“Zafer” değil, Halklar Konferansı…

Cihan DENİZ yazdı —

  • Suriye toplumunu oluşturan halkların, etnik grupların, inançların temsil edilmediği; sadece belli askeri grupların, ki bunlar arasında Suriye İç Savaşı sırasında insanlığa karşı suç işleyenler de bulunmaktadır, katılımı ile toplanan bu “Zafer Konferansı” ile düğme daha en baştan yanlış iliklenmeye başlamıştır.
  • Yapılması gereken yeni anayasanın yazımı için hiçbir halkın, inancın, siyasi görüşün dışlanmadan temsil edilmesine imkan verecek bir Halklar Konferansı’nın toplanması ve herkesin taleplerini, Suriye’nin geleceğine ilişkin sözünü özgürce dile getireceği bu konferansın alacağı kararlar ile Suriye’de yeni dönemin inşa edilmesidir.

Suriye Esad/Baas rejiminin yıkılması ile beraber bir siyasi boşluk ve çalkantı içine yuvarlanmıştır. Suriye’de Esad rejiminin yıkılmasıyla ortaya çıkan bu boşluğu fırsat olarak gören Heyet Tahrir el-Şam’ın (HTŞ) lideri Colani, sadece kendisine yakın, kendisi ile benzer dünya görüşünde olan silahlı grupların katıldığı bir sözde ”Zafer Konferansı” düzenledi ve bu konferansta ne kadar süreceği belli olmayan bir geçiş dönemi boyunca kendini Suriye’nin devlet başkanı ilan etti ve mevcut anayasayı feshetti.

Esad/Baas rejiminin çöküşüyle, beraber Suriye’de yeni bir siyasi yapının oluşumu için ve en önemlisi de siyasi meşruiyet açısından kurucu bir gücün varlığı bir zorunluluktur.

Ama bu kurucu güç nasıl olmalıdır? Hangi özelliklere sahip olmalıdır?

Eğer dert baskıcı bir rejimin yerine mevcut erki bir elden alıp onun özüne dokunmadan başka bir ele vermek değil de topluma özgürlük, demokrasi, barış, adalet getirecek, farklı toplumsal kesimleri eşit bir şekilde bir arada yaşamasını sağlayacak yeni bir rejim yaratmak ise bu kurucu gücün belirli şartları vardır.

Bu şartların en başında geleni, kurucu gücün demokratik bir temsiliyete ve işleyişe dayanmasıdır. Yani bir taraftan, bu kurucu güç, belli bir coğrafyada yaşayan toplum içindeki tüm farklı halkları, etnik grupları, inançların ve tabii ki bunlara paralel toplumsal sınıfları temsil etmelidir. Ayrıca toplumun yarısını oluşturan kadınlar da bu kurucu gücün içinde eşit şekilde temsil edilmelidir.

Diğer taraftan bu kurucu gücün işleyişi de demokratik olmalıdır. Yani, kurucu güç bir kesimin yeni siyasi yapıya ilişkin talep ve önerilerini diğer kesimlere dayattığı, onaylattığı bir yapı değil, her kesimin sesini özgürce duyurabildiği, taleplerini ve önerilerini özgürce paylaşabildiği bir yapı olmalıdır; diyaloğa, müzakereye ve ortaklaşmaya dayanmalıdır.

Bunlar olmadan bir kurucu gücün toplumu temsil ettiğini ve aldığı kararların tüm toplum nezdinde bir meşruiyeti olduğunu söylemenin imkanı yoktur. Böylesi bir kurucu gücün ve oluşturacağı yeni siyasi yapının tek taraflı bir dayatmanın ötesinde bir anlamı olmayacaktır.

Bu gözle bakıldığında Colani’nin "Suriye Devlet Başkanı" ilan edildiği, anayasa ve meclisin feshedildiği bu sözde “Zafer Konferansı’nda” gördüğümüz tam olarak budur.

Suriye toplumunu oluşturan halkların, etnik grupların, inançların temsil edilmediği; sadece belli askeri grupların, ki bunlar arasında Suriye İç Savaşı sırasında insanlığa karşı suç işleyenler de bulunmaktadır, katılımı ile toplanan bu “Zafer Konferansı” ile düğme daha en baştan yanlış iliklenmeye başlamıştır.

Bu konferansın en başta bir temsiliyet sorunu vardır. Suriye’de yaşayan Kürtlerin, Alevilerin, Dürzilerin, Ermenilerin ve diğer halk ve inançların temsil edilmediği, belli gruplar dışında Suriye’de örgütlü örgütlerin dışlandığı, kadınların, emekçilerin bırakın temsili adının bile geçmediği bir konferansın çok halklı, çok inançlı Suriye toplumunu temsil etmediği açıktır.

Tam da bu temsiliyet sorunu nedeniyle, bu konferansta tek taraflı alınan kararlar demokratik meşruiyete sahip değildir.

Eğer atılan bu ilk adımı aynı yönde benzer adımlar takip ederse, ortaya çıkacak yapının eski Esad/Baas rejiminden zerre kadar farkı olmayacaktır. Bu, Suriye’nin kültürel çoğulluğunu tanımayan tekçi, merkeziyetçi ulus- devlet anlayışında ısrar anlamına gelecektir ki bunun ne toplumsal barış ne de özgürlük getirmeyeceği açıktır.

Bu noktadan sonra yapılması gereken yeni anayasanın yazımı için hiçbir halkın, inancın, siyasi görüşün dışlanmadan temsil edilmesine imkan verecek bir Halklar Konferansı’nın toplanması ve herkesin taleplerini, Suriye’nin geleceğine ilişkin sözünü özgürce dile getireceği bu konferansın alacağı kararlar ile Suriye’de yeni dönemin inşa edilmesidir.

paylaş

   

Yeni Özgür Politika

© Copyright 2025 Yeni Özgür Politika | Tüm Hakları Saklıdır.