Ormanlar yanar, sonra dirilir  İçsavaş sönmez ölen dirilmez 

Veysi SARISÖZEN yazdı —

  • Eğer Türk halkı Öcalan’ın, PKK’nin, HDP’nin “demokratik özerklik” programını “bölücülük” diyerek yerden yere vurmasaydı, şimdi “özerk Muğla yönetiminin” elinde yangın söndürme uçakları da olurdu.

Rejim, HDP’ye oy veren Kürdistan’ın ormanlarını zaten yakıyor. Van’ı sel almış, kılını kıpırdatmıyor. Savaş’ı Güney’e taşırmış, bombalıyor, öldürüyor. Önüne geleni tutukluyor.  

Kürt halkı “kardeş” Türk halkını kırk yıldır uyarıyor. Özgür Gündem bombalandığı gün şu manşeti atmıştı: “Bu ateş sizi de yakar”

Yakıyor.

Şimdi CHP’ye oy veren Ege, Akdeniz yanıyor. Kendi ülkesinin ormanlarını yangından korumak için devletin ve 19 yıllık AKP iktidarının tek bir yangın söndürme uçağı yok. Saray’ın koskoca şahsi filosu var, ordunun savaş uçakları Kürdistan semalarında leş yiyen yaratıklar gibi uçuyor.
Erdoğan rejimi seçim öncesinde Kürt halkından da kendi halkından da intikam alıyor: Bana oy vermeyeni yakarım…

Yakıyor.

Daha ilk duman Muğla ormanlarından yükselir yükselmez, yangını derhal söndüreceğine, rejim “PKK’liler ve HDP’liler ormanlarımızı yaktı” deyiverdi. Bir gün sonra elleri pompalı, üstleri atletli AKP milisleri yol kesip, Kürt avına çıktılar. Gördükleri Kürtleri öldürmeye kalktılar.

Sonra ne oldu?

“Bu ateş sizi de yakar” uyarısı gerçek oldu. Erdoğan CHP’li belediyeleri suçlayıverdi. “Yangını söndürmekten siz sorumlusunuz” dedi. Zavallı Belediye Başkanları “yerleşim yerlerini orman yangını kavuruyor, Belediyenin arazözleri ne yapsın, orman yangını uçakla söndürülür, belediyelerimizin uçağı mı var, devletin söndüremediği yangını belediye mi söndürür?” diye yakınıyor.


Söndürür.

Eğer yerel birimler “demokratik özerk” bölgeler olsaydı, eğer Türk halkı Öcalan’ın, PKK’nin, HDP’nin “demokratik özerklik” programını “bölücülük” diyerek yerden yere vurmasaydı, Türkiye “demokratik özerk bölgelerin toplamından oluşan ve demokratik ulusa dayanan “demokratik cumhuriyet” olabilseydi, şimdi “özerk Muğla yönetiminin” elinde yangın söndürme uçakları da olurdu, “merkezi” beklemeden Muğla Belediye Başkanı bu uçaklarla daha ilk duman yükselir yükselmez yangını söndürürdü. Merkez’in insafına kalmazdı.

Böyle olduğu zaman Merkez’in eli silahlı adamlarının Kürt avına çıkmasını, kendi “Öz Savunma” gücüyle önler, “demokratik ulusun” Türk/Kürt eşit haklı yurttaşlarının birliğini ve yaşam hakkını korurdu.

Şimdi Erdoğan kendisine oy vermeyen Belediyelerin ellerini, kollarını bağlıyor, eli silahlı katillerini sokaklara salıyor.
Hayat, milliyetçi önyargılarla şaşırmış Türk halkına acı bir ders verdi. Onlara faşist diktatörlük karşısında kaderlerinin Kürt halkıyla ortak olduğunu gösterdi.

KCK son yayınladığı bildirilerde Türk halkına bir kere daha seslendi. Bu ülke “ortak vatanımızdır” dedi. Yangınlardan Kürt insanını sorumlu tutanların gözü dönmüş provokasyonlarını suçladı. Halkları faşizme karşı ortak mücadelede birleşmeye çağırdı.

