Afganistan'dan dersler!

Cafer TAR yazdı —

  • ABD ve diğer batılı güçlerin Afganistan pratiği hepimiz için çok önemli derslerle doludur. Bu ülkelerin neredeyse tamamı daha bir kaç gün öncesine kadar dünyanın en kötü terör örgütü olarak tanımladıkları Taliban'la ilişkilenmekte hiç bir sakınca görmüyorlar.

Taliban'ın Afganistan'da zor kullanarak iktidarı ele geçirmesi birçok tartışmayı da beraberinde getirdi. Biz de birçok çevre gibi daha uzun bir süre bu yeni durumun ortaya çıkardığı sonuçları tartışmak ve pozisyon almak zorunda kalacağız.

Fakat isterseniz önce gelin biraz daha geriye gidelim:

Pakistan bağımsızlığını kazandıktan hemen sonra içerde Peştunlar Afganistan’daki diğer Peştunlar'la birlikte bağımsız bir ülke olmak için taleplerini yükseltmeye başladılar. 1971 yılına gelindiğinde Bangladeş Pakistan'dan ayrılarak bağımsızlığını kazandı. Bu gelişme üzerine telaşa kapılan Pakistan yönetimi, yakın zamanda Peştunların da aynı şeyi yapabilecekleri kaygısıyla Peştunlar arasında ulusal uyanışı engellemek için bu bölgede İslami faaliyetlere ağırlık verdi.

Bu yolla Peştunlar arasında yurtsever duyguların bastırılması hedefleniyordu. Pakistan İstihbarat Servisi (ISI) birçok insana Afganistan/Pakistan sınır bölgelerinde askeri ve dini eğitim vermeye ve bu insanlar daha sonra Taliban'ın temelini oluşturmaya başladı.

Daha sonra bu insanlar Sovyetlerin Afganistan'a girişinden sonra ikinici soğuk savaş olarak adlandırılan dönemin en önemli figürlerinden biri haline geldiler.

Aslında Taliban'ın başlangıçta Pakistan'ın Hizbullah'ı olarak geliştiğini veya Türkiye'nin Hizbullah'la bir tür kendi Taliban'ını yaratmaya çalıştığını; fakat bunu Kürt halkının feraseti ve Kürt hareketinin yoğun ideolojik mücadelesinin engellediğini de özellikle belirtmekte gerekir.

Kürt Özgürlük Hareketi'nin bölgesel açıdan bir şans olduğunu söylerken aslında kast edilen şey tam da budur. Türkiye DAİŞ barbarlığı küresel bir tehdide dönüşmeden çok önce Kürt Özgürlük Hareketinin cihatçı yapılar eliyle boğulması için çalışmalara başlamıştı.

Fakat Kürt Özgürlük Hareketinin güçlü öncülüğü ve ideolojik yapsının sağlamlığı bu türden yapıların Kürtler arasında gelişmesini engelledi ve bir süre sonra bu yapılar halk arasında işbirlikçi karakterleri nedeniyle teşhir ve tecrit oldular.

Geldiğimiz nokta itibariyle bu tehlike tamamen ortadan kalkmıştır diyemeyiz; AKP iktidarı bütün gücüyle içerden kimi çevreler ve dışardan ülkeye getirdiği Cihatçılarla Türkiye ve Kürdistan'da bu yapıların geliştirilmesi için yoğun bir çaba içerisindedir.

Kimse “yok bizde olmaz!” dememelidir

Bu yapılara karşı doğru bir ideolojik ve örgütsel mücadele verilemezse bir süre sonra kendimizi korkunç bir karanlığın içerisinde bulabiliriz. Bütün Ortadoğu coğrafyası muazzam bir dönüşüm sürecinden geçiyor ve bizim bu noktada kendimize güvenmekten başka bir çaremiz yok!

ABD ve diğer batılı güçlerin Afganistan pratiği hepimiz için çok önemli derslerle doludur. Bu ülkelerin neredeyse tamamı daha bir kaç gün öncesine kadar dünyanın en kötü terör örgütü olarak tanımladıkları Taliban'la ilişkilenmekte hiç bir sakınca görmüyorlar.

Daha da kötüsü bu ülkeler kendilerine inanıp yıllarca birlikte çalışan binlerce insanı jeopolitik çıkarları için feda edip giderken arkalarına bile dönüp bakmadılar. Yalandan bile olsa kimse geride kalan insanların içine düştükleri durumla ilgilenmiyor.

Şimdilerde herkesin en önemli gündemi; Afganistan'da iktidarın hangi şartlarda Taliban'a devredileceği ve sonrasında kimlerin Taliban'ı tanıyacağı biçiminde gelişiyor. Batı medyasında neredeyse hiç kimse devletlerinin Afganistan’daki halklara karşı ortaya koyduğu iki yüzlü siyaseti ciddi manada eleştiri konusu yapmadı. Ve neredeyse hiç kimse geride kalanlara Taliban'ın merhametli davranmasını dilemekten başka bir şey yapmıyor.

Bütün tartışmayı büyük bir iki yüzlülükle kendilerinin sebep olduğu bu yıkımın yükünü evini barkını kaybedip yollara düşmüş mülteciler üzerinden, sürdürüyorlar. Bu insanları eksik, hatta suçlu olmakla itham ediyorlar. Kendileri de sanki bunun mağduruymuş havalarında sorumsuzca kimi zaman açıktan, kimi zaman ise dolaylı olarak göçmen karşıtlığı yapıyorlar.

Bütün bunlardan çıkarmamız gereken ders; kendi öz gücümüze güvenmek ve ne olursa olsun ülke toprağına bağlılığı ve eğer uzaktaysak dönmeyi esas almak olmalıdır. Unutmayalım ki topraklarından koparılmış bir halkın ve onun bireylerinin asla mutlu bir geleceği olmaz.

paylaş

   

Yeni Özgür Politika

© Copyright 2024 Yeni Özgür Politika | Tüm Hakları Saklıdır.