Kültürel soykırıma karşı birlikte mücadeleye

Demir ÇELİK yazdı —

  • Bugün bir kesim Alevi, Yezit nahak zihniyeti ile birlikte hareket etmekte, ırkçı ve inkârcı kolektif kimlik inşasına ikna edilmiş bulunmaktadırlar.

Türk devleti; tarihi ve toplumsal Alevi inanç hakikatini başkalaştırıp Türkçü-İslamcı zihniyetin inançsal kuşatmasıyla kültürel soykırımı sürdürmektedir.

Koçgiri, Zilan-Ağrı ve Dersim soykırımının Kürtlerde ve Kürt Alevilerde neden olduğu ağır travma nedeni ile soykırıma uğrayanlar susmayı yeğlemişlerdi. Yaşatılan vahşet ve barbarlığın etkisi ve utancı ile on yıllar boyu konuşmayıp susanların torunları bizlerin, konuşmaya başladığı, ancak büyük toplumsal kırımın ve yıkımın önüne geçemediğimizi fırsata dönüştüren devlet, kültürel soykırımla işi bitirmek istiyor. Yüz yıldır belleğimizde yaşatarak, filmini çekerek, romanını yazarak oluşturduğumuz ortak akla ve duygudaşlığa devlet müdahale ederek, yeni hafıza ve bellek oluşturuyor. Soykırımdan geçirdiği yüzbinlerden geriye kalanlarla yüzleşmek yerine, kültürel soykırımla Kürtlüğümüzden, Aleviliğimizden geriye kalan ne varsa köküne kibrit suyu dökmek istiyor.

Soykırımcılar, öncelikle toplumda rıza üretirler. Türk devleti bu amaçla kültürel soykırım için Aleviler içinde rıza üretmeye bakıyor. Fiziki soykırımda yaşatılan vahşet, barbarlık ve derin toplumsal kırım ve yıkıma karşın, kültürel soykırımla esas olarak sosyal, kültürel ve inançsal değerlerimizi ortadan kaldırmak, bu değerler üzerinden yaşanan toplumsallığı dağıtıp parçalamak istiyor. Bununla da yetinmeyecek; egemen dine, egemen kültüre ve egemen kimliğe uygun yeni hafıza, yeni bellek ve yeni kimlik oluşturacaklardır.

Raphael Lemkin; “insanlar, bireysel özelliklerinden ötürü değil, bir ulusun, bir dinin, bir kültürün ve bir inancın üyeleri olmalarından dolayı yok edilmek istenirler”der. Türk ulus devleti de, Kürtlerin ve Alevilerin onurunu, toplumsal varlıklarını, kültürel ve inançsal değerlerini, dilini, kültürünü ve politik kurumlarını kültürel soykırımla ortadan kaldırmanın arayışı içindedir.

Kültürel soykırımın en temel özelliklerinden biride suçun aynı gruba yönelik; tutarlı ve sistematik bir biçimde sürdürülüyor olmasıdır. Türk devletinin yüzyıldır Kürtlere ve Alevilere karşı, ‘tamamlanmamış görev’, ‘bitmemiş suç pratiği’ ile sistematik ve uzun soluklu uygulamaları bu anlamda kültürel soykırım olmaktadır. Koçgiri’de Kürt Alevi soykırımını yapan Türk ulus devleti, 1925 Şark Islahat Planı ile Alevileri tankla topla katletmiş, kuyulara atmış, asmış, derisini yüzmüş, katliam ve soykırımlarla topyekûn ortadan kaldırmaya çalışmıştır. Türk ulus devleti bir yandan fiziksel soykırımı yürütürken, diğer yandan da zor aygıtlarıyla üstesinden gelemediği Alevileri din, eğitim, siyaset, hukuk, üniversite, kışla ve camii üzerinden devşirmeye bakmıştır. Bunu da çağdaşlaşma, medenileşme ve demokrasi adına yaptığını söyleyerek mağdurlarda rızalık üreterek yapmıştır. En ücra köye camii, kışla ve okul yaparak, bölge yatılı okullarını inşa ederek kültürel soykırımı kesintisizce yürüten devlet, “bir avuç eşkıya” diyerek Koçgiri’ de, “genç cumhuriyetin önünde çıbanbaşı” diyerek Dersim’ de soykırım yapar.

