Savaş ve soygun çetesi

Suat BOZKUŞ yazdı —

  • Erdoğan sadece HDP’lileri değil, muhalefet eden herkesi düşman olarak görmektedir. Barolara, Tabip Odalarına ve diğer meslek kuruluşlarına yönelik saldırıların artması da bundandır. 

Savaş ve soygun çetesinin ipini elinde tutan Bahçeli “Garê’den sonra hiçbir şey eskisi gibi olmayacak” demişti. Bahçeli, Garê’de ne olduğunu, bundan sonra ne olacağını açıkça söylemiyor. Ancak kamuoyuna yansıyan ve yansımayan gelişmelerden gidişatın işaretlerini görebiliriz.

Erken seçim beklentileri artarken ya da erken seçim kaçınılmaz hale gelirken, Erdoğan-Bahçeli-Soylu çetesinin saldırıları da dışta ve içte artıyor.

Erdoğan, Garê müjdesini verebilseydi o rüzgarla erken seçime gidip içerideki kaleleri de fethedecekti. Müjde veremeyen Erdoğan'ın hesap vermesi gerek. Ama o hesap vermekten kaçmak için hemen HDP'ye karşı yeniden saldırıya geçti. HDP’yi seçime giremez, girse de barajı aşamaz hale getirebilirse diktasını sürdürebileceğini zannediyor. Bu da daha sert, direnişlerin yükseleceği, çatışmalı bir dönem demektir.

Erken seçim tartışmaları başlarken paradoksal bir biçimde HDP’liler hakkındaki fezlekeler meclise sevk ediliyor. Çünkü seçimler halkların iradesini ortaya koyması için değil, tam tersine halkların iradesini kırmak ve teslim almak için yapılıyor. HDP’liler meclisten atılarak, ses çıkaran-direnen bütün muhalifler susturulmak isteniyor.

Dünyanın her yerinde “Eşit ve genel oy hakkı, seçme ve seçilme hakkı” gibi haklar demokrasi mücadelesinde temel rol oynamıştır. Demokrasi sadece bu haklar değildir ama bu haklar olmadan da demokrasi olmaz. Türkiye’de bu haklar tamamen kağıt üzerinde kalmıştır. Fiilen yok edilmiştir.

Antidemokratik seçim yasalarıyla, sayım-suyum hileleriyle halkların iradesi çarpıtılmış ve gasp edilmiştir. Halkın seçtiği vekiller, belediye eşbaşkanları ve meclis üyeleri, gazeteciler, bilim insanları uydurma ve keyfi kararlarla zindanlara atılmıştır. Seçimle göreve gelmesi gereken birçok makam, iktidar tarafından atanmış devlet memurları olan kayyımlar tarafından işgal edilmiştir.

Erdoğan sadece HDP’lileri değil, muhalefet eden herkesi düşman olarak görmektedir. Barolara, Tabip Odalarına ve diğer meslek kuruluşlarına yönelik saldırıların artması da bundandır. Boğaziçi Üniversitesine rektör atanması olayı bu nedenle kör düğüme döndürülmüştür. Erdoğan kendi diktasını sürdürebilmek için açık veya gizli ama kapsamlı bir saldırıya girişmiştir.

Bu sözde muhalefet oldukça Erdoğan’ın işi çok kolaylaşıyor.

Erdoğan‘ın siyasi hayatında yaptığı en önemli ve en doğru iş diyalog-müzakere ve çözüm sürecidir. Niyeti ve eksikleri, sonucu ne olursa olsun bu böyledir. Bu sürecin yarıda kesilmesinin nedenleri ve sonuçları daha çok tartışılacaktır ama sonunda gelinecek olan yer gene de burasıdır.

Yenikapı ruhu deyince, sınır ötesi harekat ve işgaller deyince, HDP’lerin dokunulmazlığı-HDP’li belediyelere kayyım deyince Erdoğan’ın arkasında tek sıra olan sahte muhalifler hala Erdoğan’ı çözüm süreci üzerinden suçlamaya-sıkıştırmaya çalışıyorlar. Gerçekten muhalif olsalardı, “Erdoğan bu işi başaramadı, vesayetçilerle-faşistlerle birleşip savaşa karar verdi, memleketi içte ve dışta kanlı maceralara sürükledi. Bunun hesabını versin. Biz savaşa son verip kaldığı yerden (Dolmabahçe mutabakatı üzerinden) diyaloga devam edip bu soruna siyasi çözüm bulacağız” derlerdi. Halkın yüzde altmışı-yetmişi bunu destekliyordu.

Bunu demediklerine göre ne diyorlar ve neye muhalifler acaba? Savaşa-soykırıma devam diyorlarsa muhalefet edecek ne kalıyor geriye? İşte bu nedenle, iktidar cephesinin bunca rezalete rağmen ayakta kalması mümkün oluyor.

Muhalefet gerçekten muhalefet ise iktidara gelmek istiyorsa iktidarın halk düşmanı politikalarına açıkça karşı çıkmak ve kendi seçeneklerini ortaya koymak zorundadır. Yoksa yapılacak bir seçimi şimdiden diktatörlere hediye etmiş olacaklardır.

paylaş

   

Yeni Özgür Politika

© Copyright 2024 Yeni Özgür Politika | Tüm Hakları Saklıdır.