“Ilımlı değil, uzlaşmalara açık olmak”

Nurettin DEMİRTAŞ yazdı —

  • “Ilımlı olmak” değil, uzlaşı sanatı üzerinde yoğunlaşmak gerekiyor.
    Siyasette “uzlaşı dili” çok temel bir yöntemdir ve günümüzde siyasetin vazgeçilmezidir. Zaten bu nedenle haklı olarak siyaset, uzlaşı sanatı olarak tanımlanır.
    Ilımlı olmak, uzlaşı diline sahip olmakla eş anlamlı değildir. Bunlar farklı şeyler.

Dünya çapında siyasi aktörlerin, savaş güçlerini korumakla birlikte, stratejik değerde adımlar atıp diplomasiyi öne çıkardıkları bir süreç yaşanmaktadır.

Vekalet savaşlarından, doğrudan küresel güçlerin birbiriyle savaşmasına geçilmesini, ya da yeni bir soğuk savaş dönemine girileceğini beklerken tam tersine, 3. Dünya Savaşı içerisinde diplomatik atakların öne çıktığı, fakat savaşların da bu çerçevede daha incelikli ve yoğun hale geldiği yeni bir rekabet dönemi başlamış görünmektedir.

Bu durumda ekonomi ve savaş gücü yüksek olanların eli hep avantajlı olsa da, dünyadaki değişimleri doğru okuyup stratejik konumlanmasını buna göre yapanlar süreçten kazançlı çıkacaklardır.

PKK stratejik bakışı ve duruşunu koruduğu ve gerekli değişimleri bu temelde gerçekleştirdiği için bugüne dek ayakta kalmayı ve öncülük yapmayı bilmiştir.

“3. Dünya Savaşı” yerine “soğuk savaş” deseydi PKK, bu durumda hiç de eskisi gibi olmadığı halde, yaptığı tespit gereği “kamplardan” birine yanaşacak ve kazanımlarını koruması tamamen dış güçlerin insafına kalacaktı. Ama öyle olmadığı açıktır.

Demek ki tespitler önemlidir. Dost çevrelerde hatalı bazı tanımlamalar kullanıldığı oldu. Fakat bu konuda yapılan düzeltici çabalar değerli olmuştur.

Stratejik konumlanmaları sadece ideolojik kimlik değil, daha çok siyasi tespitler belirliyor.

Günümüzde ittifaklar ve uzlaşmalar geliştirmek siyasi kazanımlar açısından hayati önemdedir. Ancak uzlaşılar “stratejik konum” korunarak yapılmalı ki, sağa-sola kaymalar yaşanmasın. Böyle olmadığında “uzlaşmaya açık olmak” adına çok rahatlıkla liberalizmin en kamuflajlı tuzağı olan “ılımlı siyaset” içine düşülebilir.

Mücadelemizin karakterini belirleyen birçok etmen bulunmaktadır. Bu etmenlerden hiçbiri “ılımlı olmak” gerektiğine dair en küçük bir emare taşımıyor. Böyle bir dünya gerçekliği var mı yok mu tartışmak bir yana, tepemizde sürekli soykırım saldırıları var. Ilımlı olmakla soykırım nasıl durdurulacak?

“Ilımlı olmak” değil, uzlaşı sanatı üzerinde yoğunlaşmak gerekiyor

Siyasette “uzlaşı dili” çok temel bir yöntemdir ve günümüzde siyasetin vazgeçilmezidir. Zaten bu nedenle haklı olarak siyaset, uzlaşı sanatı olarak tanımlanır.

Ilımlı olmak, uzlaşı diline sahip olmakla eş anlamlı değildir. Bunlar farklı şeyler.

Ilımlı olmak, sosyal yaşamda hiçbir aşırıya kaçmamak, uçlardan uzak durmak; siyasette ise her zaman orta bir yol tutturmak anlamına gelmektedir. İşte tehlike buradadır.

Siyasette orta yol, sadece egemenlerin sularında kulaç atmak içindir.

Sosyal yaşamda aşırılıklardan kaçınmak, ölçülü olmak takdire şayandır. Fakat siyasetteki anlamı birebir bu şekilde tahayyül edilmemelidir.
En radikal devrimciler bile uzlaşma sanatını kullanmaktan geri durmazlar. Siyasetin doğasında vardır. Fakat “ılımlılık” denilen “orta yol” mantığı uzlaşmayı değil, boyun eğmeyi esas alır. Fark buradadır.

Ilımlı insanlar sevilirler. Sosyal yaşamda bir karşılığı vardır.  Fakat siyasette stratejik olarak ılımlı olanlar, şahsi çıkarları için her türlü ilkesizliğe sapabilirler. “Ilımlılık” bir dönemin, bir konunun siyaseti olabilir, fakat bir stratejiye dönüştüğünde artık bu siyaset halkın siyaseti olamaz. Özgürlük Hareketinden her türlü uzlaşıya yatmasını bekleyenler bu büyük yanılgıyı göremeyenlerdir.

Kimliksiz, kişiliksiz siyasetin en bariz örneği “düşmanlarına yaranma” durumuna gelmektir.

Düşmanı karşısında asla boyun eğmeyen ve Peru diktatörlüğüne karşı direnişin sembolü olan Başkan Guzman’ın 29 yıllık hapislikle katledilmesi ardından, onun anısına Latin Amerika’dan örnek vermek gerekirse 1960’lı yıllara giderek o dönemde ılımlılık üzerine neler denildiğine bakmak öğretici olabilir. Çünkü bu kavramlar o yıllarda yaygın kullanılmaya başlanmıştır.

Che Guevara Latin Amerika gençliğine hitap ederken:
“Ilımlılık, sömürgecilik ajanlarının kullanmayı sevdiği kelimelerden biridir. Korkanlar, ya da herhangi bir biçimde ihanet etmeyi düşünenler hep ılımlıdır. Halk ise, kesinlikle, hiçbir zaman ılımlı değildir” diyordu.

Bu sözlerin günümüz koşullarındaki karşılığı nedir? Kim veya hangi pratik bu tanımlara uyuyorsa odur.

Siyasi kimlik ve sıfatlar maske olarak kullanıldığında, hepsinin bir potada nasıl toplandığı savunmalarda şöyle geçmektedir: “Modern kılıklı laisizm ile gelenek adına yola çıktığı iddiasındaki radikal veya ılımlı yeni dincilik, sanıldığı gibi birbirlerine karşıt iki eğilim olmayıp, liberalizmin eklektik iki ideolojik versiyonu olarak ahlaki ve politik bir rol oynayamaz.”

En radikalinden ılımlısına, laiklik kisvesine bürünmüş olanından solculuğu kullananına dek hepsi kapitalist modernite içerisindedir. Bunun dışına çıkıp demokratik modernite hattında siyaset yapabilmektir bütün mesele.

Bu çizgide mücadele yürütenler, büyük bir öz güvene sahiptir ve siyasette uzlaşılara açıktır fakat “ılımlı” değil demokratik kimlik sahibidir.

Bu çizgi korunduktan sonra, bugüne dek karşıt konumlarda bulunan güçlerle, yerelden küresele çeşitli düzeylerde uzlaşılar geliştirmek mümkündür ve de gereklidir. Çünkü en çok da bu esnekliği sağlayanların kazanımlarını koruyacağı ve geliştirebileceği bir döneme girilmiştir.

paylaş

   

Yeni Özgür Politika

© Copyright 2024 Yeni Özgür Politika | Tüm Hakları Saklıdır.