Özgür Kobanê’den korkuyorlar!

Demir ÇELİK yazdı —

  • Kobanê altı yıl önce özgürleştirildiğinde halklar ve inançlar kazanmanın sevincini yaşarken, işgalciler, inkarcı ve katliamcılar ise yas tutuyordu. 

Destansı bir mücadele ile Kobanê'nin özgürleştirilmesinin altıncı yılındayız. Kobanê altı yıl önce özgürleştirildiğinde halklar ve inançlar kazanmanın sevincini yaşarken, işgalciler, inkarcı ve katliamcılar ise yas tutuyordu. Türk devleti özgür Kobanê’den en çok rahatsız olanların başında geliyor olmalı ki, altı yıl sonrasında intikam davası açtı. Toplumun çoklu kimliğine ve çoklu kültürüne vurulan prangalar üzerinden inşa edildiğinden, yüz yıldır her tür soruna askeri ve güvenlikçi politikalarla yaklaşmış, bu nedenle siyasal ve toplumsal istikrarsızlık içinde, derin kriz halini yaşamaktadır. Kemalist- militarist devletin yüzyıllık bu jeo- stratejisi ile hareket eden AKP-MHP faşist bloku ‘ikinci kurtuluş savaşı' diyerek startını verdiği Kürt ve Kürdistan karşıtı savaşı birçok cephede sürdürüyor. Askeri operasyonların yanı sıra diplomatik, algı operasyonları, medya, siyaset, hukuk vb. ideolojik araçlarla sonuç almaya çalışmaktadır.

Şark Islahat Planı’nın göre hareket eden MGK siyaset belgesinde iç düşman olarak görülen Kürtler, yüz yıldır özel savaş hukukuna tabi tutulmaktan kurtulamamışlardır. Din kardeşlerimiz söylemini dilinden düşürmeyen iktidar sahipleri, ‘kardeş' dediklerinin özgürlüğüne sevineceklerine, her zaman olduğu gibi sevinçlerini kursaklarında bırakmaya bakıyorlar.

1 Kasım Dünya Kobanê Günü'nü dünya alem kutlarken, onlar hesap sormanın arayışı içindeydi. Aralık ayında AİHM yüksek dairesinin; “Selahattin Demirtaş ve HDP milletvekilleri derhal serbest bırakılmalıdır” kararına Erdoğan’dan bakanlarına, hepsi birden bu karar bizi bağlamaz demeye başladılar. Türkiye Avrupa Konseyi üyesi olduğundan, AİHM'in kararları, Anayasa üzerinde olup, her şart altında yerine getirilmesi gereken kararlardır. AK üyesi bir devlet olmasına rağmen bu kararın kendilerini bağlamayacağını söylemeleri, konsey üyesi ülkelerin soruna çıkara dayalı ilişki esası ile yaklaştıklarını bildiklerindendir. Birbirlerine göbekten bağlı olanların, Türkiye’ye herhangi bir yaptırıma gitmeyeceklerini bildikleri için her zaman olduğu gibi arkadan dolanarak işi kurtarmaya baktılar.

Milli şefin direktiflerini yerine getirmekle kendisini mükellef gören savcı, alelacele kopyala, yapıştır metodu ile kısa sürede 3500 sayfalık iddianame hazırlamış, 108 kişiyi hemen sanık sandalyesine oturttu. Sanık dediği, Kürt siyasetçiler için istediği cezayı yatmaya değil bir ömür, onlarca ömrün yetmeyeceğini bile bile, astronomik cezalar talep ederek Özgür Kobanê’yi isteyen ve savunanlara kinini kusmuştur.

Türk devleti, yaşanan üçüncü dünya savaşının fiili koşullarında Kürt statüsü oluşmasın diye Kürtlere topyekün savaşı dayatmıştır. Çoğu zaman ve yerde kendisine bağlı selefist çetelerle, kimi yer ve zamanda askeri- polis gücü ile cephe gerisinde ise paramiliter yapılanmalarla çevresini ve çeperini işgal ve ilhak etmiş, soykırıma kalkışmıştır. Bakur’dan başlayarak Rojava, Başûr ve bir bütün Kürdistan'da “taş üstünde taş, gövde üstünde baş bırakmayacağız” diyerek halklara ve inançlara katliam ve acılar yaşatmışlardır. Yargılanması gereken birileri varsa demokratik siyaseti ve özgür yaşamı savunanlar değil, halklara ve inançlara katliam ve soykırımı dayatanlar olmalıdır. Suriye'de ve Rojava'da halklara savaşı dayatan ırkçı, faşist zihniyete karşı halklar ve inançlar demokratik ulus perspektifi yan yana gelmiş, kendi meclislerinde herhangi bir erk olmaksızın kendi kendilerini yönetmektedirler. Savaş dışı demokratik yol yöntemlerle halklar ve inançlar bahçesinde çokluk içinde birliği yaşayan halklar ve inançlar buluşması, oyunlarını büyük oranda bozmuş olsada yüz yıllık hayallerinden vazgeçmiş değillerdir.

Yüz yıllık Kürdistan karşıtlığı stratejilerini güncelleyerek, Bakur birlikte Başûr ve Rojava'yı da işgal ederek Özgür ve Demokratik Yaşam hülyamızı bitirmek istiyorlar. Kürt Siyasal Hareketi ikili iktidarın de-facto yaşandığı son otuz yılda Bakur Kürdistan'ın da demokratik konfederalizmi inşaya, demokratik özerkliği ete kemiğe büründürmeye çalışarak hem Kürt sorununu çözmeye, hem de Türkiye’yi demokratikleştirmenin siyasal projesini topluma sunuyordu. Buna paralel düzeyde, Rojava'nın kantonlar sistemi üzerinden demokratik ulus perspektifi ile Ortadoğu'nun demokratikleştirilmesini uygulamasına aldı. Türk devleti bunun üzerine 30 Ekim 2014'te yeni kararlaşma ile hem bin yıllık Türk-Kürt ilişkisini dinamitlemeye hem de ‘din kardeşi' dediği Kürtlere karşı devletin yeniden inşası kararına varır.

Devletin yeniden dizaynı Erdoğan etrafında “yerli ve milli” olan tüm güçleri konumlandırmış, Kürt ve Kürdistan statüsünü engellemenin siyasal, sosyal, askeri, diplomatik ve kültürel çalışmaları eşliğinde topyekün saldırı konseptini devreye koymuş bulunmaktadırlar. Birbiri ile tarihsel ve siyasal amaçları çelişen ve çatışan güçlerin uzlaşması Kürt statüsü nedeniyle kutsal devlet etrafında “yerli ve milli” olanların ittifakına neden olmuş, tüm ulusalcı ve şoven milliyetçi kesimlerin, yüzyıllık jeo-strateji gereğince ‘Milli Şef'in otoritesi etrafında kenetlenmesine yol açmıştır. Selefist militanlarla, NATO desteği ve Kürt işbirlikçileri ile Rojava ve Başûr'u misakı milli sınırlarımız diyerek işgale kalkışmaları, devletin “milli şef” merkezli yeniden örgütlenmesi sayesinde mümkün olabileceğine inanıyorlardı. Karşılarında iradi gücün tarihi destansı direnişi ve bu direnişi sahiplenen dünya halklarının enternasyonal dayanışmasıyla Özgür Kobanê, Özgür Yaşama dönüşmek üzeredir. Saldırmaları, yönelmeleri ve kriminalize etmeleri bundandır.

paylaş

   

Yeni Özgür Politika

© Copyright 2024 Yeni Özgür Politika | Tüm Hakları Saklıdır.