Birlik için diktatörlüğün ne dediğine bakmak yeter: “Ormanları HDP yaktı, CHP’li belediyeler söndürmedi”

Durum vahim:

Bir: Rejim yangınları söndürmüyor.

İki: Turist parası için “açılım” yaptıktan sonra pandeminin yeniden azgınlaşmasına sebep oldu.

Üç: Enflasyonu önlemedi, halk daha da yoksullaştı.

Dört: Beş milyon Suriyeli mülteci yetmedi, ABD’yle anlaştı, Afgan ordu ve polislerine sınırı açtı.

Beş: Bacağında don kalmamış, hala Başûr’da dağa taşa milyonlarca dolarlık mühimmat akıtıyor.

Yangın.
Pandemi.
Pahalılık, işsizlik.
Afganlı akını.
Savaş.

Bir iktidar bu beş akut belaya yol açınca, halkın ona karşı ayaklanma ve rejimi devirme hakkı doğar.
Kamuoyu yoklamalarından “seçimi bekleme” sonucu çıkartmak yerine, rejimin artık “azınlık” diktatörlüğü olduğu ve defolup gitmesi gerektiği sonucunu çıkartmak şarttır.

Nitekim sosyal medyada “Erdoğan istifa” hastagı milyonu buldu. Erdoğan “halk ‘tamam’ derse kenara çekilirim” der demez, sosyal medyada kızılca kıyamet koptu, “Tamam” hastagı dünya ölçüsünde zirve yaptı.

Halkın nabzını tutun. Yangın sönsün, pandemi bitsin, enflasyon dizginlensin, mülteci akını dursun, barış gelsin diye beklemek olacak iş değildir.

Halk bağırıyor: İstifa. Siyasi partiler siz de birleşin  “Ormanları yaktın, virüsü halkın üstüne sürdün, milleti soydun, ülkeyi  Batının mülteci kampı yaptın,kan akıttın” diyerek “Erdoğan, Akar, Fidan, Soylu, tüm bakanlar istifa” diye ortaya çıkın.

TBMM’de tüm partilerin katılımıyla “geçici seçim hükümeti” kurun, erken seçim ilan edin. Erdoğan’sız seçimin güvenliğini sağlamak için ilk iş olarak bir anayasa değişikliği ile Yüksek Seçim Kurulu’nu lağvedip, yenisini kurun. AKP’nin çetelerini silahsızlandırın, seçmene “öz savunma” imkanı sağlayın.

Olmuyor mu? Erdoğan zıvanadan çıkıp istifaya yanaşmıyor mu? Biliyorum, onu şu anda devirecek hazırlığınız yok. Ama hazırlığa başlayın. TBMM’den çekilin. Halkın arasına karışın. Alanlar “istifa” diye inlesin.

Bunu yaptığınız zaman bilin ki, rejimi esas olarak ayakta tutan Merkel ve Biden, sokaktaki haykırışlara kulak vermek zorunda kalacaktır. Halkın nefretini ilan ettiği bir durumda, rejimin “gidici” olduğunu görecektir. Gidecek olanı “kullanma” aymazlığından vazgeçmek zorunda kalacaktır. Böyle bir durumda da rejim bir gün bile ayakta kalamayacaktır.

Ne bekleniyor?

HDP seçmeninin ormanlarını yakmış, CHP seçmeninin ormanlarının ateşini seyretmiş, virüsün dizginlerini bırakmış, ekonomik krizden nemalanmış, ABD’nin gönderdiği Afganlı ordu mensuplarına sınırı açmış, savaşı Kuzey’den Güney’e taşımış rejimin bir de iç savaş çıkarmasını mı bekleyeceksiniz?

Bugün harekete geçmeyenler, yarın kendilerini “iç savaşın ateşlerinde” bulurlar. Ve Muğla yangını söner, ormanlar yeniden dirilir, ama iç savaşın ateşi on yılları alır ve ölenler dirilmez.

paylaş

   

Yeni Özgür Politika

© Copyright 2024 Yeni Özgür Politika | Tüm Hakları Saklıdır.