Masa başındaki adamın "Fantastik" düşünceleri

Veysi SARISÖZEN yazdı —

  • Bu gençlerin en bilinçlileri örgütsel hareket içinde yer alıyor, geriye kalan çoğunluk örgütsüz. Ama bilelim ki yüzde doksanı hala "Apocudur."
  • O halde onlar kendilerine hiçbir gelecek vaat etmeyen Avrupa’yı değiştirme temelinde harekete geçebilirler.

"AİHM ne demiş, Avrupa Konseyi ne demiş, bu bizi ilgilendirmiyor. Biz kendi mahkemelerimize saygı duyulmasını bekliyoruz."

Recep böyle demiş.

Yazımın konusu bağlarımızın zayıfladığı Avrupa’daki Türkiyeli gençliğin Avrupa politikası.

Önce Recep’in lafına bir iki satır ayırmak icap eder. Bu Recep bu laftan sonra kendi kontenjanından AİHM’e verdiği ve AİHM Başkanı ile kurduğu ülfetle tanınan yargıcı geri çekmeli. Recep madem bu lafı etti, kurucuları arasında yer aldığı Avrupa Konseyi’nden pılıyı pırtıyı toplayıp çekip gitmeli.

Bir de Türk Anayasası var. O Anayasa uluslar arası anlaşmaların Türk kanun ve anayasasından üstünlüğünü tanımış. O halde Recep zaten paçavraya çevirdiği bu anayasayı, kaldırsın bizim Antakyalıların tabiriyle teharet bezidir diye  "bellaaya" fırlatıp atsın.

Recep bunları yapsın derken, asıl soru "bizim" ne yapacağımız.  

Türkiye kökenli Avrupalıların "Avrupa programı" var mı?  Yok. 

Neden?

Merkezinde dört parça Kürdistan’ın yer aldığı Ortadoğu’da Kürt halkının bir "Ortadoğu programı" var. Programı Kürt halk önderi Öcalan yazdı: Konfederal Ortadoğu Ortak Evi programı.  

Avrupa’da yaşayan Kürt toplumu da bu programın hayata geçmesi için bir tür "dayanışma" gücü olarak mücadele ediyor. Ya da diyelim ki Batı dünyası Kürdistan mücadelesinin "ikinci cephesidir."

Hiç kuşkusuz Avrupa’daki Kürt toplumunun kendi anavatanı Kürdistan için varını yoğunu seferber etmesinden daha doğal hiçbir şey olamaz. Evlatları, kardeşleri, akrabaları faşist rejimle gırtlak gırtlağa savaşlarda can verirken onlar elbette yüzlerini Kürdistan’a çevirecek, Kürdistan’la yatacak, Kürdistan’la kalkacaktır. Farkındaysanız benim yazılarımın gündemi de Türkiye ve Kürdistan. Bu çizgiyi uygulamaya devam da edeceğiz.

Mesela ben tek kelimesini anlamasam bile dengbêjlerin tiz ve yanık nağmelerini zevkle dinlemekteyim.

Gelgelelim 1990’ların Avrupa’daki göçmenleri artık yaşlanıyor. Onlar yaşlanırken, elbette bilinçli bir kesim genç yeri geldiğinde "katılım" yapmak da içinde onlarla omuz omuza Kürdistan’ın özgürlüğü için elden gelen her şeyi yapıyor.

Ama bu genç kuşağın büyük bir kesimi, yaşlıların torunları her geçen gün Avrupa toplumuyla entegre oluyor. Kürtçeyi ev lehçesi ve sınırlı sözcükleriyle bilseler bile artık "ana dilleri" neredeyse içinde yaşadıkları, çalıştıkları ve okudukları toplumun dili. Dengbêj dinleyen az, "rep" ilgilerini çekiyor.

Uçurum büyük.

Bu genç nesil geleceğini tasarlarken vatandaşı oldukları ülkelerin hükümetlerine bakıyorlar. Çünkü bu hükümetler onlar hakkında kararlar alıyorlar.

Bu kararlar kapitalist modernitenin kararları.

