Türkiye Yüzyılı : Şebnem Korur Fincancı ve Mahir Ünal 

Cihan DENİZ yazdı —

  • Türkiye Yüzyılı vizyonunun resmi söylem dışında her sözün bastırılacağı, tartışma ortamının olayacağı, sadece “makbul” sözlerin söylenebileceği bir baskı vizyonu olduğunu göstermektedir.
  • AKP ve siyasal İslamcılar, sadece iktidarda kalmaya devam etme adına, geçmişten zerre kadar farklı olmayan, hatta belli noktalarda onu da geride bırakan bir vesayetçi anlayışı kabul etmiştir. Özellikle Kürt Sorunu gibi kritik konularda tıpkı geçmişteki “iktidara” gelmiş siyasi partiler gibi vesayetçi anlayışın çizdiği sınırların dışına çıkmamaktadır

Cumhurbaşkanı, tam da 29 Ekim’e denk gelecek şekilde “Türkiye Yüzyılı” adı altında bir “vizyon” belgesi açıkladı.  
Kimi yandaş kalemşörler tarafından AKP fabrika ayarlarına dönüyor propagandası ile reklamı yapılsa da, “Türkiye Yüzyılı vizyonunda” bildik genel geçer sözlerin, vaatlerin ve ezberlerin ötesinde bu coğrafyanın ötekileri, ezilenleri için maruz kaldıkları adaletsizlikleri ortadan kaldıracak, bunları telefi edecek yeni bir söylem yer almamaktadır. 

Fabrika ayarlarına dönüp kapsayıcı bir dille yazıldığı iddia edilen (bu aynı zamanda mevcut durumda iktidarın dışlayıcı, ötekileştirici ve kutuplaştırıcı olduğunun da itirafıdır) bu metin o kadar kapsayıcıdır ki, Kürt’ün de Alevi’nin de adı sadece bir kez geçmektedir. Kadınlar için de gençler için de onların gerçek sorunlarına işaret eden ve onlar için çözüm geliştiren bir anlayıştan söz edilemez. Mevcut ekonomik kriz altında her geçen gün daha da ezilen emekçilerin durumuna ilişkin bir şey arayanların da elleri boş kalacaktır. Bırakalım ezilenleri, milliyetçi ve dinci hamaset dışında ötekileri kendi kitlesini bile tatmin edecek, onları heyecanlandıracak bir şey de yoktur bu “vizyon” belgesinde. 
Ama ne var? 

"Ayinesi iştir kişinin lafa bakılmaz” diyelim ve bu “Türkiye Yüzyılı” vizyonunda ne olduğunu görmek için tam da bu vizyonun açıkladığı günlerde yaşana iki gelişmeye bakalım. TTB Başkanı ve kararlı bir insan hakları savunucusu Prof. Dr. Şebnem Korur Fincancı’nın tutuklanması ile AKP Grup Başkanvekili Mahir Ünal’ın istifa etmek zorunda bırakılması. 
Şebnem Korur Fincancı, Türkiye’nin Güney’de yürüttüğü askeri operasyonlar sırasında kimyasal silah kullanıldığı iddialarına ilişkin verdiği bir demeçte, bu iddiaların ciddiyetle araştırılması çağrısında bulunmuştu. Bu çağrıya yanıt olarak özellikle mevcut iktidar bloğunun milliyetçi Ergenekoncu kanadı tarafından başlatılan linç kampanyası sonunda Fincancı tutuklanmıştı. Bu linç kampanyası sırasında özelikle Fincancı’nın işkencenin belgelenmesi yönündeki mücadelesi ile Ergenekon Davası’na müdahil olmasının gündeme gelmesi, bu kampanyanın stratejik aklının kim olduğunu ortaya koymaktadır.   

Mahir Ünal ise katıldığı bir etkinlikte yaptığı konuşmada geçen “bir kültür devrimi olarak Cumhuriyet bizim lügatimizi, alfabemizi, dilimizi, hasılı bütün düşünme setlerimizi yok etmiştir. Bugün konuştuğumuz Türkçe ile düşünce üretemeyiz” şeklindeki sözleri nedeniyle aynı anlayışın saldırısına maruz kalmıştı. Dahası, bizzat MHP Genel Başkanı, “Cumhuriyet'in Türk kültürüne, Türk diline, düşünme setlerimize zarar verdiğini iddia edenler talihsiz, tarifsiz ve temelsiz yanlışın pençesindedirler” diyerek doğrudan Mahir Ünal’ı hedef almıştı. Sözlerin bedeli Mahir Ünal için Şebnem Korur Fincancı gibi tutuklanmak olmasa da o da istifa etmek zorunda bırakıldı. 

Birbirine çok alakasız gibi gözüken bu iki olayı Türkiye’yi yöneten mevcut faşist ittifak bloğu bağlamında değerlendirirsek, bahsedilen bu “Türkiye Yüzyıl’ında” laf kalabalığının ötesinde bizleri nelerin beklediğini çok daha net olarak görebiliriz. 

En başta bu iki olay, Beyaz ve Yeşil Faşizmler arasındaki ittifak içi güç dengesini ve kimin belirleyici güç olduğunu bir kez daha göstermiştir. Bu köşede daha önce de belirtildiği gibi, mevcut ittifak bloğu içinde stratejik akıl, MHP, Ergenekon ve benzeri yapılar ile ifade edebileceğimiz Beyaz Türk Faşizmidir. Diğer kanada düşen belirlenen stratejinin uygulanması ve bu strateji için gerekli toplumsal desteğin sağlanmasıdır. Dolayısıyla, AKP ve siyasal İslamcılar, sadece iktidarda kalmaya devam etme adına, geçmişten zerre kadar farklı olmayan, hatta belli noktalarda onu da geride bırakan bir vesayetçi anlayışı kabul etmiştir. Özellikle Kürt Sorunu gibi kritik konularda tıpkı geçmişteki “iktidara” gelmiş siyasi partiler gibi vesayetçi anlayışın çizdiği sınırların dışına çıkmamaktadır. Daha da ileri gidip, Mahir Ünal’ın istifa ettirilmesinin aslında İslamcıların geçmiş eleştirisi yapma haklarının bile ellerinden alındığını tescil ettiğini söyleyebiliriz. Buna bağlı olarak, AKP ve ona yakın çevrelerde ortaya çıkan huzursuzluklar tam da bu vesayetçi anlayış karşısındaki teslimiyet nedeniyledir.    
Sonuç olarak, ilk önce TSK’ya yönelik iddialara ilişkin hakikatin ortaya çıkarılması çağrısı yapan Şebnem Korur Fincancı’nın tutuklanması; daha sonra sadece siyasal İslamcıların değil bu coğrafyadaki birçok aydının da dillendirdiği bir tespit nedeniyle AKP Grup Başkanvekili’nin istifa etmek zorunda bırakılması, Türkiye Yüzyılı vizyonunun resmi söylem dışında her sözün bastırılacağı, tartışma ortamının olayacağı, sadece “makbul” sözlerin söylenebileceği bir baskı vizyonu olduğunu göstermektedir. 

Ama en az bunun kadar önemlisi, Mahir Ünal örneği göstermektedir ki, bu baskı vizyonunun tek hedefi olağan “şüpheliler” olarak Kürtler, barış ve demokrasi güçleri, insan hakları savunucuları değildir; belirlenen sınırların dışına çıktıkları anda mevcut iktidarın içinde olsalar bile siyasal İslamcılar da rahatlıkla hedef olabilmektedir. 
 

paylaş

   

Yeni Özgür Politika

© Copyright 2023 Yeni Özgür Politika | Tüm Hakları Saklıdır.