Kazananlar, kaybedenler

Aykan SEVER yazdı —

  • Hayat savaştan ibaret olmamalı. Bir çıkış lazım. Bunun anlamı kuşkusuz birbirinin yansıması olan paylaşım savaşının taraflarından birinin yanında yer almak değil. Bunun manası "barış" da değil, geniş anlamda öz savunmayı, savaşa son verecek zemini ve aklı yaratmak.

 

Süregiden postmodern karakterli yeniden paylaşım savaşının cephelerinden biri olan Afganistan'da Taliban'ın yeniden iktidar olma hamlesiyle yeni bir evreye geçildi. Burada doğal olarak kazananlara kaybedenlere ilişkin çeşitli kesimlerce fikir yürütülüyor. Fakat mevcut durumun sürmekte olan savaşın sadece bir cephesi ve bir anını yansıttığı unutuluyor. Gerçekte olanı şimdiyle sınırlasak bile kazananlar kaybedenler çerçevesinde yapılacak bir tanımlama çabası fazlasıyla göreceli bir yaklaşıma ihtiyaç duyuyor.

Kazananlar diye ifade edilenler kısaca Taliban (paralelinde İslamcı akımlar)  Pakistan ve Katar. Fakat hiç birinin ABD ile ilişkiyi riske etme şansı yok. Ayrıca şöyle yada böyle mevcut paylaşım savaşını sürdüren diğer ana aktörlerin (AB, Rusya, Çin) politik eksenine bağımlı olarak hareket etmek zorundalar.

Kaybedenler diye ifade edilenler ise  başta ABD olmak üzere NATO, Batı cephesi, Afgan halkları ve Hindistan. ABD örneğine bakacak olursak gerçekte ABD'nin kaybettiğini söylemek fazla abartılı olur. Zira bütün süreçlere ilişkin hesapları tutmasa da ABD-Taliban-Afganistan ilişkileri Amerikan istihbarat raporlarına yansıdığı kadarıyla tasarlananların, beklenenlerin uzağında değil. (1) ABD Talibanla yapılan Doha'daki "barış" görüşmelerine Afganistan yönetimini dahil etmeyerek çok daha önce iktidarı Taliban'a teslim edeceğini göstermişti. Sadece burada hesap edilemeyen çekilme sürecinde bugün düştükleri perişanlık olabilir. Amerikan devlet aklının ise yapılan hatalardan ders alıp mesela "Başka ülkelerde yaşayanlar da insan, onların da değerleri ve kültürleri var, herkes dünyaya bizim gibi bakmak zorunda değil." türünden, olanlardan ders çıkaran bir yaklaşım içerisine girebileceğini ise hiç sanmam.

Taliban'a gelince iktidar kurup kuramayacağı bir hayli belirsiz. Burada Taliban açısından sorun yaratacak şeylerin başında ülkenin çok parçalı etnik yapısı ve dışa bağımlı ekonominin nasıl döneceği sorusu geliyor.

Bir de kazanmaya çalışanlar kategorisi var. Bunların başını Çin, Rusya, İran ve TC çekiyor. Bu devletlerin ilk üçü kendi stratejik yaklaşımları gereği Taliban'la temkinli bir kullanışlılık ilişkisi geliştirmeye çalışıyor. TC ise emperyal heveslerinin yanı sıra asıl olarak ABD ve Batı'ya verdiği sözlerin gereğini yerine getirebilmek için ısrarlı bir biçimde Afganistan'da rol almaya çalışıyor. (2) Bu konudaki bütün teşviklere rağmen henüz Kabil havaalanında bir büfe dahi kapamamış olmaları ise ayrıca  dikkat çekici. Bütün bunlara karşın başta Biden ve Merkel yönetimleri olmak üzere Batı "stratejik" hesaplar uğruna  "atanamamış emperyalist" TC'ye her türlü desteği vermekten geri durmayacaklarını övgüler eşliğinde sık sık tekrarlıyorlar. Aynı zamanda TC'nin Rojava ve Güney Kürdistan coğrafyasında yaptığı katliamlara sadece ses çıkarmayarak değil yaptıkları açıklamalarla alenen destek oluyorlar. Benzer bir durum TC ile aralarındaki "kırılgan bağımlılık" ilişkisini korumaya çalışan Rusya için de geçerli.

Savaş, doğa yağmacısı-ataerkil-ırkçı kapitalizmin bugün varlığını sürdürmesinin temel dinamiklerinden biri. Fakat bu durum iklim krizinin harlandırdığı ve her geçen gün artan "felaketler" ile birlikte dünyanın da sonunu hazırlıyor. Savaşın dışında durmak ya da dünyadan kaçmak sadece değersiz bir hayal olabilir ancak. Hayat savaştan ibaret olmamalı. Bir çıkış lazım. Bunun anlamı kuşkusuz birbirinin yansıması olan paylaşım savaşının taraflarından birinin yanında yer almak değil. Bunun manası "barış" da değil, geniş anlamda öz savunmayı, savaşa son verecek zemini ve aklı yaratmak.

paylaş

   

Yeni Özgür Politika

© Copyright 2024 Yeni Özgür Politika | Tüm Hakları Saklıdır.