Türkiye yüzyılı bitti!

Demir ÇELİK yazdı —

  • Toplumsal ve siyasal istikrarın çokluğun ve çeşitliğin fonksiyonu olduğu gerçeğine rağmen topluma giydirilmek istenen tekçi ulus devlet deli gömleği artık lime lime olmuş durumdadır.
  • Tek devlet, tek millet, tek din, tek dil ve tek bayrak diyerek toplumun çoklu kimliğine, çoklu kültürüne dayatılan bu ceberut devlet, halkların ve inançların mezar kazıcılığına halen devam ediyor. 

Türkiye Cumhuriyeti’nin 99’uncu yılı eski ‘ihtişamında’ olmasa da geçen hafta siyasiler tarafından çok farklı olmayan mesajlarla kutlandı. Tekçi, inkârcı ve katliamcı zihniyet sahipleri için bu 99 yıl övünç kaynağı olsa da soykırımı yaşayan biz halklar için ağır siyasal ve sosyal travmalarla geride kalan yıkım tarihidir.

“Cumhuriyet; hükûmet ya da devlet başkanının, halk tarafından belli bir süre için ve belirli yetkilerle seçildiği yönetim biçimidir. Egemenlik hakkının belli bir kişi veya aileye ait olduğu monarşi ve oligarşi kavramlarının karşıtıdır” diye yazar uluslararası literatür.

Türk ulus devleti, bu kavramı ve söylemin arkasına sığınarak kendisine Türkiye Cumhuriyeti sıfatı yakıştırsa da aradan geçen yüzyıl boyunca egemenlik asla halk ve toplum tarafından paylaşılmadı. “Halk adına, toplum adına” diyerek her seferinde oligarklar iktidar olmuşlardır. Topluma rağmen toplum adına dar ve ayrıcalıklı grubun iktidara el koyduğu bu yönetim şekli halklara hep demokrasi diye pazarlandı.

Robert Michels, “Oligarşinin tunç yasası gereği herhangi bir politik sistem en nihayetinde oligarşiye dönüşür” der. Ona göre modern demokrasiler, oligarşiktirler. Devletten ve iktidarın nimetlerinden beslenen siyasi partiler arasında yaşanan farklılıklar toplumun devlet yönetimine iknâ edilmesine hizmet eder. Devletten ve iktidardan beslenen oligarklar, elde ettikleri siyasi makam ve mevkileri bırakmamak adına iktidara sıkıca sarılırlar. İktidarda yıprananın yerine ötekisinin geçtiği hükümet olmada bir süreklilik söz konusudur. Devletin asıl sahibi seçilmemiş ekonomi ve medya patronları olup, onların güdümündeki siyasilerin ‘demokrasi’ adıyla oynadıkları tiyatroya rağmen günümüz cumhuriyetlerindeki partiler için söylenecek söz: “Tek bir politik parti vardır, o da hükûmet partisidir."

Hükümet partisi olma özelliği Türk ulus devletinin kuruluşundan beri, istisnaları olmakla birlikte ortaya çıkmış tüm partiler için söylenebilir.

“Türkiye ahalisi imtiyazsız, sınıfsız bir toplumdur” diyen Mustafa Kemal’den bu yana Türkiye, bonapartist, otokratik, oligarşik ve faşizm gibi demokratik olmayan yönetimlerle her seferinde halklar kıyımına kalkışmıştır. Demokratik olmayan bu yönetimler üzerinden halklar ve inançların inkârı ve soykırımında sınır tanımayan Türk ulus devleti, bu nedenle bugün derin bir siyasal ve yönetimsel krizle karşı karşıyadır. Tek devlet, tek millet, tek din, tek dil ve tek bayrak diyerek toplumun çoklu kimliğine, çoklu kültürüne dayatılan bu ceberut devlet, halkların ve inançların mezar kazıcılığına halen devam ediyor. Anadolu- Mezopotamya coğrafyasında yaşayan 37 farklı etnisiteyi, Êzîdîlik ve Alevilik gibi farklı inançları ve farklı düşünce sahiplerini ortadan kaldırmak üzere katliam, soykırımı yapanlar, asimilasyon ve kültürel soykırımı sürdürenler ağızlarından demokrasiyi düşürmeseler de, bu topraklarda yaşayan halklar asla demokratik değerler ve demokrasi ile tanışmadılar.

Demokrasi; herhangi bir güç ve erk olmaksızın toplumun kendi kendisini yönetmesidir. Yani demokrasi; devlet ve iktidar dışı insan toplumsallığıdır. İnsanlıktan sapma olan devletle bağdaşmayan demokrasi, bugün için biz ezilenler ve ötekiler için bir ütopyadır. Bununla birlikte mevcut devletçi iktidarcı sistemin demokratikleştirilmesi mücadelesi de sürdürülmesi gereken hakikat olmaktadır.

Toplumsal ve siyasal istikrarın çokluğun ve çeşitliğin fonksiyonu olduğu gerçeğine rağmen topluma giydirilmek istenen tekçi ulus devlet deli gömleği bu nedenle lime lime olmuş durumdadır. Bu lime olma halinin farkında olan siyasal aktörler bu nedenle ikinci yüzyılın hazırlığı ile toplumda rıza üretmeye çalışıyorlar. CHP’nin “İkinci Yüzyıla Çağrı” ile AKP’nin “Türkiye Yüzyılı” vizyonu, bu deli gömleği yamamanın arayışından başka bir şey değildir. Her iki parti de farklı cümle ve kelimelerle bu vizyonu açıklasa da murat ettikleri şey; tekçi, inkârcı ulus devletin süslü kelime sosu ile pazarlanmasıdır. Açıkça yönetenlerin yönetemediği, yönetilenlerin ise yönetilmek istemedikleri bu derin kriz halini kendilerince öteleme arayışıdır. Krizin nedenine, kaynağına inmek, bu temelde makul ve meşru çözüm geliştirme amacı ve niyeti yoktur. Onlar da bu krizden çıkışın, sistemin restorasyonu ile mümkün olmayacağını biliyorlardır. Ancak inkârcı ve katliamcı zihniyeti aşamadıkları için değişimci programlar geliştiremiyorlar.

Onların bu açmazı demokratik siyaset için fırsat olabilir. Toplumun çoklu kimliğine ve çoklu kültürüne uygun evrensel hukuka dayalı demokratik sistem programına her zamandan daha çok ihtiyaç vardır. Siyasetin yapması gereken, bu ihtiyacı karşılayacak siyasal program ve çözüm parametreleri ile toplumun karşısına çıkmaktır.

Tekçi, inkârcı, soykırımcı ve asimilasyoncu bonapartist cumhuriyet iflas etmiştir. Geniş coğrafyaya ve büyük nüfusa sahip Türkiye’nin Ankara’dan tek adama dayalı yönetme ısrarı çok daha büyük yıkım ve kaostur. Toplumun çoklu kimliğini ve çoklu kültürünü esas alan demokratik özerk bölgesel yönetimler üzerinden yükselecek olan demokratik cumhuriyet programı; bugünün çıkış manifestosu olmalıdır. Ezilenler, yoksullar, emekçiler, inkâr edilen halklar ve inançlar beklemek yerine, söz, karar ve yetki sahibi olmak üzere ayağa kalktıklarında, haklarının eldesinin politik özneleri olduklarında; demokratik, adil, eşitlikçi ve özgürlükçü toplum mümkün olur.

paylaş

   

Yeni Özgür Politika

© Copyright 2024 Yeni Özgür Politika | Tüm Hakları Saklıdır.