Şimdi kolları sıvamanın zamanı

Demir ÇELİK yazdı —

  • 10 kentte bugün 6 milyon insan evsizse, resmi olmayan rakamlarla yüzbinlerce insanımız yaşamını yitirmişse, yüzbinlercesi yaralı, yüzbinlerce insan topraklarından göç etmek zorunda kalıyorsa, binlerce bebek ve çocuk anne ve babasından kopartılmışsa nedeni bu çarpık ve ırkçı zihniyettir.

Ulus devlet felaketinin üzerinden 12 gün geçti. Yaşanan büyük felaketin nedeni deprem olmadığı için ulus devlet felaketi ibaresini bilerek kullandım. Çünkü deprem doğal bir afettir. Dünyanın birçok yerinde sıklıkla yaşanan deprem; çokluğun ve çeşitliliğin fonksiyonu ile kendisini sürdüren eko- sistemin iç dinamikleri ile oluşan doğal bir afettir. Onun yıkıcı, yok edici ve büyük tahribata yol açmasının nedeni kâr, iktidar hırsı ile her şeye yaklaşan kapitalist devletçi sistemdir. Doğaya, doğa üzerindeki canlı cansız her şeye alınıp satılan meta anlayışıyla yaklaşan devletçi sistem ve onun uzantısı Türk ulus devleti yaşanan felaketin bizatihi gerçek sebebidir.

Kır-kent dengesinin kent lehine dönüşmediği binlerce yıl çok daha büyük şiddette depremler olmuş, insanların ölümlerine neden olmuştu. Ancak bu ölümler doğal seleksiyon oranında gerçekleşmekteydi. Yani doğanın yasalarına uygun davranmayanların bireysel kaybettikleri bir durum söz konusuydu. Fakat kâr, sermaye ve iktidar çarkının karargâhlarına dönüştürülen kentlerle birlikte kitlesel katliamlar yaşanır oldu. Depremle nasıl yaşanacağının bilinci ve bilgisini geliştiren Japonya gibi ülkeler, bilimi referans alarak hem insan kaybının hem de maddi kayıpların önüne geçebildiler. Fakat Türk ulus devleti tekçi, merkeziyetçi, inkârcı ve katliamcı zihniyetinden vazgeçmediği için sadece deprem değil, sel, fırtına, grizu patlaması vb. yaşanan doğal afetler katliamlarla sonuçlanmaktadır.                

En son olarak merkez üssü Pazarcık ve Elbistan’ da gerçekleşen iki deprem sonrasında yaşanan ağır tablonun, felaketin sebebi bu anlamda ulus devlet ve onun katliamcı zihniyetidir. Çünkü kent imar planına göre hareket etmeyen, mühendislik hizmetlerini önemsemeyen, depremle nasıl yaşanacağının bilgisi ve kültürünü oluşturmayan ve edinmeyen o. Hatta Erdoğan, 2018 ve 2019 seçimleri öncesinde Hatay, Maraş, Antep’ teki konuşmalarında yüzbinlerce insanın inşaatlarına imar affı getirdiklerinin propagandasını yaparak oy devşirmeye bakmıştı. Dolayısıyla 15 milyon insanın yaşadığı 10 kentte bugün 6 milyon insan evsizse, resmi olmayan rakamlarla yüzbinlerce insanımız yaşamını yitirmişse, yüzbinlercesi yaralı, yüzbinlerce insan topraklarından göç etmek zorunda kalıyorsa, binlerce bebek ve çocuk anne ve babasından kopartılmışsa nedeni bu çarpık ve ırkçı zihniyettir.

