Ankara sözleşmesi, Ankara kriterleri 

Veysi SARISÖZEN yazdı —

  • “İstanbul Sözleşmesi”nden çıktıklarını, şimdi “Ankara sözleşmesi” yapacaklarını söyledikleri zaman insanlar bu sözlere münasip yerleriyle gülüyorlar.

Soylu şöyle dedi: “Biz egemen devletiz. İstediğimize imza atar, istediğimizden çıkarız.”

Bravo.

Devletler bir antlaşmaya imza attığı zaman “istediğimiz zaman çıkarız” diye imza atmaz. “Attığımız imza namusumuzdur” diyerek bütün halklara imza attığımız anlaşmaya sonuna kadar sadık kalacağız” sözü verir. Yarın imzamızı geri alacağız dediğiniz zaman, kimse sizi anlaşma masasına oturtmaz. Adam ne dediğinin farkında değil.

Soylu’nun bu kabadayıca ettiği laflar, Türk devletinin attığı imzayı beş paralık etmiştir. Diplomasi böyle laflarla bir kere daha çökmüştür. Türk devleti imzasına güvenilemeyecek bir devlettir. “İstediği zaman imza atan, istediği zaman imza attığı anlaşmadan çıkan devlet” kalpazandır, muhataplarını her an kandırmaya hazır bir haydut devlettir.

İstanbul Sözleşmesi İstanbul’da imzalandı. İlk imzacı Erdoğan’dı. Şimdi bu sözleşmeden çekilenler “aile yapımızı berbat ediyor” derken, o gün imza atan Erdoğan’ı “mukaddes Türk ailesini çökerten” adam olarak suçlamış oluyorlar. İstanbul Sözleşmesi “çocuklarımızı homoseksüelliğe özendiriyormuş.” Böyle dediklerinde “Erdoğan çocuklarımızı homoseksüelliğe özendirdi” demiş olduklarının farkında bile değiller. 

“İstanbul Sözleşmesi”nden çıktıklarını, şimdi “Ankara sözleşmesi” yapacaklarını söyledikleri zaman insanlar bu sözlere münasip yerleriyle gülüyorlar. “Kopenhag kriterlerine” imza atmışlardı. İmzalarını çöpe attılar ve “Ankara kriterleri” yapacağız diye konuştular. “Ankara kriterleri” şu anda yürürlükte. Gergerlioğlu’nun vekilliği düşürülmüş, HDP’ye kapatma davası açılmış, on bin parti üyesi zindanda. HDP eşbaşkanları, daha nicesi, on bin Cemaat mensubu, NATO ordusunun generallerinin yarısı, kurmay albaylarının yüzde doksanı ya içerde ya da tasfiye edilmiş, İşkence, adam kaçırma gırla gidiyor. “Ankara kriterleri” faşizmin “Dokuz ışığı” oldu.

“Ankara sözleşmesi”nin geleceği de budur. Kadınlar öldürülecek, taciz edilecek, tecavüze uğrayacak, çocuklar pis heriflerle evlendirilecek, ensest evleri cehenneme çevirecek, homofobi şehir sokaklarını “gizli homoseksüel” maçoların naralarıyla inletecek.

Kadınları şiddete karşı korumak amaçlı uluslararası bir sözleşmenin kadına karşı şiddete kendiliğinden son vereceğini kimse iddia etmiyor. Ama bu konuda imzalanan sözleşme, kadınlara uluslararası çapta bir dayanak sağlıyor. Onları yurttaşı oldukları devletle baş başa bırakmak yerine, tüm uluslararası kamuoyunun ve kadınlarının korumasına, dayanışmasına kavuşturuyor. “Erkekliğime dil uzattı” diyen kadın katilini “ağır tahrik” gerekçesiyle koruyan mahkemeler bu sözleşme sayesinde uluslararası denetime alınıyor.

“Ankara sözleşmesi” demek, kadınları tepeden tırnağa erkek egemen devletin “insafına” terk etmek demektir. Uluslararası karakter taşıyan İstanbul Sözleşmesi Türkiyeli kadınlara ve LGBTİ’lere bütün imzacı devletlerin ve her şeyden önce dünya kadınlarının “erkek Türk devletine” karşı koruma kalkanıdır. Bu devletin meclisinde Demirtaş, Gergerlioğlu yok, “hizmetçi” diye tuttuğu kadına tecavüz edip öldüren bir general var. 

Uluslararası “barış” ve “insan hakları” anlaşmaları gibi İstanbul Sözleşmesi de devletlerin birbirlerini “barış, insan hakları ve kadın hakları” konusunda denetlemeye, ihlal durumunda imzacı devlete karşı önlemler almaya, gerekirse yaptırımlarla cezalandırmaya, hatta o imzacı ülkeye müdahale etmeye imkan veriyor. Devletleri başıboş bırakmak, kuduz köpeği kafesinden salıvermeye benzer. Devletler kendi “fıtratlarını” ezbere biliyor ve “kendi zorbalık potansiyellerini” kendi istekleriyle gemlemek için birbirleriyle anlaşmalar imzalıyor.

İstanbul Sözleşmesi’nden çekilmek, Türkiyeli kadınları uluslararası bir anlaşmanın korumasından mahrum etmiştir. Şimdi kadın cinayetlerini, tecavüzleri, aile içi şiddeti ve ensest saldırılarını “önlemek” Türk devletinin ve onun maço İçişler Bakanının insafına terk edilmiştir. Kadınlar bu nedenle isyan ediyor. Hangi kadın kendi kaderini kabak kafalı, kompleksli, psikopat Soylu’nun ellerine bırakmayı göze alabilir?

Yeniden Soylu’nun kabadayılığına gelelim:

Biden telefon etmezse, bir de yaptırım uygularsa, Yunanistan’la anlaşmak zorundasın, işgal ettiğin yerlerden çıkacaksın, Libya’da olmayacaksın, Ermenistan’la uğraşmayacaksın ve Ermeni Soykırımını tanıdığım anda Amerikan yargısının tazminat kararlarına uyacaksın ve Rusya’ya ve Çin’e karşı NATO’nun askeri olacaksın derse ne yapacaksın?

NATO’dan “istediğim zaman imzalarım, istediğim zaman çıkarım” diyerek çıkacak mısın?

Kadınlara meydan okumak, onları uluslararası anlaşmaların koruyuculuğundan çıkarıp gözü kanlı erkeklerin önüne fırlatıp atmak kolay.

Hadi bakalım, Avrupa Konseyi kurucu üyeliğinden, AB aday üyeliğinden, NATO’dan bir çık da boyunu posunu görelim.

Konuş: Çıkabilir misin?

“Çıkarım” diye fısıldıyor. AB ve ABD duymasın diye fısıltıyla yanıt veriyor. Fısıltıya ne denir?

“Caaaart kaba kağıt” denir.

Son söz: Kadınlar “sözleşmesiz” de olsa “özsavunmalarıyla” bu kavgayı kazanacak.

paylaş

   

Yeni Özgür Politika

© Copyright 2024 Yeni Özgür Politika | Tüm Hakları Saklıdır.