaki köşeye sıkışmışlık öyle bir hale gelmiş durumdaki, artık iktidar sözcüler, hangi kademede olurlarsa olsunlar, istemeden, bilinçsizce doğruları söylemektedirler. Bazen bir dil sürçmesiyle bazen lafın nereye gittiğini çok da bilmeden ağızlarından çıkan sözlerle Türkiye gerçeğini olduğu gibi yansıtmaktadırlar. 

“Biz demokratlık görüntüsü altında faşistlik yapmıyoruz” sözü de böylesi sözlerden biri ve tam da Türkiye’nin içinde bulunduğu durumu hiçbir yalan dolan olmadan gözler önüne sermektedir. 

Türkiye siyasetinin en karanlık, en kirli ve demokratlık bakımından payına kırıntı bile düşmemiş kesimlerin bir araya gelerek oluşturduğu iktidar bloğunun, bugün gelinen noktada artık demokrat görünmek, hak ve özgürlükleri önemsiyormuş gibi gözükmek gibi bir derdi de yoktur. “Miş gibi gözükme” devri kapanalı çok oldu. 

Demokrat gibi gözüktükler, vesayete karşıymış gibi gözüktükleri, hak ve özgürlük alanlarını genişletmek istiyormuş gibi davrandıkları, işkenceye sıfır tolerans gösterdiklerini iddia ettikleri günler çok gerilerde kaldı. Tüm bunlar onlar için bir ayakbağı artık. Bugün yaşadıkları büyük varoluş krizinden çıkışı daha fazla otoriterleşmede, daha fazla vesayetçilikte, hak ve özgürlük alanlarını neredeyse tamamen ortadan kaldırmada, her türlü fikri, eylemi, muhalefeti en büyük zorbalıkla bastırmakta ve en önemlisi de daha fazla düşmanlıkta görmektedirler. Varlıklarını bir gün daha devam ettirmek için hiçbir hukuki, ahlaki, dini, toplumsal normu dikkate almadan her şeyi yapacak durumdadırlar. 

Ve bunu da gizlemek gibi dertleri yoktur. Faşizm artık hiçbir kılıfa sokulmaya gerek duyulmadan aleni bir şekilde uygulanmaktadır.

Bunun son örneği iktidarın LGBTİQ+ Onur Yürüyüşleri karşısındaki tavrıdır. Sadece kimliklerinden ötürü bir grubun hedef alınmasından, en temel vatandaşlık haklarından mahrum bırakılmasından ve bunun hiçbir gizleme gereği duymadan alenen yapılmasından daha ala bir faşizm olabilir mi? Tek eksikleri Nazi Almanya’sındaki “Vatandaşlık Yasası” ve “Alman Kanını ve Alman Onurunu Koruma Yasası” gibi yasalar. Ama bunlar da sadece bir kararnamelik bir iş onlar için. 

Bununla birlikte, iktidarın bu tavrı sadece LGBTİQ+’lar ile sınırlı değildir; tıpkı Nazi Almanya’sında Yahudiler ile sınırlı olmadığı gibi. Bu iktidarın farklılıklar karışsında fıtratlarına işlemiş tahammülsüzlüğünün bir göstergesidir. Kendi gibi olmayan, kendi gibi konuşmayan, kendi gibi düşünmeyen, kendi gibi yaşamayan kendi gibi aşık olmayan (bir faşist aşık olabilir mi sorusunu bir kenara bırakarak) kimseye yaşam hakkı tanımadıklarının en somut kanıtıdır. 

Geçtiğimiz cumartesi her türlü baskıya, tehdide, zorbalığa rağmen gerçekleştirilen Onur Yürüyüşü’ne müdahale eden polis amirlerinden birinin ağzından dökülen “Konuşanı alın” sözü de tıpkı “Biz demokratlık görüntüsü altında faşistlik yapmıyoruz” sözü gibi, yarattıkları “Yeni” Türkiye’yi çok güzel özetlemektedir. Herkesin sustuğu sadece kendilerinin konuşabildiği bir toplum hayallerini daha nasıl ortaya koyacaklardı. 

Evet; çok sevdikleri sözle Edirne’den Hakkari’ye Türkiye’yi getirdikleri noktada ülke evinde, sokakta, yazdığı yazıda, kaleme aldığı kitapta, sosyal medyada konuştuğu için “alınanların” ülkesi haline gelmiştir. Kendi arasında sohbet edenler bile bu canavarın pençesinden kurtulamamaktadır. 

Bundan dolayı Onur Yürüyüşü’nde yaşananlar sadece LGBTİQ+’ların bir sorunu olarak kabul edilemez. Karşımızda “Cizre’ye girdiğimiz gibi ODTÜ’ye de gireriz” diye düşünen, kendinde her şeyi yapma hakkını gören bir iktidar gerçeği vardır.

Bu gerçekten rahatsız olanlar, daha özgür, demokratik bir coğrafya hayal edenler buna göre kendilerini konumlandırmalı ve bu büyük kötülüğe karşı Büyük İnsanlık için tüm ezilenlerin hiçbir ezilme haline özel bir öncelik tanınmadan verecekleri radikal demokrasi mücadelesini örgütlemenin yollarını bulmalıdır.

Emekçisiyle, Kürtlüyle, Türküyle, Ermenisiyle, Alevisiyle, Sünnisiyle, genciyle, kadınıyla, LGBTİQ+sıyla, ekolojistiyle ya bu kötülüğü el birliğiyle bertaraf edeceğiz ya da bu kötülük düşüneni, konuşanı, karşı çıkanı “almaya” devam edecek. 

paylaş

   

Yeni Özgür Politika

© Copyright 2024 Yeni Özgür Politika | Tüm Hakları Saklıdır.