“Meşruiyet krizi” ve çürük sakız 

Veysi SARISÖZEN yazdı —

  • Bunlar da gösterir ki, Türk devleti Rojava’yı işgal etmenin gerekçesi olarak çiğnediği “güvenlik” sakızı çürüdüğü için, şimdi cebinden “mülteci” ve “Süleyman Şah Türbesi” markalı sakızları çıkarmış, çiğniyor.

KDP’nin Metîna provokasyonu hakkında yazdım. Şimdi de “Mülteciler için güvenlik bölgesi” ve “Süleyman Şah’ın boş tabutunu” eski yerine taşıma açıklamaları hakkında konuşalım. 

Türk devleti Rojava’yı işgal ve ilhak etme gerekçesi olarak “sınırlarının güvenliği” sakızını çiğneye çiğneye çürüttü. Çünkü bu gerekçe ikna edici değil. Düşünün Rojava Suriye devletinin egemenliğindeki topraklarda bulunuyor ve Suriye devleti, mırın kırın etse de, devlet güvenliğini ve toprak bütünlüğünü ihlal gerekçesiyle Rojava’ya karşı savaş açmıyor. Hatta Rojava’nın bir çok bölgesinde Suriye ordusu ile QSD güçleri barış içinde yan yana bulunuyor. Örneğin Kamişlo’da bu hal ayan beyandır. Bu durumda Türk devletinin “güvenlik” gerekçesiyle işgal politikası yalnız Rojava’yı değil, Suriye devletini de hedef alıyor. Rojava tehdit ediyorsa, Suriye devleti de mi, Türk devletini tehdit ediyor? 

Bu gerekçeyi hükümsüz kılan diğer sebep Rojava siyasi ve askeri güçleriyle ABD arasındaki “taktik” işbirliğidir. Türk devleti ABD’yle taktik işbirliği yapan Rojava’yı “güvenliğini tehdit etmekle” suçladığında, ABD’yi de suçlamış oluyor. Zaten bunu da açıkça defalarca dile getirdi. Rojava tehdit ediyorsa, Amerika da mı, Türk devletini tehdit ediyor? 

Rusya Rojava’nın Batısında Suriye ordusu ile birlikte bir çok noktada Rojava askeri güçleriyle yan yana durduğuna ve bunların birbirlerini tehdit etmediğine göre, ayrıca Rus Dışişleri Bakanlığı sözcüsü Zaharova muhtemel bir Türk saldırısına karşı olduklarını söylediğine göre Türk devletinin “güvenlik endişesi” demek ki Rusya’yı da hedef alıyor. Rojava tehdit ediyorsa Rusya da mı, Türk devletini tehdit ediyor? 

Böyle olunca da Türk devletinin “güvenlik” iddiaları gülünç bir hale geliyor. Eğer Rojava, dolayısı ile Suriye, ABD ve Rusya Türkiye’nin “güvenliğini” tehdit eden bir pozisyonda bulunuyorsa, yandı gülüm keten helva. Erdoğan’ın bu durumda “ört ki ölem” demesi gerekirdi. Bu güçler “Türk devletinin güvenliğini” tehdit etseydi, çoktan bu güvenlik havaya uçardı. Demek ki ortada “güvenlik” sorunu yok. Türk devletinin Rojava’yı işgal ve ilhak politikası var. 

Eğer böyle bir niyet olmasaydı Türkiye tıpkı ABD gibi yapar, bir yandan PKK’yi tasfiye etmek için savaşı sürdürürken, bir yandan da Rojava’yı Suriye Devleti’ni karşı tanıyarak Kürt özgürlük güçlerini bölmeye çalışır, aynı zamanda da ABD’nin Suriye politikasına“uyum” sağlamış olurdu. Türk devleti böyle bir “sofistike” yaklaşım yerine herkesle kavga ediyor ve Rojava’ya karşı işgale girişmek için Ukrayna savaşı ile oluşan uluslar arası koşulların uygun olduğunu düşünüyor.  

“Güvenlik endişesi” ikna edici olmadığı için Erdoğan rejimi Rojava’ya savaş açmanın başka “meşru gerekçelerine” sığınmak zorunda kalmıştır. Bu gerekçelerden birisi “mültecileri göndermek” için, onların “yerleşeceği” Rojava şehirlerini ve köylerini işgal etmektir. Erdoğan rejimi Avrupa’ya karşı “ya Rojava’yı mültecileri iskan etmek için işgal etmeme izin verin ya da kapıları açar onları Avrupa’ya gönderirim” şantajı yapıyor.  

