Suriye Kürtleri neciniz oluyor?
Hüseyin GEDİK yazdı —
- Suriyeli Kürtlerle kardeş hukuku değil maalesef halen yürürlükte olan düşman hukuku işliyor. Arap aşiretlerini kışkırtarak, yaygın ajan ağı örgütleyerek Özerk Yönetim’i ortadan kaldırmak için her fırsatı değerlendiriyor. Rojava-Şam görüşmelerine çomak sokuyor. Kürtlerin yeni anayasada yer almasını dahi istemiyor.
Azerbaycan’da, Colani ve İsrail yetkilileri arasında yapılan görüşmenin ardından, DAİŞ ve HTŞ çetelerinin, Dürzilere beklenmedik saldırısı bir pazarlığın varlığına işarettir. Hemen ardından İsrail’in Şam’ı bombalaması, al-ver meselesinde yapılan pazarlıkta uzlaşmanın sağlanmadığıdır. Ama İsrail kendi açısından istenen sonucu elde etmiştir.
ABD’nin Suriye özel temsilcisi Tom Barrack’ın Colani ile Özerk yönetim arasındaki görüşmelerde sarf ettiği tekçi düşünceler, Colani’ye birtakım taahhütler vaat ettiği akıllara getirmektedir. Federatif yönetim modeline karşı çıkarak Suriye’nin toprak bütünlüğü adına Dürzilere saldırı ve ardından da Kürtleri hedef alan bir senaryonun içinde Türkiye’nin de olduğu akıllara gelmektedir.
Dürzilere saldırı ve ardından İsrail’in Şam’ı bombalaması işin rengini bir anda değiştirdi. Suriye’nin toprak bütünlüğü derken federasyonun kaçınılmaz olduğunu göstermiş oldular. Alevi ve Dürzileri katlederek, Kürtleri tehdit ederek, Özerk yönetimin iradesini tanımayarak, öz savunmasını dağıtarak, tekçi bir Suriye Arap Ulus Devleti yaratmak beyhudedir.
Bu gelişmeler yaşanırken Türkiye’nin paçaları hemen tutuşmaya başladı. Karanlık işlerin adamı Hakan Fidan, YPG’yi hedef alarak ilk ağızdan tehdidini savurdu. ‘YPG’nin hareketlenmeler içinde olduğunu görüyoruz, sonuçları ağır olacak işlere kalkışmasınlar’ mealinde laflar sarf etti. Ardından da Erdoğan ‘Suriye’deki Kürtler de bizim kardeşimizdir’ diyor. Birisi tehdit savuruyor diğeri de kardeşlikten dem vuruyor.
Türk Devleti, Suriyeli Kürtlerin başına getirmedik iş bırakmadı. Kendi askeri gücüyle, teknik donanımıyla, DAİŞ, HTŞ başta olmak üzere diğer selefi çete guruplarıyla günübirlik Kürtlere saldırarak katliamlar yapmaktan geri durmadı. Serê Kaniyê, Gırê Sipî başta olmak üzere Efrîn’i işgal ederek Kürtleri topraklarından ettiler. Suriyeli ‘Kürt kardeşleriyle’ aralarına, Berlin duvarından daha çirkin, Çin seddinden daha uzun bir duvar ördüler. Kürtlere karşı ÖSO, MSO adında çetelerden ordu kurdular. Yapılan kötülükleri sıralamakla bitmez.
Suriye’nin geleceğine ilişkin kurulan masalarda Kürtlerin yer almaması için ellerinden geleni yaptılar. Astana süreçlerinde Kürtlere fermanlar yazdılar. Uluslararası alanda Kürtlerin inkârı ve imhasına dair politikalar yürüttüler. BM oturumlarında Kürt coğrafyasını tampon bölge ilan edip işgal etmek için harita çizdiler. Rojava’nın ekonomik kaynaklarını bombaladılar. Su kaynaklarını kuruttular. SİHA saldırılarıyla yüzlerce kişiyi katlettiler. Anlaşılan o ki, bir çırpıda sıralanacak suç dosyaları bir hayli kabarıktır. Suriye konusunda kirli bir sicile sahiptirler.
