CHP için Ergenekon'dan kopma zamanı 

Veysi SARISÖZEN yazdı —

  • Erdoğan’ı teslim alan ABD, şimdi Türkiye’yi resmen yer aldığı Üçüncü Dünya Savaşı’nda fiilen de yer alması için hazırlık yapıyor. Vaktiyle Avrupa nasıl Yeniçeri ordusunu dağıtıp, Saray’ı yeni bir ordu kurmaya mecbur etti ise, NATO da Türk ordusunu savaşta güvenebileceği bir ordu haline getirmek için her şeyi yapacaktır.

Bahçeli adamın biriyle kocaman bir haritayı iki ucundan tutmuş, kameralara poz veriyor.   

Haritada Türkiye kırmızıya boyanmış. Kan rengi yani. Bu kan rengi Ege’deki Yunanistan’a ait bütün adaları kaplamış. Haritanın adı da “Ege misak-ı millisi” olmuş. Anlayacağınız AKP’nin ortağı MHP bütün dünyaya Yunanistan’a ait adaların tamamını işgal ve ilhak edeceğini ilan etmiş. Öyle yalnızca keçilerin otladığı Kardak benzeri adalardan söz etmiyor iktidarın stratejik ortağı Sakız, Samos, hatta Girit ve Rodos adalarını haritada Türkiye’ye ait adalar olarak göstermiş.  

Şimdi Yunanistan AKP’nin küçük ortağının bu “maskaralığına” Erdoğan’dan bir “açıklama” istiyor. Harita Türk devletinin “resmi” görüşünü mü yansıtıyor yoksa bu bir “provokasyon” mu? Yunan hükümetinin öğrenmek istediği bu. 

Erdoğan bu soruyu yanıtlayamaz. Yanıtlasa ne diyecek? “Evet bizim Ege adalarını kapsayan bir misak-ı milli davamız var, Rodos’a, Girit’e, tüm Ege’ye bayrağımızı dikeceğiz” dese bir türlü, “Bahçeli Rusya hesabına iki NATO ülkesini savaşa sürükleyecek bir provokasyon yaptı” dese başka türlü. Tarzan zor durumda. 

Harita bize ne anlatıyor? 

Bu harita Madrid NATO zirvesinde Erdoğan’ın imzaladığı “teslim” anlaşmasına Avrasyacı-Ergenekoncu cephenin bir yanıtıdır. Bir başka ifadeyle AKP-MHP stratejik ittifakı, bana sorarsanız resmen olmasa da fiilen sona erme sürecine girmiş bulunuyor.  

Erdoğan kendi başına hiçbir şeydir. En fazla etrafında topladığı “Beşli Çete” benzeri bir suçlular çetesidir. Bir de seçmen kitlesi üstünde Erdoğan’ın artık etkisini yitirmekte olan “karizmasını” bu güce ekleyebilirsiniz. Poliste, yargıda, orduda ve diplomaside “has AKP’li” kadrolara sahip değildir. İktidarının ilk döneminde bu zayıflığını Cemaat’le ve NATO ve AB yanlısı devlet kadrolarıyla  kurduğu ittifaka dayanarak gidermişti. Ergenekon ve belki de Rusya istihbaratı Cemaat’i ve özellikle ordudaki NATO yanlısı generalleri, amiralleri, kurmay albayları Erdoğan’ın altından çekip tasfiye etti.  Erdoğan da “armut piş Avrasyacıların ağzına düş” hesabı MHP’ye, Ağarlara, Avrasyacılara, hatta Perinçekçilere mahkum oldu. Eğer bu ittifak da çökerse Erdoğan cascavlak boşlukta kalır. 

Boşlukta kalmamak için ne yapıyor? O da elinde Batı ve Güney Kürdistan’ı sarıya boyadığı bir haritayla Avrasyacı faşist unsurlara, “ben NATO’ya teslim oldum ama, NATO’yla beraber size de Rojava’yı, Başûr’u vereceğim” diyor.  
Bahçeli’yi idare eden devlet kaçın kurrası… “Yetmez, Ege’yi de isterim” diye tutturuyor.  
Bu mızıkçılığın sebebi nedir? 

