Ruhkırımı

İlham BAKIR yazdı —

  • Kimse gerçekleşen ruhkırımın farkında değil. Bu iktidar değişse bile yeni iktidarın bu ruhkırımı üzerine kurulmuş güllük gülistanlık iktidarın nimetlerinden faydalanmak isteyeceği çok aşikardır.

Faşizm, çoğu zaman toplum ve insan üzerinde yarattığı fiziksel tahribatlar, fiziksel baskı ve işkencelerle anılır. Daha çok bu yönü şiddetlendiğinde fark edilir, bununla mücadele edilir yahut yarattığı sonuçlar üzerinde çeşitli şekillerde durulur. Oysa faşizm özünde ve asıl olarak bir “ruhkırımı”dır. Ruhunuzun dirhem dirhem bir cenderede can çekişmesidir. Toplumsallığın öldürülmesi, kolektivizmin parçalanması, insanın yalnızlaştırılmasıdır. İnsanın kendinden başkasını düşünemez, kendinden başkasının kurtuluşunu amaçlayamaz hale getirilmesidir özünde. Faşizm asla fiziksel işkence baskı ile yol almayı başaramamıştır. Faşizmin başarıya ulaştığı yer, ruhkırımını gerçekleştirdiği yerdir.

Ruhkırımı öyle kolay fark edilebilecek, kolay direnilecek, kolay mücadele edilecek ve baş edilebilecek bir şey değildir. Ruhkırımı yöntemleri son derece inceltilmiş, son derece ajanlaştırılmış, insanın içine dirhem dirhem sızdırılmış yöntemleri içerir. İnsan direndiğini, mücadele ettiğini zannederken dirhem dirhem ruhunu nasıl teslim ettiğini çoğu zaman fark edemez bile. Ruhkırımının gerçekleştiğini fark ettiğinde ise artık aslında çok geç kalmıştır. Artık faşizm karşısında çaresizdir, en önemlisi yalnızdır artık, toplumsal bağı koparılmıştır. Kimseye güven duyabilmesi mümkün değildir.

Bugün Türkiye’de yaşanan, yaşanmakta olan ve muhtemeldir ki yaşanmaya devam edecek olan da tam budur. Bir ruhkırımı muazzam bir şekilde bütün toplumsal tabakalara uygulanmaktadır. Mevcut sistematik yoksullaştırma, baskı ve şiddetin mevcut iktidarın iktidarda kalabilmek, iktidarını sürdürebilmek için başvurduğu yöntemler olduğunu; bu iktidar giderse bütün bu yönelimlerin sona ereceği yanılgısı devrimci çevreler de dahil olmak üzere herkesi etkisi altına almış ve bütün toplumu seçim yolu ile bu iktidarın devrileceği gibi tek seçeneğe mahkum etmiş durumdadır. Velev ki bu iktidar seçim yolu ile devrilsin, bu iktidarın yerine ne konulacağı tartışılmamakta, “yeter ki bu iktidar gitsin” sığlığı içerisinde bütün toplum öncüsüz, önerisiz, paradigmasız bırakılmaktadır. Kimse gerçekleşen ruhkırımın farkında değil. Bu iktidar değişse bile yeni iktidarın bu ruhkırımı üzerine kurulmuş güllük gülistanlık iktidarın nimetlerinden faydalanmak isteyeceği çok aşikardır. Çünkü ortada bu ruhkırımını kavramış ve bunu yıkmaya, toplumsallığı inşa etmeye dönük bir iktidar önerisi yok maalesef.

Sanatın, sanatçıların, entelektüellerin, aydınların bu ruhkırımını en derinden fark eden, bununla mücadele eden; üretimlerinde, söylem ve duruşunda buna dikkat çeken, buna itiraz ve mücadeleyi dillendiren bir yerde olmayışları toplumu büsbütün savunmasız bırakmaktadır. Bu dönemin sanatsal üretimlerin büyük bir bölümünde derin bir nihilizm, yenilgi, umutsuzluk, yalnızlık, çaresizlik, kaçma, sığınma duygusu hakim. Toplumun, faşizm karşısında çaresizliği, yenilgiyi kabul etmişliği bu dönemin sanatsal ürünlerinin büyük bir bölümünde adeta yeniden üretilerek ruhkırımının derinleştirilmesine hizmet edilmektedir. Sanatçı umut olmak zorundadır. Ruhkırımına karşı mücadelenin ve direnişin en güçlü araç ve yöntemlerine sanatçılar sahiptir. Sanatçı ruhu, ruhkırımına direnişin en güçlü maya tuttuğu yerdir. Mevcut iktidarın gadrine uğramış burjuva sanatçıları bırakalım bir yana, sözüm ona devrimci bir yerde durduğunu söyleyen sanatçıların, Kürt özgürlük mücadelesinin alanlarında üreten sanatçıların üretimleri bile büyük oranda bu ruhkırımını derinleştiren bir çaresizlik üretmektedir. Bütün üretimlerin içeriğini neredeyse “bizi ne kadar dövdüler, biz ne kadar çok acı çektik” üzerine kurulu. Acı elbette anlatılır. Ama sanatçı, acıdan acının müsebbiplerine karşı direnişi damıtandır, çaresizliği üreten değil. 

paylaş

   

Yeni Özgür Politika

© Copyright 2024 Yeni Özgür Politika | Tüm Hakları Saklıdır.