Şimdi de ellerinden gelse, Suriye Kürtlerini bir kaşık suda boğacak kadar düşmanlık hevesi içindedirler. ‘Kobanê düştü düşüyor’ dedikleri günden günümüze zihniyet değişmemiştir.
İsrail’in etkin saldırılarıyla, Suriye’de olabilecek muhtemel ihtimaller karşısında hemen ağız değişikliğine gitmek, geçmişte yaşananları hiç olmamış gibi Kürtlerin aklıyla alay edercesine ‘Suriye Kürtleri de bizim kardeşimizdir’ demek, yani böylesi kardeşliğe pes doğrusu.
Bunca kötülüğe rağmen sormak gerekmez mi, Pardon! Suriyeli Kürtler sizin neciniz oluyor?
Suriyeli Kürtlerle kardeş hukuku değil maalesef halen yürürlükte olan düşman hukuku işliyor. Arap aşiretlerini kışkırtarak, yaygın ajan ağı örgütleyerek Özerk Yönetim’i ortadan kaldırmak için her fırsatı değerlendiriyor. Rojava-Şam görüşmelerine çomak sokuyor. Kürtlerin yeni anayasada yer almasını dahi istemiyor.
Unutulmamalıdır ki, Suriye’de yapılanlar dikkate alındığında Kürtlere başka çıkış yolu bırakılmamaktadır. Bir kediyi ne kadar köşeye sıkıştırırsan o kaçmak için mutlaka bir yerinizi tırmalayarak kurtulmak isteyecektir.
Suriyeli Kürtler kendi varlıklarını korumak ve geleceklerini güvence altına almak için ne gerekiyorsa onu yapmaları en doğal hakkıdır. Türk devletinin imha amaçlı saldırgan politikalarına karşı kendisini koruması için bölgesel aktörlerle, hatta küresel güçlerle ilişkilenmesi, ittifak yapması en doğal hakkıdır.
DAİŞ’le mücadelede ABD’nin başını çektiği Koalisyon güçleriyle ortak hareket eden SDG, bölgenin güveni ve istikrarı için önemi ortadayken, Türk devleti SDG, YPG, YPJ’nin silahsızlandırılması için geçmişten beri hummalı bir çaba içindedir. Bu konuda ABD ile restleşmekten geri durmuyor. Şimdi bu koşullarda doğru olan soru: Kürtler ne yapmalıdır ya da nasıl yapmalıdır, sorularına cevap aramak gerekir.
Kürtler, varlık meselesi söz konusu olduğunda her çareye baş vurmak zorunda bırakılmıştır. Bu çareler arasında bölgedeki aktörlerle güvenlik eksenli stratejik iş birliği de dahildir. İsrail, ABD veya başka güçlerle yol yürümeyi kaçınılmaz kılmıştır. Bu ortamı Türkiye yaratıyor ardından da kıpırdamayın diye tehdit ediyor.
Türkiye ile ilişkilere açık olduğunu her fırsatta dile getiren Rojava Özerk Yönetimi’ne karşı düşmanca tutum takınarak kardeşlik sağlanamaz. Kürtleri zorunlu olarak ABD ve İsrail’in çözüm eksenine iterek Suriye konusunda başarı sağlayamaz.
Bizce Türkiye’nin Suriye’de yapması gereken en makul çözüm, kardeşlik hukukuna uygun olarak politika değişikliğine gitmesidir. HTŞ’yi destekleyerek Kürtleri dışlayarak kardeşlik olmaz. Kürtlerin Şam’da Demokratik Suriye Cumhuriyeti kurmalarına, Suriye halklarının iradesinin tecellisine saygı duymalarıdır.
