Ebru Timtik ve AKP rejimi
Cafer TAR yazdı —
- Kendine insanım diyenler Ebru'nun şehadetinden sonra boğazlarından geçen her bir lokma için kendilerinden utandı. Rejime olan öfke ve nefret de daha büyüdü.
Rejim içerde ve dışarıda sürdürdüğü şiddet ve terör siyaseti ile toplumu korkutmak, sindirmek istiyor. Bizzat Erdoğan tarafından sürdürülen bu korkutma siyaseti; Soylu eliyle hayata geçiriliyor. Fakat Türkiye'de her şeye rağmen güçlü bir direniş geleneği var ve rejim ne yaparsa yapsın bu ülkenin her ulustan devrimcilerini korkutamıyor, sindiremiyor.
Bu ülkenin namuslu insanları; dağda, cezaevinde, sokakta faşizme karşı direniyorlar. Baskı ve şiddetle toplumu korkutarak sindirmeye çalışan rejim, uyguladığı bütün baskılara rağmen sonuç alamayınca, bizzat kendisi panikliyor ve korkmaya başlıyor.
Rejimin haleti ruhiyesini Süleyman Soylu'ya bakarak anlayabiliriz. Ebru Timtik'in şehadetinden sonra ortaya çıkan sahiplenme Soylu'yu dehşete düşürdü, daha cenaze ortadayken saygısızca bağırıp çağırmaya başladı.
Bir süre öncesine kadar belki kimi insanlar bu bağırıp çağırmalar karşısında dehşete düşüyor korkuyorlardı; fakat artık sadece iğreniyorlar, rejime karşı öfkeleri çoğalıyor.
Osman Kavala, Selahattin Demirtaş, Figen Yüksekdağ, Gülten Kışanak ve daha niceleri rejim tarafından bütün dünyanın güzü önünde rehin tutulurken, Ebru Timtik bu ülkeye şehadeti ile özgürlüğü müjdelemiştir.
Ebru Timtik'in şehadetinden sonra sadece rejimin hukuku değil, bizzat kendisi daha güçlü sorgulanır hale gelmiştir. Bu rejim artık iğretidir, tiksinti vericidir. Eskiden başta Erdoğan olmak üzere rejimin diğer unsurlarını ekranda gördüğümüzde kızıyorduk, öfkeleniyorduk; şimdi tiksiniyoruz, miğdemiz bulanıyor.
Türkiye'de insanlar bu noktaya kendiliğinden gelmediler; çok uzun bir süredir vatandaşı ile özel olarak uğraşan, vatandaşına tuzak kuran bir devlet gerçeği ile karşı karşıyayız. Mahkemeler rejimin öfkesinden korktukları için ellerinde insanları cezaevinde tutmaya yetecek kadar delil olmadığı halde tahliye veya berat kararı veremiyorlar.
Dünyanın en gelişmiş demokrasilerinde de kimi zaman hak ihlalleri ortaya çıkabilir; fakat bu devletlerin hepsinde kişilerin haklarını arayabilecekleri kanallar açık tutulur. İnsanlar kimi zaman idari, kimi zamanda yargısal yollarla haklarını arayabilirler. Türkiye'de muhalefete bütün hak arama yolları kapatılmıştır.
Söz konusu olan AKP iktidarının bekası, Erdoğan ve çevresinin saltanatıysa Türkiye'de iktidar sahipleri ne hukuku ne de demokrasiyi tanımıyorlar. Her defasında hukuku salt iktidarını sürdürebilmenin basit bir aracına dönüştürmeye çalışan iktidar yargı kurumlarını halka karşı suç işler hale getirmiştir.
Türkiye'de sadece rejimin sahipleri değil; onların isteklerine gönüllü veya korkudan boyun eğen yargı mensupları suç işliyorlar. Haksız yere tutuklama kararı veren, elinde yeterince delil olmadan tutuklu yargılamaya veya mahkumiyete karar veren hakimler sadece yanlış karar vermiyorlar, aynı zamanda suç işliyorlar. Türk yarıgısı mensupları 12 Eylül döneminde bile bu boyutta suç işlemedi.
Mahkemeler; polis, jandarma, istihbarat benzeri diğer kurumlarıyla birlikte devletin vatandaşına karşı organize bir çabayla komplo kurduğu ve insanları yıllarca haksız yere cezaevlerinde tutuğu bir sürecin parçasına dönüşmüş durumdadırlar.
Ebru Timtik ve daha binlerce siyasi tutuklu bazı yargı mensuplarının da aktif olarak katıldığı devlet içi bir organizasyonun sonucu haksız yere cezaevine konulmuş ve sahte gizli tanık ifadeleri ile mahkum edilmişlerdir.
Türkiye'de eskiden yargı kendini resmi ideoloji ile tarif eder; bir karar verirken resmi ideolojiyi esas alırdı. Şimdi ise durum bunun bile çok gerisindedir. Yargıçlar önlerine gelen davalarda AKP ve Erdoğan'ın çıkarlarını esas alarak karar veriyorlar. Mahkemelerde işi olanlar artık iyi avukat değil, iktidar partisine yakın birini arıyorlar.
Ebru Timtik'in şehadeti rejimin çözülmesini hızlandıracaktır, rejimin korkusu ve talaşı bundandır. Bu ülkenin devrimcileri Ebru'nun talimatını aldılar ve gereğini mutlaka yerine getireceklerdir.