Teşhiste kesin olalım taktiklerde akıllı 

Veysi SARISÖZEN yazdı —

  • HDP dışında altı parti ve kimi sol partiler de dahil, hiçbir parti meşru değildir. Hiç biri adına layık anti-faşist parti sıfatını taşımaz. Hepsi faşist rejimin bütün suçlarından şu ya da bu ölçüde sorumludur.

Tam kolumdaki alçı söküldü ve yazmaya hazırlanıyordum ki, bu defa ağır bir grip araya girdi. Bugün biraz kendime geldim. Yazı yazabilecek kadar. Ama aksırık-öksürük yüzünden bu defa da Medya Haber’de Sözün Özü’ne çıkamayacağım. 
Yazıya bir  prensip meselesiyle başlayalım. 

Türk faşizmi kendine özgü bir faşizm. Demokrasi taklidi yapmakta. Demokrasi taklidi yapabilmek için de “çok partili” bir artistler kadrosu gerekli. Altı partili toplantılarda gördüğünüz ve “muhalif” sandığınız partiler faşizmin “demokrasi” dekoru.  

Bu partiler elbette faşizmin kendisi değil. Ama devletin ta kendisi. Faşist AKP ve MHP ile onları devlet birleştiriyor. Hepsi devletin partileri. Devlet her zaman yedeğini cebinde tutar. Altı partiye sorun: Siz devletin partileri değil misiniz? El cevap: Biz devletimizin partileriyiz. Kesinlikle bu cevabı alacaksınız. Altı partiden demokrasi bekleyen hüsrana uğrar. Bunlar faşizmin muhalefeti. Yanlış anlaşılmasın; faşizme karşı muhalefet değil, faşist sistemin sınırları içinde yer alan ve ona meşruiyet sağlama işlevi gören faşizmin muhalefeti. 

Öyle olmasaydılar çoktan parlamentoyu boykot ederler, halkın arasına karışırlar, dişe dişe bir mücadeleyle çürük bir diş gibi sallanan Erdoğan rejimini alaşağı ederlerdi. Böyle bir halkın muhalefetine faşist rejim bir ay bile dayanamazdı. Yapmadılar ve faşizmin demokrasi taklidi yapmasına ayak uydurdular ve sonunda onun farsında “muhalefet dekoru” olmayı içlerine sindirdiler. 

Şimdi asıl konumuza geldik. 
HDP dışında altı parti ve kimi sol partiler de dahil, hiçbir parti meşru değildir. Hiç biri adına layık anti-faşist parti sıfatını taşımaz. Hepsi faşist rejimin bütün suçlarından şu ya da bu ölçüde sorumludur. Hepsinin TBMM’deki varlığı ya da “legal”deki varlığı faşizmin en küçük bir saldırısıyla karşı karşıya gelmemiştir. Erdoğan onlara küfretmiştir, ama dokunmamıştır. Hep birlikte “düşük yoğunluklu bir iktidar muhalefet sürtüşmesi” içinde barış içinde birlikte varolmuşlardır. 

HDP meşrudur. Çünkü HDP faşist rejime direnerek TBMM’ye zorla girmiştir. TBMM kapısına inşa edilen yüzde on barajını topsuz, tanksız, çıplak elleriyle kırmış, kan revan içinde faşizmin ahıra çevirdiği Türk meclisine Kürdün, tüm ezilenlerin bayrağını dikmiştir. 
Hiç kuşkusuz Kürt halkı HDP’ye hiçbir karşılık beklemeden bu desteği verirken, her şeyden önce Öcalan’ın başında bulunduğu Kürt özgürlük hareketinin örgütlü gücüne, PKK’ye ve her Kürt evinin duvarlarındaki resimlerde yaşayan şehitler ordusu gerillanın yenilmez direnişine dayanmıştır. 

O halde sonuca gelelim: 
PKK önderi Öcalan’ın, HDP Eşbaşkanları Demirtaş ve Yüksekdağ’ın, zindanlardaki binlerce tutsağın katılmadığı hiçbir seçim meşru değildir.  

Meşru olmayan böyle bir seçime HDP’nin katılması ise meşrudur. Neden? Çünkü faşist rejim HDP’yi kapatmaya ve Kürt halkının iradesini alçakça çiğnemeye hazırlanıyor. HDP’nin meşru olmayan seçime şu ya da bu yöntemle, her türlü zorbalığa direnerek katılması faşizmin yasağını yenik düşürmesi ve özellikle Kürdistan’da halk iradesini bir kere daha ve çok daha büyük bir oranda ilan etmesi başlı başına anti faşist bir zafer olacaktır. 

Şimdi soru: Eğer HDP kapatılırsa, bin bir oyunla Kürt halkının oyları gasp edilirse altı parti ne yapacaktır? Tıpış tıpış sandık yoluna mı koyulacaktır yoksa “HDP’siz seçim meşru değildir” diyerek faşizmin “muhalefet dekoru” olmaktan vaz mı geçecektir? 
“Seçim yasasıyla bizim beş on vekilliğimizi cebe indirmek istiyorlar” diye ağlayanlar, bu seçime katılırsa en az yüz vekil kazanacak HDP’nin tüm vekilliklerini gasp etme yeltenişi karşısında sessiz kalırlarsa,  hatta bu yüz vekilliğin bir bölümüne de kendileri göz diker bir de Kürtlerin oylarıyla Cumhurbaşkanlığını kazanmayı düşünürlerse… 
“Ayıp olur” diyecektim, vazgeçtim. “Alçaklık olur”… 

Bu durumda ne yapmalı? 
Kürdistan’a her gittiğimde mutlaka o yerin bir melesiyle buluşmayı adet haline getirmiştim. Yanılmıyorsam Mardin civarıydı. Sohbette laf lafı açtı. Nedense konu niyetliyken durup dururken orucunu bozan birisine geldi dayandı. Komşusu bir Süryaniymiş. Alacak verecek kavgasına tutuşmuşlar. Meleye “şu papaza kızdım, orucumu bozdum” demiş. 

Yazıyı niyetli müslüman okurlara bir soruyla bitireyim: 
“Papaza kızıp oruç bozulur mu?” 
Bozulmaz. 
Yani hedef değişmez: Erdoğan diktatörlüğü yıkılmalıdır.

paylaş

   

Yeni Özgür Politika

© Copyright 2024 Yeni Özgür Politika | Tüm Hakları Saklıdır.