Muhalefet ilk önce iğneyi kendine batırmalıdır

Cihan DENİZ yazdı —

  • Burada saymadığımız daha nice soruna rağmen iktidarın varlığını sürdürmeyi başarması; iktidarın tüm toplumsal kesimleri hedef alan uygulamalarına karşı neredeyse hiçbir sesin çıkmaması kendine muhalifim diyen herkes için üzerinde ciddi ciddi düşülmesi gereken, muhasebe yapılması gereken konulardır.

Halkların kaynaklarından beslenen bir avuç asalak hariç, iktidarı destekleyenler de dahil bugün ülkenin içinde bulunduğu durumdan memnun olan birini bulmanın imkanı neredeyse yoktur.

Herkes şikâyetçi; İktidar bloğunu oluşturan partilere oy verenler de şikayetçi, muhalif olanlar da şikayetçi.

Nasıl olunmasın ki?

İnsanlar her gün bir önceki günden daha da kötü bir güne uyanmaktadır. Halklar her gün biraz daha fakirleşmekte, sahip oldukları hak ve özgülükleri birer birer kaybetmektedir. En geri ve en anti demokratik haliyle bile olsa yasaların hükmünün kalmadığı bir yerde toplum neredeyse tamamen iktidarın insafına terk edilmiş durumdadır. Sokaklar, yaşadıkları evler kadınlar için adeta bir cehennem halini almıştır. Gençler tüm gelecek hayallerini ve umutlarını yitirmiştir.

Tüm bunlara ve burada saymadığımız daha nice soruna rağmen iktidarın varlığını sürdürmeyi başarması; iktidarın tüm toplumsal kesimleri hedef alan uygulamalarına karşı neredeyse hiçbir sesin çıkmaması kendine muhalifim diyen herkes için üzerinde ciddi ciddi düşülmesi gereken, muhasebe yapılması gereken konulardır.

Bu muhasebe yapıldığında görülecektir ki, bu coğrafyanın en önemli sorunlarının başında “muhalefet sorunu” gelmektedir.

Ama bu muhasebe “baskı yapıyorlar”, “ellerindeki medya gücü ile toplumu manipüle ediyorlar”, “çalıyorlar” gibi çok bilindik ve tekrar ede ede artık kabak tadı vermiş mazeretlerin ardına sığınmadan yapılmalıdır. Bunlar, tek tek ele alındığında, doğrudur ama yine de resmin tamamını açıklamak için bunlara sığınmak bizi hakikate götürmez. Yeni şeyler söylemek lazım. Unuttuğumuz, geri plana attığımız şeyleri tekrar hatırlamamız, hatırlatmamız lazım. Hakikate ancak bunlarla ulaşabiliriz. Aksi durumda, tam da iktidarın istediği gibi, biz aynı fasit dairenin içinde dolaşıp dururuz.

Özellikle CHP ve diğer müesses nizamın muhalefeti söz konusu olduğunda yapılmayan tam olarak budur. Kendilerine, eksikliklerine dokunmadan kendi sorumluluklarını üstlenmeden soyut ve ayakları havada değerlendirmelerle seçim sonuçlarını açıklamaya çalışmaktadırlar. Buradaki gaye muhalefeti daha da güçlendirecek sonuçlar çıkarmak değil, ama ne olursa olsun kendi koltuklarını korumaktır.

Bu muhalefet anlayışının sonucu mevcut iktidardan rahatsız tüm kesimlerde yarattığı derin bir hayal kırıklığıdır. İnsanlar bu hayal kırıklığıyla toplumsal direnişe, toplumsal değişime olan inancını kaybetmekte ve iktidarın kendilerine dayattıklarına kadercilikle boyun eğmektedir. Bugün iktidara, politikalarına karşı olan birçok kesim, tam da iktidarın istediği gibi, seçim sonuçlarının ve daha önemlisi de muhalefetin bu sonuçlar karşısındaki umursamaz tavrı nedeniyle, derin bir apolitizasyon süreci içine girmiştir. Dolayısıyla da, bu anlayıştaki muhalefet, adeta iktidara ve sisteme derin bir öfke duyan kesimleri yarattığı hayal kırıklıkları ile pasifize eden, onların büyük bir değiştirici güç potansiyeli taşıyan öfkelerini sönümlendiren bir iktidar aparatı gibi çalışmaktadır.

Ama umutsuz olmaya gerek yok. Toplum, ezilenler bu muhalefet anlayışına mahkum olmak zorunda değildir. Çıkış yolu bu sözde muhalefet anlayışının tam zıddı yani toplumu ve halkları sadece oy veren edilgen bir güç olarak değil, ama değiştirici, dönüştürücü ve kurucu bir güç olarak gören bir muhalefet anlayışını hakim kılmaktır. Gerek dayandığı ilkeler, gerek mücadele mirası, gerekse de dayandığı geniş toplumsal kesimler nedeniyle bunu ancak demokratik siyaset başarabilir.

Ama bu alandaki sorunlar da eksiklikler de bir sır değil. Bundan dolayı da demokratik siyaset açısından da en başta yapılması gereken tabandan tavana ciddi bir özeleştiri sürecinin başlatılmasıdır. İlk önce iğneyi kendisine batırmalıdır. Bu son süreçte sorumluluğu olan herkes halklara en başta seçimlerde alınan sonuçlar olmak üzere sorumluluğunun, eksikliğinin özeleştirisini tüm açıklığı ile vermelidir.

Daha da önemlisi, kişisel sorumlulukların ötesinde aday belirlemeden, seçilen sloganlara, ortaya konulan söylemlere ve hedeflere bu sürece dair siyasi ve ideolojik eksikliklerin özeleştirisi verilmelidir. Radikal demokrasi, demokratik ulus gibi demokratik siyasetin kurucu ilkelerinin, kurucu değerlerinin seçim sürecinin günlük pratiği içinde yeterince değerlendirilmemesi; Kürt sorunu ve tecrit ile ülkenin yaşadığı siyasi, ekonomik ve toplumsal krizler arasındaki bağ kurulmadan siyasetin sadece iktidar karşıtlığına indirgenmesi mutlaka masaya yatırılmalıdır. 

Seçim sonuçlarına ilişkin demokratik siyaset tarafından gerçekleştirilen halk toplantılarında en çok güçlü bir ideolojik bilincin önemine vurgu yapılması, toplumun bu noktada sorunların kaynağını ve gidilmesi gereken yolu çok doğru bir şekilde gördüğünü göstermektedir.

Toplum teşhisi çok net bir şekilde yapmıştır. Bundan sonra yapılması gereken, bu eleştirilere pratikte cevap olmaktır. Ama bu pratik de ancak güçlü bir ideolojik bilinçle ve demokratik siyasetin tekrar kendi kurucu ilke ve değerlerine çok daha sıkı sarılması ile mümkündür.

Ancak bu şekilde “muhalefet sorununun” üstesinden gelebiliriz.

paylaş

   

Yeni Özgür Politika

© Copyright 2024 Yeni Özgür Politika | Tüm Hakları Saklıdır.