“İslami Terör” değil Erdoğan-Bahçeli faşizmi!

Nurettin DEMİRTAŞ yazdı —

  • Sorun kapsamlıdır. Dinlerin terör kavramıyla anılamayacağını söylemek de yetmiyor; dinin iktidarcı temellerde kullanılmasının önüne geçmek için büyük zihniyet çabalarına ve yeni örgütlenmelere ihtiyaç vardır.

Fransa’da yaşanan faşizan vahşi katliamlardan dolayı tüm Fransa halkına başsağlığı diliyoruz. TC Faşist şiddetinden en çok zarar gören Kürt halkı ve onun mücadele güçleri olarak Fransa halkının yanındayız, tüm kalbimizle acılarını paylaşıyoruz.
Artık tüm dünya biliyor ki Erdoğan-Bahçeli ne zaman Fransa’yı tehdit ederlerse ardından Fransa’da halka dönük bombalı, silahlı, bıçaklı vahşi saldırılar gerçekleşiyor. Kınamaları, tamamen kendilerini gizleme amaçlıdır. Aynı kefeye koymamakla beraber Fransa yönetiminin bazı söylemlerinin de bu gizleme işine zemin olduğunu belirtebiliriz. Özellikle “İslami Terör” diyerek yani genelleme yaparak hem bir dini ve tüm mensuplarını töhmet altında bırakmakta hem de hedefi şaşırtarak Erdoğan-Bahçeli’nin elini güçlendirmektedirler. Oysa bu şiddet Erdoğan-Bahçeli faşizminden kaynaklı bir şiddettir. Fransa buna “faşizm ya da faşist terör” demek yerine “İslami Terör” demeyi tercih ediyor.
Yakın geçmişte Bush “İslami Terör” kavramını NATO’ya bile kabul ettirmeye çalışmıştı. Macron kısmen Erdoğan’la çatışıyor olsa da argümanları ve kullandığı söylem Bush’unki gibi antipatik ve isabetsizdir.
Örneğin DAİŞ en fazla Şengal’e ve Rojava’ya saldırdı ama halkımız bir kez olsun buna “İslami Terör” demedi.
Yine Türk faşizmi DAİŞ’in yaptıklarını misliyle Kürt halkına yapmış ve yapmaktadır. Erdoğan-Bahçeli hükümeti tamamen milliyetçi faşist bir hükümet olduğu halde İslam kimliğini en fazla kullananlardır. Buna rağmen yaptıklarına “İslami Terör” denilemez. Çünkü hakikati ifade etmemektedir.
Fransa bu şekilde TC faşizminin belasından kurtulamaz. Bunun 3 temel nedeni vardır:
Birincisi Erdoğan-Bahçeli faşist şiddetini “İslami Terör” olarak adlandırmalarıdır.
İkincisi MİT’in Paris’te katlettiği devrimci 3 Kürt kadınının hesabını sormadıkları gibi ört bas etmeleridir ki bu yüzden MİT halen Fransa, Almanya ve diğer Avrupa ülkelerinde eylem halindedir.
Üçüncü neden ise daha tarihidir ve bu faşist devletin kuruluş aşamasına dek gider. Vaktiyle Ermeni ve Kürt soykırımı üzerine inşa edilmiş olan TC devletini, Fransa başta olmak üzere tanımalarıdır, bu yanlış halen düzeltilmiş değildir.
Tarihi ve güncel iktidar çıkarlarına dayalı hatalar yüzünden Fransa halkı vahşi bir şiddetle yüz yüze kalıyor. Durum tüm Avrupa’yı tehdit edecek kadar ciddidir. Fakat Kürt soykırımına ve TC’nin çeteleriyle-tekniğiyle Ermenistan’a saldırmasına karşı doğru dürüst bir tavır almayan Fransa hükümetinin ve AB’nin bir ciddiyeti kalır mı, orası belli değil. Bir ciddiyet olacaksa, TC faşizminin bu kadar cüretkar olmasındaki paylarını sorgulamak, söylem ve politikalarında köklü bir değişim yapmak zorundadırlar.
Avrupa halkları, emekçileri ve aydınları faşist TC gerçeğine tavır almış ve hep birlikte harekete geçmişlerdir. AB ve hükümetleri de TC faşizmine tavır almalıdırlar.
Unutulmamalı ki Avrupa Başkentlerinde, turistik yerlerinde, sokaklarında, okullarında, kiliselerinde yaşanan vahşeti Erdoğan-Bahçeli faşizmi Kürt halkına karşı her gün, her an, her yerde uygulamaktadır. Fransa ve tüm Avrupa’daki vahşetin Kürt soykırımıyla bağı kurulmazsa gerçekler hiçbir zaman açığa çıkarılamaz.
Yine vaktiyle Kobani direnişine destek veren AB bugün de 1 Kasım Dünya Kobani Gününü açıkça ve gururla sahiplenebilmeliydi. Biraz rahat yüzü gördüler mi hemen her şeyi unutuyorlar. TC’nin Kobani direnişi için HDP’lileri tutuklamasına ve Rojava’ya saldırılar düzenlemesine ciddi bir tavır almayan, Önder APO üzerindeki tecrit işkencesini teyit ettiği halde bunun son bulması için uyarılarla yetinen AB, Kürt soykırımından kaynaklı şiddetin kendi topraklarına taşırılmasını da önleyemez.
AB, tüm insanlık adına faşizme karşı en büyük direnişi geliştiren PKK’yi, tümüyle sahte ve yalanlarla örülmüş terör listesinden çıkarmadıkça sürekli olarak TC faşizminden kaynaklı şiddetle yüz yüze kalacaktır. Şimdiye dek bu konularda adım atmış olsalardı bugün TC faşizmi şimdi Avrupa’yı tehdit edemez, bu şiddeti oraya taşıyamazdı. Gecikmiş de olsa Avrupa Konseyi ve ardından Almanya’nın İmralı tecrit ve işkence sistemine dair CPT kararlarının uygulanmasına dönük tavırları olumludur ve sonuç alınıncaya dek pratik bir yaptırım gücüne dönüşmesi de gereklidir.
Bu faşizm Kürt halkının İslami duygularını bile istismar ederek bazı kesimleri özgürlük hareketine karşı kullanmakta; özellikle Sünni-Alevi çelişkisiyle ve PKK’yi din karşıtıymış gibi gösteren yalanlarla kendi kirli amaçlarını gizlemektedir.
Sorun kapsamlıdır. Dinlerin terör kavramıyla anılamayacağını söylemek de yetmiyor; dinin iktidarcı temellerde kullanılmasının önüne geçmek için büyük zihniyet çabalarına ve yeni örgütlenmelere ihtiyaç vardır. Bunun için Önder APO demokratik dinler ve kültürler akademilerinin geliştirilmesini ve bu temelde demokratik dinler konfederasyonu projesini sunmuş; yine iktidarcı kullanıma karşı “Demokratik İslam” anlayışının öze dönüşü sağlayacağını ifade etmiştir. Bu temelde faşizme karşı küresel düzeyde demokratik zihniyetle, ilimle, felsefeyle ve elbette öz savunma savaşıyla durmak gerekir.

paylaş

   

Yeni Özgür Politika

© Copyright 2024 Yeni Özgür Politika | Tüm Hakları Saklıdır.