Organize suç örgütü yok politik suç örgütü var

Veysi SARISÖZEN yazdı —

  • Ne kadar ipten kazıktan kurtulma adam varsa hepsi Soylu gibilerle aynı fotoğrafların karelerindedir. Tipik bir "lümpen faşizmi"...

Bir devletin iç politikası neyse dış politikası da odur. İçeride vurgun yapan, terör estiren Zaxo'da aynısını yapar. Madrid'de "zafer" yalanı söyler. Tahıl meselesinde palavra atar. Zaxo'daki zavallı yalanlar da öyledir. 

Zaxo’da 65 tonluk T-155 Panter ya da Türkiye’deki ismiyle T-155 Fırtına obüsüyle devlet bölgeyi insansızlaştırmak amaçlı sivil Arap turistlere yönelik bir katliam yaptı.  

"Normal" bir devlet de devlet olduğu için böyle amaçlı katliamlar yapar. Örneğin Rusya, İstanbul’daki "tahıl koridoru" anlaşmasının ertesi günü Odessa limanını bombaladı. Türk devleti Rusya’yı da kendisi gibi bir çadır devleti sandığı için Savaş Bakanı Akar "ben Rus yetkililerle konuştum, onların bombalamayla ilgisi yok" deyiverdi. Aynı gün Zaharova "biz bombaladık" diyerek Akar’ı kepaze etti. Neyse ki Akar "onlar bombalamamış, Ukrayna ve Rusya ile yaptığımız tahıl anlaşmasını sabote etmek amacıyla PKK yapmış" demeye kadar işi vardırmadı. Bildiğiniz gibi Zaxo’daki top mermisini inceleyen uzmanlar bunun Türk T-155 Fırtına obüsü olduğunu ortaya koydukları halde, Türk Dışişleri Bakanı bombalamayı PKK’nin gerçekleştirdiğini ilan etti. Bu adama göre dağdaki gerilla, o sarp kayalıklara 65 tonluk obüs topunu mevzilemiş ve bu katliamı yapmış.  

Türk devleti hem katliam yaptı, hem de bunu inkar ettiği gibi, PKK’nin elinde, tıpkı bir ara Çillerin "PKK helikopterleri" lafını anımsatırcasına Fırtına obüsü olduğunu söyleyecek kadar cıvıttı. Böyle bir devlet korsan devlettir. Mafyalaşmış bir devlettir. Gasp yapıp paramı çaldılar diyen zavallıya benziyor. Ciddiye alınmayacak bir devlettir. 

Bu yazıyı yazdığım akşam Türk devletinin ne hale geldiğini gözler önüne seren çok çarpıcı bilgiler edindim. Bilgileri paylaşmadan önce şunu söylemem gerekli: Bu ve benzeri bilgiler gösterdi ki, PKK’ye karşı giriştiği savaş Türk devletini çürütmüştür. Yıkılması mukadderdir. Aşağıda "iç politika"yı resmeden hadise, dış politikayı da anlamamıza yardımcı olabilir. 

Şimdi bilgiye gelelim. 
Bundan yaklaşık bir ay önce 20 Haziran’da Antep’te bir grup kaleşnikoflu mafya elemanı, içinde devlet ricalinin bulunduğu bir konvoyu durdurmuş, korumaları silahsızlandırmış, kaynağın ifadesiyle içindekilere "ana avrat söverek" hepsini geldikleri yere göndermiş. Bu haber Türk medyasına yansıdı mı, bilmiyorum. Ama asıl önemlisi bu haberin ayrıntıları. Bu ayrıntıları Nokta Dergisi’nin eski Genel Yayın Yönetmeni, KHK’lı olup Almanya’da gazeteciliğe bizim gibi devam eden Cevheri Güven’in YouTube kanalındaki 24 Temmuz günü yaptığı video konuşmasından öğrendim. Özetliyorum: 

Arabaları 17 kaleşnikoflu adamla şehrin hemen çıkışında durduran mafyanın şefi Antepli Yılmaz Öztürkmen. 