İkinci “meşruiyet” gerekçesi Süleyman Şah Türbesini eski yerine götürmektir.  Bilindiği gibi Suriye Devleti ile Türk Devleti arasında Süleyman Şah Türbesi’nin bulunduğu küçük bir toprak resmen Türk devletinin egemenliğine verilmiştir. Şimdi güya bu “Türk toprağına” girmek için yüzlerce tank, yüzlerce uçak, binlerce top ve onbinlerce çete-ordu kırması bir kuvvetle Rojava’ya girmeye hazırlanıyor. 

Mültecileri işgal edeceği ve kuracağı “güvenlik bölgesine yerleştirme” gerekçesinin iler tutar tarafı yoktur. Aklı başında tek bir Suriyeli mülteci böyle bir “güvenli bölgenin” asla “güvenli” olmadığını ve olmayacağını bilir. Hem yerlerinden edilen Kürt halkının Rojava işgaline karşı direneceğini, hem de Suriye Devleti’nin kendisine ait toprakların işgaline ve işgal edilen topraklara “rejim karşıtı mültecilerin ÖSO’yla birlikte” yerleştirilmesine karşı savaşacağını görmemek için mültecinin dangalak olması gerekir. Şu anda Türkiye’de işgüç sahibi olmuş, dükkan açmış, şirket kurmuş, çocuklarını geleceğe hazırlamakta olan milyonlarca mülteci “güvenli bölgenin”, şu anda kaçtıkları Suriye rejiminin egemen olduğu topraklardan bile “güvensiz” olduğunu biliyor. 

Bu neyi gösteriyor? Türk devletinin Rojava’yı işgal planında “mültecileri yerleştirme” gerekçesi, işledikleri ve işlemeye hazırlandıkları “savaş suçuna” meşru bir kılıf olduğunu gösteriyor. 

Süleyman Şah Türbesi’ne gelince… Bu “boş tabut” ve onun mezarında nöbet bekleyen Türk askerleri bilindiği gibi YPG-YPJ güçlerinin kurduğu “güvenlikli koridordan” geçirilerek DAİŞ saldırılarından kurtarılmıştı. Bu “boş” olduğu için “hafif” de olan tabut, başlarında bir uzman çavuş ve “dört kola” birer paralı asker olmak üzere beş kişilik bir tim tarafından, her bir kilometrede Rojava halkının vereceği suyu içerek ve kumanyaları yiyerek Türk devletine verilen toprak parçasına bal gibi taşınabilir. Rojava bu türbeyi nasıl DAİŞ’ten koruduysa, şimdi de türbeye müzaheret ederek gereğini yapabilir. Demek ki, “Süleyman Şah” için Rojava’yı ordularla işgal etmenin hiçbir meşru yanı olamaz.   

Bunlar da gösterir ki, Türk devleti Rojava’yı işgal etmenin gerekçesi olarak çiğnediği “güvenlik” sakızı çürüdüğü için, şimdi cebinden “mülteci” ve “Süleyman Şah Türbesi” markalı sakızları çıkarmış, çiğniyor.  

Evet çiğniyor. Siz faşist Erdoğan ve Bahçeli’yi çeneleri oynadığı, ağızları açılıp kapandığı için “konuşuyor” sanıyorsunuz. Sakız çiğniyorlar. Ama ne “güvenlik” gerekçesi, ne “mülteci sorununu çözme” palavrası, ne “Süleyman Şah’ın boş tabutu” Türk devletinin Rojava saldırısına “hukuki meşruiyet” sağlamaz.  

Lavrov “Temmuz’da yeniden Kazakistan’da konuşuruz” dediğine göre, bu sakızı iki ay boyunca çiğneyecekler ve o gün bir de ne görelim sakız çürümüş, üfürüp balon yapmaya ve “pıt” diye patlatmaya  kalktıklarında, her ikisinin yüzüne gözüne bulaşmış… 

O zaman ağızlarındaki çürük, kokuşmuş sakızı tüküremeyecekler, bu halleriyle Rojava’ya yeni bir işgal adımı attıkları gün kendileri çürüyecekler. İşte o zaman Kürt halkı ve Türk dostları Süleyman Şah’ın boş tabutuna bu sakız çiğneyen iki kafadarı yerleştirip, onları tarihin “kuburuna” defnedecek…

paylaş

   

Yeni Özgür Politika

© Copyright 2024 Yeni Özgür Politika | Tüm Hakları Saklıdır.