Dersim halkını vahşi ve barbar diye yaftalamış, medeniyet götüreceğiz diyerek toplumu iknaya çalışmıştır. Okul, kışla ve camii üzerinden bizi kendi dilimize, kültürümüze ve hakikatimize yabancılaştırıp toplumsal genetiğimizle oynadılar. Otantik gelenekçi toplumsallığımızı hakir görerek, bizi değerlerinden kaçan, “Türklük gurur ve şuuru, İslam ahlâk ve fazileti” deme noktasına düşürdüler. Yol önderlerimize şaki, eşkıya ve bölücü diyen tekçi ırkçı zihniyet, soykırımcı şeflerini ilerici, devrimci diye pazarlayıp empoze ettiler. O nedenledir ki inkârcı, katliamcı zihniyetin kurucu iradesinin fotoğraflarını evlerimizin baş kösesine mihman eyledik. Katliamcı ve soykırımcıları baş köşeye oturtan bizler, anne ve babalarımızın kılık kıyafetinden utanan, dilini eksik ve yetersiz gören, inancını geri ve putperest diyerek egemen dile, egemen dine, egemen kültüre öykünen, bunun sonucu olarak ulus devlete yedeklenir olduk.

Sosyal Bilimci Leo Kuper, “Bir kültürün bütününü ya da önemli bir kısmını sona erdirmek, yerli halklara Hristiyanlığı empoze etmek, yerli çocukların devlet okullarında zorla asimile edilmesi gibi eylemler kültürel soykırımdır.” der 

Devlet kendi suç pratiğine bulaştırarak, suçlu toplum inşası üzerinden ırkçı, inkârcı kolektif kimlik inşasının parçası haline getirdi bizi. Bu nedenledir ki Kürtlerden Alevi olmaz deniliyor, Alevi hareketleri Türkiye’de DAD’ı, Avrupa’da FEDA’yı görmeyen, Kürt siyasal hareketi ile yan yana gelmeme, birlikte hareket etmeme konumuna düşürüldük. Tarihi boyunca zalime karşı mazlumdan yan olma anlayışını terk eden Aleviler, hak mücadelesinde ulus devletin hassasiyeti ile soruna yaklaştıkları için kaybetti, kaybediyoruz. Bunun sonucudur ki bugün bir kesim Alevi, Yezit nahak zihniyeti ile birlikte hareket etmekte, ırkçı ve inkârcı kolektif kimlik inşasına ikna edilmiş bulunmaktadırlar.

Bölgenin insansızlaştırılması, Kürt Alevilerin kutsal mekanlarından koparılması amaçlı son yıllarda Dersim (Koçgiri- Pazarcık-Varto-Hınıs- Kars- Erzincan) coğrafyasından resmi olmayan rakamlarla 15.000 genç göçertilmiştir. Coğrafyanın insansızlaştırılması paralelinde kutsal mekanların barajlar altına gömülmek istenmesi, doğasının talan edilmesi, ocaxlarının dağıtılması, Alevi inancı ve insanlığın binlerce yıllık yapım ve yaratım faaliyetleri yok edilmek isteniyor. Bütün bu uygulamalar kültürel soykırım olup çok daha yıkıcı, çok daha yok edici olacağının bilinci ile hareket etmek durumundayız. Bir toplum dilini kullanamıyorsa, inancını ve inanç değerlerini yaşayamıyor ve yaşatamıyorsa, ana dilinde eğitim alamıyor, anadilinin kavram, kuram ve kelamlarına ulaşamıyorsa bir süre sonra varlığını sürdüremez olur.

Bir toplumun tarihi hafızasını ve belleğini siler, yerine yeni bir bellek ve hafıza oluşturmaya çalışırsanız, bir süre sonra söz konusu toplumdan eser kalmaz. Derinlikli yaşanan bu başkalaşımın sonunda bambaşka travmatik bir toplumun ortaya çıkacağını iyi bilmek durumundayız. Bu anlamda parçalı, keyfi ve kendine göreci yaklaşmak yerine; bir olmanın, iri olmanın ve diri olmanın zamanıdır diyerek nahak soykırımcı zihniyete karşı safları sıklaştırmalıyız… 

paylaş

   

Yeni Özgür Politika

© Copyright 2024 Yeni Özgür Politika | Tüm Hakları Saklıdır.