Meral Akşener 

Cafer TAR yazdı —

  • Devlet; AKP, MHP ve İYİ Parti’yi kamu rantının nasıl dağılacağı konusunda bir noktaya getirmiş; fakat bunun karşılığında onlardan Türkiye’de demokrasi, bütün Ortadoğu’da ise Kürt Özgürlük Mücadelesi’nin bastırılması sözü almış gibi gözüküyor. 

Türkiye’de her çevreden insanlar günlerdir İYİ Parti başkanı Meral Akşener’in Altılı Masa’ya ihanetini konuşuyor. Hiçbir olayı tabii ki sadece bir boyutu ile değerlendiremeyiz; hele Türkiye’nin içinde bulunduğu koşullarda bu kadar önemli bir olayı sadece bir noktaya indirgemek kesinlikle doğru bir yaklaşım olmaz. 

Burada özellikle yapmamız gereken şey neden tam da Millet İttifakı veya başka bir ifade ile Altılı Masa etrafında toplanmış çevreler Erdoğan Rejimi’ni aşılacakken Meral Akşener tarafından zayıf düşürüldü. 

Kimilerinin masa dağıldı yaklaşımını çok abartılı buluyorum; fakat yine bazılarının yaptığı gibi hiçbir şey olmamış gibi yapmayı da doğru bulmuyorum. Gelinen aşamada en acil görev hem masadakilerin hem de Rejim karşıtı olup, masada olmayanların hiç zaman kaybetmeden pozisyonlarını yeniden belirlemesi olmalıdır. 

Çünkü çok kısa bir süre sonra belki de Türkiye tarihinin en önemli seçimi yapılacak ve seçimlere çok kısa bir süre kala düzen muhalefetinin en önemli bileşenlerinden bir tanesi saf değiştirdi.  

Meral Akşener’in Altılı Masa’yı terk etmesini doğru okumak gerekir; bu saatten sonra İYİ Parti, Altılı Masa dışında fakat muhalefet bloğu içerisinde bir parti olarak değerlendirilemez. İYİ Parti seçimlerden hemen sonra eğer Erdoğan seçilirse oluşacak iktidar bloğunun bileşenlerinden bir tanesi olacaktır. 

Geçenlerde Murat Yetkin kendi blokunda yazdığı bir makalede aslında bunun ip uçlarını vermişti zaten. Yetkin, AKP kulislerinden aldığı bilgileri derlediği yazısında Erdoğan’ın seçim stratejisini şöyle açıklıyordu. 

Buna göre; önümüzdeki seçimlerde AKP’nin hedefi meclis çoğunluğunu sağlamak değil, cumhurbaşkanlığını almak olacak; cumhurbaşkanlığı alındıktan sonra ise mecliste geçici veya gerekirse kalıcı ittifaklarla meclis çoğunluğu sağlanacak. 

AKP bu stratejiyi, Akşener’in tutumundan çok önce belirlemiş ve muhtemelen bu noktada Akşener ve ekibi çoktan pazarlıklara başlamıştı bile. Ve öyle anlaşılıyor ki Akşener uzun bir süredir Altılı Masa toplantılarına Erdoğan lehine oyun bozucu bir figür olarak katılıyordu.  

Burada soru şudur; “Peki Akşener ve partisi neden millet ittifakına tuzak kurarak saf değiştirdi ve bunun olası sonuçları neler olacak?”  

Kimileri bunu Erdoğan’ın Akşener ve arkadaşlarına ikbal vaadi ile ilişkilendiriyor; bana göre de bu ihtimal göz ardı edilemez. Gerçekten de sağ partilerin ana omurgasını devletle iş tutan sermaye çevreleri oluşturur. Bunlar arasındaki rekabet asıl olarak bu ülkeye kimin ne kadar hizmet edeceği değil; devlet elinde birikmiş rantın nasıl ve kimlere dağıtılacağı ile ilgilidir. 