Deprem öncesi yapılması gerekenleri yapmayan devlet; deprem anında ve deprem sonrasında da gerekenleri yapmamış, görev ve sorumluluklarını bilerek yerine getirmemiştir. AFAD, Kızılay gibi kamu yararını üretmek ve yürütmekle sorumlu olan kurumların içini boşaltan bu çarpık zihniyet, bu kurumları iki gün boyu bölgeye göndermemiş, sivil toplum örgütleri üzerinden yardıma koşanları, dayanışmak isteyenleri engellemiş, gönüllü kurtarma çalışmalarına katılmak isteyenlere müsaade etmemiştir. Bütün bunlar bölgede yaşayanların ağırlıklı olarak Kürt ve Kürt-Arap Alevi olmasını kendisine dert edinmeyen bir devlet zihniyetinin varlığını bize göstermektedir. Devlet ve AKP-MHP iktidarı, 1925 Şark Islahat Planı’nı 2023’ün Şubat’ında güncelleyerek depreme ve depremzedelere yaklaşmıştır.                                                                                                   

Ulus devlet, Koçgiri soykırımından sonra Kurdistan coğrafyasını özel plan ve projelere tabii tutarak yönetmeye kalkışmıştır. Bu projelerden biri de Antep, Maraş, Malatya, Elâzığ, Erzincan, Erzurum ve Kars’ı Kurdistan coğrafyasından kopartma, yalıtma projesidir. Dolayısıyla Kurdistan coğrafyasını Botan ve Behdinan’ a sıkıştırma projesidir. Şark Islahat Planı ile Kurdistan’ı beş umumi müfettişlikle yönetmeyle işe koyulan devlet, öncelikle katliam ve soykırımlarda karar kılmış, Kürtleri topyekûn ortadan kaldırmanın kararlaşması içinde olmuştur. Katliam ve soykırımlarla ortadan kaldıramadıklarını ise başta asimilasyon olmak üzere ekonomik, sosyal, kültürel politikalarla bu illerde yaşayan Kürtleri Türk, Kürt Alevileri’ni ise Sünni İslam yapma üzerine işleyen ve değişen hükümetlere rağmen değişmeyen soykırım uygulamaları olarak süre gelmiştir.

Devletin ve devlet aklının 6 Şubat depremlerine yaklaşımı bu olduğu için deprem felakete dönüştürülmüş, bu felaketten azami faydanın arayışı içinde olmuştur. Kişiler, kurumlar yıpransa da strateji uygulanıyorsa gerisi teferruattır onlar için. Bu nedenle günlerce ses vermeyen Bahçeli, Perinçek günler sonrasında devletine ve devletin bu ırkçı, faşist zihniyetine sahip çıkmayı görev bilmişlerdir. Yüzbinlerin ölmesi, yüzbinlerin yaralı olması, milyonların evsiz kalması umurlarında bile değildir. Bu nedenle toz ile buz olmuş bina yıkıntıları üzerine bayrak dikenlere, tekbir getirenlere sahip çıkıp alkışlıyor, “dayanışma yaşatır” sözünün gereğince duyarlı davrananları ise tehdit ediyorlar.                                                                          

O halde biz, kendisine insanım diyenlerin bu ırkçı ve faşist zihniyete karşı daha bilinçli, daha duyarlı ve daha örgütlü hareket etmek durumundayız. Görev ve sorumluluklarımız bitmiş değildir. Bugüne dek takdire değer dayanışma ile halklarımızı muhannete muhtaç etmedik. Ancak çok daha örgütlü mücadele ile karşılamak zorunda olduğumuz bir süreç de bizi bekliyor. Her şeyden önce halkımızın kutsal topraklarımızı terk etmemesi, insani onurlu bir yaşamı sürdürmesi için çoklu yapıların, sivil toplum örgütlerinin, demokratik kitle örgütlerinin eşgüdümüne ve koordinasyonuna ihtiyaç vardır. Bugüne kadar “dayanışma yaşatır” sloganı gereğince herkes elinden gelenin azamisi ile hareket etti. Ancak bundan sonra sürdürülebilir örgütlü bir ilişkiye ihtiyacımız var. Bu temelde yerel derneklerin, inanç kurumlarının, sosyal dayanışma ağlarının, sivil toplum örgütlerinin ve demokratik kitle örgütlerinin bu süreci birlikte karşılamaları ve yürütmelerinde büyük yarar vardır. Umuyor ki parçalı, kendine göreci yaklaşımlar yerine, yüreği kutsal toprakları ve insanlık için çarpanların birlikte mücadelesi ile halkımızın laik olduğu yaşamı yeniden inşa etmiş oluruz.    

 

 

paylaş

   

Yeni Özgür Politika

© Copyright 2024 Yeni Özgür Politika | Tüm Hakları Saklıdır.