Biz bu kararlar hakkında ne diyoruz? Hiçbir şey. Bizim karşı çıktıklarımız Avrupalı emperyalistlerin Kürdistan karşıtı adımları. Avrupalı halklardan beklediğimiz ise bizimle enternasyonal dayanışma.

Bu durumda ne yapmış oluyoruz?

Bizimle insani bağlarını kopartmasalar bile, örgütsüz ve bilinçsiz Kürt yeni kuşağını Avrupalı partilerin, kuruluşların etkisine farkında olmadan terk ediyoruz. Elbette onları Kürdistan bilinciyle donatmaya çalışıyoruz ama o gençleri içine çeken Avrupalılık gerçekliğiyle yeterince başa çıkamıyoruz.

Bana öyle geliyor ki, hızla asimile olan bu yeni kuşağı yeniden Kürdistan özgürlük hareketine kazanmanın yolu onları "Apocu Ortadoğu Programı"ndan hareketle "Konfederal Avrupa Programı"na kazanmaktır.

Tekrar ediyorum. Avrupa’daki tüm Kürt gençliğini Kürt özgürlük hareketinin düşünceleriyle eğitmek temel görev olarak kalıyor. Soru şu: Başıboş kalan ve Avrupalı "entegrasyon" mühendisleri tarafından asimile edilen gençleri mi Kürt özgürlük hareketine kazanmak kolaydır yoksa artık "Avrupalılaşmış" Kürt gençliğini politize ederek, onları "Avrupa Konfederal ortak evi" programında birleştirirsek mi bu amaca ulaşabiliriz?

Bu gençlerin en bilinçlileri örgütsel hareket içinde yer alıyor, geriye kalan çoğunluk örgütsüz. Ama bilelim ki yüzde doksanı hala "Apocudur."

O halde onlar kendilerine hiçbir gelecek vaat etmeyen Avrupa’yı değiştirme temelinde harekete geçebilirler.

Hatta onlara denebilir ki, "senin akranların Apocu paradigmayı dünyanın en amansız bölgesinde Ortadoğu’da, Kafkasya’da hayata geçirmeye çalışıyorlar. Şimdi düşün,  'ulus devletlerin', 'klerikal, İslamcı devletlerin ', 'aşiretçilerin', hatta Barzanicilerin en azgın hükümferma olduğu Ortadoğu mu "Demokratik Konfederalizme" yakındır? Yoksa içeriği 'kapitalist modernite' olan ama "biçimi" 'Konfederalizm' olan Avrupa Birliği mi? Milliyetçiliğin kurbanı Türklerle, Araplarla, Farslarla mı Kürt halkı ‘demokratik ulus’ temelinde birleşmeye yakındır, yoksa emekçi ve aydın Avrupalı milletlerle mi? Kapitalist AB’ye hayır, 'Demokratik Konfederal Avrupa Birliği'… "Asimilasyona ve ırkçılığa hayır,  demokratik Avrupa ulusu…"

Böyle bir hareketin içinde yer alacak ve politikleşecek olan, oysa şimdi neredeyse "asimile" olmuş, yüzünü Avrupa’ya, sırtını Kürdistan’a çevirmek üzere olan gençler, bilin ki yarın fedai Kürt gençliğiyle aynı safta mücadele edecektir. Hem Konfederal Avrupa için, hem de Konfederal Ortadoğu için…

Biliyorum, bu yazdıklarım ölüm kalım mücadelesi veren Kürt özgürlük hareketi için bir hayli "fantastik" düşüncelerdir. O nedenle diyorum ki, derneklerimizdeki ak saçlı ve ak tülbentli yaşıtlarım kafalarını bu yazdıklarımla uğraştırmasın, yaptıkları çok hayati işlere devam etsinler. Dimyata pirince gideyim derken, evdeki bulgurdan olmasınlar.

Benim ki, Nasreddin Hoca işi. Göle maya attım, umarım tutar.

paylaş

   

Yeni Özgür Politika

© Copyright 2024 Yeni Özgür Politika | Tüm Hakları Saklıdır.