Arabadaki 6 koruma dışındakiler şunlar: Antep Valisi D. Gül. Erdoğan’ın bütün kirli işlerini yapan Avukatı M.D. İnal. Ayrıca Antep Belediye Başkan Yardımcısı ve Belediye Genel Sekreteri. Organize Sanayi Bölge Başkanı. Ve bir de Şili fahri konsolosu. 

Bu olaydan dört gün sonra mafya şefi Öztürkmen gözaltına alınıyor. Beklenmedik bir şey oluyor. Öztürkmen hem Savılıkta, hem de mahkemede "etkin pişmanlıktan" yararlanmak için itirafçı olacağını söylüyor. Ve başta Erdoğan’ın avukatı İnal ve Antep Baş Savcısı, bu arada şimdi MHP’li vekil Sermet Altay olmak üzere (bu adam vekil olmadan önce yargıçlara ve öteki memurlara kadın pazarlama işine karıştığı için soruşturmaya uğramış) "suç ortaklarının" isimlerini veriyor. Birlikte kimlerin malına nasıl çöktüklerini ve "FETO" iftirasıyla kimleri soyduklarını anlatacağını bildiriyor.  

Sonuç: ne Savcı ne de Mahkeme hakimi bu açıklamayı zapta geçirmeyi göze alıyor. Ödleri patlıyor. Buna karşılık Öztürkmen ve iki avukatı bir zabıt tutarak bu durumu tesbit ediyor. En sonunda avukatlar Öztürkmen’in bütün mafyatik ortakları ile ilgili görüntülü ve belgeli bilgileri güvenilir bir yerde sakladığını açıklıyor.  

Cevheri’nin anlatımına göre bu rezalette baş rol Erdoğan’ın Avukatına ait. Bu avukat aynı zamanda DAİŞ şeflerinin de avukatı. 
Sedat Peker neredeyse Cumhuriyet kurulduğundan beri devletle iç içe olan yarı “Jitemci” yarı Mafyatik örgütlerin “suskunluk yasası Omerta”yı delmişti. Yakayı ele verdiğinde Reza Zarraf bülbül gibi ötmüştü. Avusturya’dan Amerikaya postalanan Korkmaz da ötecektir. Şimdi Özel Harekat’tan emeki Albay Levent Göktaş, Hablemitoğlu’nu öldürme emri verme suçundan dolayı aranırken, Omerta’yı deleceğini, “tuğlayı çekeceğini” söyleyiverdi. Demek ki, Antepli Öztürkmen de ıraya girmiş bulunuyor. Yakında Saray çetesinden de konuşanlar çıkacaktır.  

Bir takım gazeteciler “itirafçıların” AKP’nin vekilleri ve yöneticileri arasından çıkacağını bekliyor ya, bu temelsiz bir beklenti. İlk çözülme “suç örgütlerinde” başlamıştır. Ve bu çözülme her hangi bir vekilin çözülüp konuşmasıyla kıyaslanmaz derecede hayatidir. AKP’deki asıl çözülme budur. Çünkü Beştepe Sarayı mafyanın merkezidir. 

Türkiye Cumhuriyeti, özellikle PKK’ye karşı yürüttüğü savaşta önce siyasi amaçlarla işlenen kanlı suçlara bulaşmış olan Ağar gibi adamların kontrolüne geçmiş,  ardından bu suçları işleyenler uyuşturucu, fuhuş, mala çökme, silah kaçakçılığı, vurgun işlerini yapmak üzere devlet içinde ve devletle tam bir bütünleşme halinde örgütlenmiştir. 15 Temmuz darbesinden bu yana devlet tümüyle mafyalaşmıştır. Ne kadar ipten kazıktan kurtulma adam varsa hepsi Soylu gibilerle aynı fotoğrafların karelerindedir. Tipik bir "lümpen faşizmi"...

Kürt halkının ve tüm demokratların karşısında bir suç şebekesi, terörist mafya devleti var.Bu şebekenin başında Erdoğan ve ailesi bulunmakta.  

O nedenle bunlara karşı mücadele “anladıkları dilden” verilmek zorundadır.  

Zap’ta, Avaşîn’de, Heftanîn’de olduğu gibi…

paylaş

   

Yeni Özgür Politika

© Copyright 2024 Yeni Özgür Politika | Tüm Hakları Saklıdır.