Erdoğan’ı teslim alan ABD, şimdi Türkiye’yi resmen yer aldığı Üçüncü Dünya Savaşı’nda fiilen de yer alması için hazırlık yapıyor. Vaktiyle Avrupa nasıl Yeniçeri ordusunu dağıtıp, Saray’ı yeni bir ordu kurmaya mecbur etti ise, NATO da Türk ordusunu savaşta güvenebileceği bir ordu haline getirmek için her şeyi yapacaktır. ABD Ergenekoncu orduya bu savaşta asla güvenmez. NATO’cu genelkurmayı, generalleri ve kurmay albayları toptan tasfiye eden Ergenekon başının üstünde dolaşan tehlikeyi görüyor. Türkiye’yi savaşa hazırlamanın ilk adımı Madrid’de atılmıştır. İkinci adım Ergenekoncu ordunun tasfiye edilme süreci olacaktır.  

Aman sakın “inşallah” demeyin. Çünkü buradan demokrasi çıkmaz, hele “çözüm süreci” hiç çıkmaz. Çünkü bu operasyon Türkiye’ye demokrasi ve Kürdistan’a özgürlük için değil, Türkiye’yi sonu yıkımla bitebilecek bir savaşa hazırlama süreci olacak. Ergenekoncular kazdıkları çukura düşmek üzeredir. Bu çukur Kürdistan’a karşı savaş çukurudur. Şimdi ordu bu çukurda debelenirken, NATO onu iyice dibe çekmeye hazırlanıyor. Türkiye’yi Rojava’yı istila etmeye teşvik ediyor.  

Eğer bu teşvik sonuç verir ve ordu Suriye topraklarına girerse, o anda yalnız Rojava askeri güçleri ve halkların direnişiyle karşılaşmayacak. Gelişmeler gösteriyor ki bu defa Türk ordusu Suriye devlet güçlerinin yanısıra Rusya’nın ve İran’ın askeri güçleriyle karşı karşıya gelecek. Bu gerçekleştiği zaman Türk devleti bu defa savaş bildirisinin altına attığı imzayla resmen girdiği Rusya karşıtı savaşa fiilen girmiş olacak. Rusya geçenlerde bu ihtimal karşısında “Biz Türk devletiyle savaşmak istemiyoruz” dedi. Rus diplomasi dilinde bu cümle “istemiyoruz ama savaşırız” anlamına geliyor.  

Bir parantez açıp, bu durumda Türkiye Suriye, Rusya ve İran güçleriyle girdiği çatışmada Beşinci madde gereği NATO’nun yardıma güvenemez. Çünkü bu güçler Türkiye topraklarına saldırmayacaktır, Türkiye sınırları dışında savaşmış olacaktır. ABD yardım etmek istese bile ne Almanya, ne Fransa hiçbir Batılı NATO üyesi böyle bir yardıma yanaşmayacaktır. Onlar “bu durumda beşinci madde işlemez, çünkü Türk devleti NATO üyesi olarak saldırıya uğramıyor, kendisi saldırıyor” diyeceklerdir. 

Bu işin sonunda Ortadoğu şimdikinden daha beter bir kaosa yuvarlanır. NATO kaosu seyreder. Türkiye, Suriye, Irak ve İran devletleri birbirini harap ettikten sonra da NATO “onları kurtarır”. “Kurtarmanın” anlamı şu: Buralarda rejimler yıkılır, ve karşımıza tıpkı vaktiyle NATO’nun yanında kurulan CENTO gibi, Rusya ve Çin’e karşı bir Ortadoğu NATO’su çıkar. İnsanlar öldükleriyle, vatanları harap olduklarıyla kalır. 

Plan müthiş. Ve artık bu planda Ergenekon’un yeri yok. CHP’deki ulusalcılar, Kemalistler bu gerçeği bir an önce görmeli, içlerindeki Avrasyacıların umutsuz kışkırtmalarına gelmemeli ve Türkiye’yi bu tehlikeden çıkaracak olan biricik yola koyulmalı. Bu yol Kürt özgürlük hareketiyle ittifak halinde “üçüncü yol”dur. Rojavaya saldırı tuzağından ancak bu yolla kurtulmak mümkündür.

paylaş

   

Yeni Özgür Politika

© Copyright 2024 Yeni Özgür Politika | Tüm Hakları Saklıdır.