Eşik aşıldı!

Cafer TAR yazdı —

  • ‘Zaman geçiyor ve artık Türkiye ile olan ilişkilerimizde bir dönüm noktasına yaklaşıyoruz." Bu ifade Avrupa Birliği Dış İlişkiler ve Güvenlik Politikası Yüksek Temsilcisi Josep Borell'e ait. Borell Türkiye ile ilgili bu sözleri 10-11 Aralık'ta yapılacak AB Liderler Zirvesi öncesi söylemişti.

 

Hatırlarsınız o dönem Türkiye arka arkaya kendi başına Doğu Akdeniz'de ‘Navtex’ ilan ediyordu. Avrupa Birliği ise Türkiye'den Doğu Akdeniz ve Ege Denizi'nin tartışmalı sularında tek taraflı Navtex ilanları yerine Yunanistan ile diyalog kurmasını ve sorunların diyalog yoluyla çözülmesini istiyordu.

Nerdeyse Akdeniz'in tamamında Türkiye hariç bütün ülkeler deniz sınırlarının belirlenmesi amacıyla birbirleri ile temas kurmuş ve karşılıklı deniz sınırlarını belirleyen anlaşmalar yapmışlardı. Türkiye'yi yönetenler ise bölgede hiç bir ülke ile diyalog kurmadan kendi başına davranıyor, bunu da iç kamuoyunda Türkiye'nin haklarını korumak olarak pazarlıyorlardı.

Geçen yılın Ağustos ayında AB Dış İlişkiler Yüksek Temsicisi Borell ilk defa çok net bir ifade ile; Türkiye'nin Atina ile diyalog kurmaması halinde Türkiye'ye yönelik etkili yaptırımların masaya gelebileceğini ifade etti.

Borell'in açıklamalarının ardından başta Erdoğan olmak üzere Türk hükümetinin bütün yetkilileri AB’yi haddini bilmeye davet etmiş ve Türkiye'nin faliyetlerinden asla vazgeçmeyeceğini dünya aleme ilan ettiklerini duyurmuşlardı. O dönem iktidarın her iki ortağı Erdoğan ve Bahçeli yüksek perdeden atıp tutmaya devam ediyorlardı.

AB liderleri 10-11 Aralık tarihlerinde Brüksel'de bir zirve gerçekleştirdiler. Zirvede Türkiye'ye Doğu Akdeniz'deki tartışmalı sularda tek taraflı olarak sürdürmekte ısrar ettiği faaliyetlerinden dolayı daha önceden başlattılan yaptırımların genişletilmesine ve yaptırım uygulanan Türk şirketleri ve vatandaşlarının listesine yenilerinin eklenmesine karar verildi.

Fakat Türkiye'yi asıl endişelendiren AB liderlerinin Türkiye ve Doğu Akdeniz konusunu ABD'de Trump sonrası seçilen Joe Biden ve ekibi ile eşgüdüm içerisinde yürütmek istemeleri olmuştu. Erdoğan ve çevresi ilk defa işin ciddiyetini orada anladılar.

Parçalı NATO ve Batı Erdoğan'ın en az Putin kadar işine geliyordu. ABD'de 3 Kasım'da seçilen yeni yönetim AB ile ilişkilerin geliştirilmesi ve uluslararası sorunların çözümünde yeniden birlikte davranılması konusunda çok istekli bir görüntü veriyordu. Ayrıca bu yaklaşım AB tarafından da heyacanla karşılanmış; Almanya Dış İşleri Bakanı Heiko Mass “birlikte çalışmayı sabırsızlıkla bekliyoruz!” demişti.

Bu durum Erdoğan için gerçek bir tehditti ve Erdoğan bu tehditin ciddiyetini vakit geçirmeden kavradı ve hemen ekibine gerekli tedbirlerin alınması talimatı verdi. Ayrıca söz konusu yaptırımlar sadece Türkiye'yi hedef alsa belki Erdoğan'ın çok umrunda olmayabilirdi; fakat bu kez kazın ayağı öyle değildi.

Hem AB, hem de ABD yaptırım listesine aldığı şirketleri ve kişileri belirlerken adeta kuyumcu titizliğinde çalışıyor; Erdoğan ve ailesinin de zarar göreceği sektörler ve şirketler seçiliyordu. S-400'ler meselesinde yaptırımlar belki Türkiye için çok ağır değildi; fakat savunma sanayinde etkili olmaya çalışan Erdoğan ailesi ve çevresi için oldukça kötüydü.

Ayrıca ABD'nin aktif desteğini de arkasına alan AB Erdoğan/Putin ortaklığını daha kolay dengeleyebilir; Erdoğan'ı sadece uluslararası platformlarda değil iç politikada da zora sokacak hamleler yapabilirdi.

Dışarıda zaten bir nefret figürü haline gelen Erdoğan'ın içerde de popülaritesi çoktan aşağılara doğru bir eğilim göstermeye başlamıştı bile. Daha bir kaç gün öncesine kadar ABD'ye “biran önce yaptırımlarına başla!” AB'ye “haddini bil!” diye çemkiren Erdoğan işin ciddiyetini kavradı ve o meşhur kıvraklığı ile bir anda çark etti.

Doğu Akdeniz'de sondaj çalışmaları bıçakla kesilircesine durduruldu; BM himayesinde Kıbrıs görüşmelerine yeşil ışık yakıldı, hatta Türkiye her fırsatta tehdit ettiği Yunanistan ile istikşafi görüşmelere bile başladı.

Yeniden yazının başına dönersek: “Türkiye AB ve Türkiye ABD ilişkileri tekrar eski haline gelir mi?” Bence “Hayır!” O eşik çoktan aşıldı! Türkiye bir süre sonra Erdoğan'dan kurtulamazsa eğer bir daha asla ABD de dahil bütün Batı'nın bırakın stratejik ortağı olmayı müttefiki bile olamayacak!

Belki Kuzey Kore veya İran olmaz; fakat Türkiye tıpkı Rusya gibi Batı'nın ‘ötekisidir’ ve hepimiz biran önce bununla yaşamaya alışmaya başlasak iyi olur.

paylaş

   

Yeni Özgür Politika

© Copyright 2024 Yeni Özgür Politika | Tüm Hakları Saklıdır.