Yani muhakkak bu noktada bir uzlaşma olmuştur; İYİ Parti uzun bir süredir özellikle Ankara ve İstanbul Belediyelerinde ihale ve rant dağıtımı süreçlerinde inisiyatif alıyordu. Gelinen noktada İYİ partili seçkinler el artırmak istemiş olabilirler. Muhtemelen uzun bir süre önce de bu noktada Rejim ve İYİ Parti arasında bir uzlaşmaya varıldı.  

Akşener’in çıkışı belki muhalefet açısından sürpriz oldu; ama Rejim’in sahipleri için bunun bir sürpriz olduğunu düşünmüyorum. Ayrıca burada müzakerelerin sadece AKP ve İYİ parti arasında olduğunu da düşünmüyorum. Tam da bu noktada devletin derin çekirdeğinin, yani asıl devletin devreye girdiğini düşünüyorum. 

Devlet; AKP, MHP ve İYİ Parti’yi kamu rantının nasıl dağılacağı konusunda bir noktaya getirmiş; fakat bunun karşılığında onlardan Türkiye’de demokrasi, bütün Ortadoğu’da ise Kürt Özgürlük Mücadelesi’nin bastırılması sözü almış gibi gözüküyor. 

Bu üç parti etrafında toplanmış rantiye çevrelere bizzat devlet; Kürtleri ve demokratik muhalefeti yok etme karşılığında bütün Türkiye’yi talan etme sözü vermiş gibi gözüküyor. Akşener’in masayı terk etmeden önceki konuşmaları da bunu doğrular nitelikteydi. 

Devlet ısrarla Kürtleri ve Türkiyeli demokratları Türklüğün ötekisi haline getirmek istiyordu; fakat Kürtler, Kürt Halk Önderi’nin dahiyane açılımı ile Ortadoğu ve Türkiye’nin en önemli demokrasi dinamiği haline geldiler.  

Kobanê’de DAİŞ’i durduran Kürtler, daha sonra belediyelerin AKP’nin elinden alınmasını sağlayarak Türkiye toplumunda umudun yeşermesine neden oldular. Hem de bunu hiçbir pazarlık yapmadan, sadece demokrasiye ve özgürlüğe inandıkları için yaptılar.  

Bu sürecin hiçbir yerinde herhangi bir HDP seçmeninin yüzünü kızartacak bir pazarlık yoktur. Bunu ortalama Türkiyeli seçmen de gördü. İşte tam da bu noktada devletin halkları birbirine düşmanlaştırarak iktidar üretme siyaseti ağır bir hasar almış oldu.  

Gelinen noktada Erdoğan ya Kürtlerin aktif katılımı ile iktidardan uzaklaştırılacak; ya da rejim zulmünü artırarak devam edecekti. Akşener, Kürtlerin aktif katılımı ile Türkiye’nin demokratikleştirilmesi sürecini içine sindiremedi. Ayrıca Devlet de buna izin vermeyerek devreye girdi ve Altılı Masa’ya birlikte tuzak kurdular. 

Kürtlerin aktif katılımı ile Erdoğan Rejimi’nin aşılması sonrası; devlet insanlık dışı tecrit siyasetini, Rojava'ya saldırıları, demokrasi düşmanı kayyum politikalarını, sürdüremezdi. Daha da önemlisi Kürt kimliği, Türklüğün karşıtı olarak değil; kendi dışındaki bütün kimliklerin de özgürleşmesine yardım önemli bir demokrasi dinamiği olarak bütün Türkiye nezdinde açığa çıkmış olacaktı. 

Bunu klasik devlet aklı ve onun bir parçası olan Akşener hazmedemedi. “Peki bundan sonra ne olacak?”  

Bundan sonrası meşakkatli; fakat diğer bütün senaryolardan daha iyi olacak. İlk defa saflar bu kadar netleşmiş oldu; mücadele edeceğiz ve kazanacağız. Kürtler, Türkler, bütün diğer halklar kazanacak; faşizm kaybedecek.

paylaş

   

Yeni Özgür Politika

© Copyright 2024 Yeni Özgür Politika | Tüm Hakları Saklıdır.