Anayasadan kim ne anlıyor!

Demir ÇELİK yazdı —

  • Türkiye'nin sivil, demokratik, eşitlikçi ve özgürlükçü yeni bir Anayasa’ya mutlak ihtiyacı vardır. Bu tartışılmaz bir hakikattir. Ancak bu hakikati, Erdoğan-Bahçeli ikilisi ile AKP- MHP iktidarının yerine getirmesini beklemek, abesle iştigaldir. 

Erdoğan; “Cumhur ittifakındaki ortağımızda onaylarsa, yeni bir Anayasa yapmanın zamanıdır.” diyerek yine toplumu beklentiye sokmuş oldu. Bugünün Türkiye'sinde yeni bir Anayasa talebi ve söylemi başta ana muhalefet partisi olmak üzere muhalefet partilerine ait olmalıdır. Ancak Türkiye'de muhalefetin ağırlıklı kısmı devlete ve iktidara karşı, toplumu ve toplumsallığı esas almadıklarından, gündemlerinde demokratik bir Anayasa olmadı, olmaz da. Erdoğan bunu bildiğinden, sanki yirmi yıldır kendisi iktidarda değilmiş gibi yeniden umut pazarlamaya kalkıştı.

Türkiye'nin sivil, demokratik, eşitlikçi ve özgürlükçü yeni bir Anayasa’ya mutlak ihtiyacı vardır. Bu tartışılmaz bir hakikattir. Ancak bu hakikati, Erdoğan-Bahçeli ikilisi ile AKP- MHP iktidarının yerine getirmesini beklemek, abesle iştigaldir. Bir kısım çevrelerin, bu gerçeğe rağmen, Erdoğan’ın söylemini ciddiye almaları, propagandasını yapmaları çok daha abestir.

Türk ulus devletinin milliyetçi, dinci, cinsiyetçi, inkarcı ve katliamcı zihniyeti değişmeden sivil, demokratik, eşitlikçi ve özgürlükçü bir Anayasa Erdoğan ve Bahçeli ile asla olmaz. Kaldı ki gerçeğe yakın, toplum lehine ideal bir Anayasa yapsalar bile uymayacakları kesindir. AKP-MHP iktidarı mevcut 12 Eylül Anayasasının gereklerini bile yerine getirmiyor. Anayasa Mahkemesi ile AİHM kararlarının “kendilerini bağlamayacağını”, “Anayasa Mahkemesinin kararını tanımıyorum” diyecek kadar hukuk dışılığına savrulmuş iktidar; özgürlükçü bir Anayasayı aklından bile geçiremez. Yapmak istedikleri; 12 Eylül Anayasası’nın da gerisinde, faşizme resmiyet, mafya-çete devletine meşruiyet kazandırmaktır. 2010 Anayasa Referandumunda çokça uyarıya rağmen liberal aydınların “Yetmez. Ama Evet” dediklerini Erdoğan nasıl ki fırsata dönüştürmüş, tek adam diktatörlüğüne giden yolu açtıysa, bugünde yeni diyerek diktatörlük rejiminin deli gömleğini bize giydirmek istiyorlar.

Türk ulus devleti yüz yıl içinde dört kez Anayasa yapmış, onlarca kez kısmı değişikliklere gitmiştir. Buna rağmen arayışları sonlanabilmiş değildir. Toplum canlı bir organizma gibidir. Her gün ortaya çıkan yeni ihtiyaçlarına doğrudan erişmek ister. Yüz yıl öncesinde inkar ve imhaya dayalı, tekçi, katı merkeziyetçi ulus devlet yerine, toplumun çoklu kimliğini ve çoklu kültürünü esas alan, haklarını güvencede tutan demokratik anlayışla hareket edilmiş olsaydı bugün bunları tartışmıyor olacaktık.

Seksen dört milyon insanı, Türk ve Müslüman görmenin ırkçı zihniyetinden vazgeçmediği sürece, sivilleşme yaşanamaz, demokrasi ile buluşulamaz. Yirmi milyon Kürt’ü inkar eden, dilini, kimliğini ve kültürünü yasaklayan, hak arayışında oldukları için ortadan kaldırılması gerek ‘düşman’ gören zihniyetin iktidarında Kürtlere özgür yaşam hakkı çıkmaz.

Alevileri fişleyen, köylerini ve evlerini işaretleyen, zındık ve sapkın mezhep diyerek onlarca kez katliamdan ve soykırımdan geçiren zihniyetin iktidarında, Alevilere demokrasi ve eşit yaşam hakkı çıkmaz.

“Eve ekmek götüremiyorum” diyen açlık sınırının altında bir gelire sahip milyonlarca insanı horlayan, gözaltı, işkence ve zulüm yapan iktidar eşitlikçi olamaz. Ondan yoksulluk ve yolsuzluğu bitireceği beklentisi içinde olmak, ölüme razı olmak demektir. Milyonlarca çalışanı asgari ücrete, sendikasızlığa, taşerona mahkum eden, grev ve toplu sözleşme hakkını kullanmak isteyen işçi sınıfının haklarını Anayasa’ya rağmen gasp eden iktidardan hak dilenmez.

Ermeni, Rum, Asuri- Süryani, Êzîdî, Kürt ve Alevi soykırımları ile yüzleşmek ve özür dilemek yerine, yirmi birinci yüzyılda bile kimliklerine, dillerine, kültürlerine ve inançlarına sahip çıkan bu kadım halklar ve inançlardan on binlerce insanı siyasi soykırım operasyonu ile gözaltına alan, tutuklayan, ‘terörist’ yaftasıyla itibarsızlaştıran iktidardan özgürlükçü olması beklenemez.
Her gün politik cinayetlerle kadın kırımının, kadına taciz ve tecavüzün yaşandığı ülkede yaşam güvencesi sağlayacağına, İstanbul Sözleşmesini kaldıracağız diyen iktidardan hak ve adalet beklenemez.

Seçme ve seçilme hakkını hiçe sayarak, Kürt iradesine kayyum atayanlardan, demokrasi ve hukuka bağlı kalmaları beklenemez. Her gün Kürt coğrafyasının bombalandığı, köylerinin ve yerleşkelerinin yakılıp yıkıldığı “taş taş üstünde. Gövde üstünde baş kalmayacak” diyen iktidardan barış beklenemez.

Kar ve iktidar uğruna doğamızı kırıma uğratan, derelerimizi kurutan, nükleer santraller ve HES’ lerle geleceğimizi karartan, ülkenin değerlerini çarçur edenlere umut bağlanmaz.

Evet yüz yıldır bize giydirilen bu deli gömlek yırtılıp atılmalıdır. Yerine sivil, eşitlikçi, özgürlükçü ve demokratik bir Anayasa ekmek kadar, su kadar olmazsa olmazımızdır, bu doğru. Ancak bunu yapacak olanlar, devlet ve iktidardan beslenenler değil, demokrasi, barış, özgürlük, hak, adalet ve hakikat arayışında bedel ödeyenler olacaktır.

paylaş

   

Yeni Özgür Politika

© Copyright 2024 Yeni Özgür Politika | Tüm Hakları Saklıdır.