Kürde düşmanlık NATO’ya Kürtle dostluk selamete 

Veysi SARISÖZEN yazdı —

  • Memorandum sahtedir ama “Rusya’yı stratejik düşman” ilan eden NATO-Madrid bildirisinin altındaki Erdoğan imzası gerçektir.
  • Türkiye’yi yargılamak yerine bu savaşta “kullanışlı aptal” gibi savaşa sürmek üzere Erdoğan’ın yan cebine “İsveç, Finlandiya ve Türkiye”nin imzaladığı “memorandum”la “rüşvet” olarak Batıda yaşayan milyonlarca Kürt ‘ün hakları kondu.

Madrid’de iki belge yayınlandı. Birisi Kürt halkına karşı İsveç, Finlandiya, Türkiye memorandumu, diğeri Rusya’ya karşı NATO bildirisi. 
Muhalefet Madrid’deki bu belgelere imza atmasını Erdoğan’ın “fırıldaklığı” diye yorumluyor. “Katil” dediği Suudilerin ayağına gitmesi, 15 Temmuz çakma darbesinin finansörü dediği BAE şeyhlerinin önünde eğilmesi, “ah Mursi vah Mursi” diye ağlarken, Mısır’ın ayağına kapanması, “HAMAS canım ciğerim” dedikten sonra neredeyse İsrail’in “ağlama duvarında” “ben ettim siz etmeyin” diye ağlamaklı olacak hale gelmesi, şimdi de “veto”dan geri adım atması, kısaca fır fır dönen bir topaça dönüşmesi Erdoğan’ın karaktersizliği, ilkesizliği olarak tanıtılıyor. 

Ortada baş döndüren U dönüşleri olduğu açıktır. Mesele Türkiye’nin neden böyle “kırbaçlı topaça” döndüğü sorusundadır. 
Bizler neredeyse Kobanê zaferinden ve DAİŞ’in PYD güçlerince yenilmesinden bu yana yazıp duruyoruz: Bütün bu olup bitenler ne Erdoğan’ın fırıldak kişiliğinin, ne Dışişlerinin AKP’li eblehlerle doldurulmuş olmasının, ne de Batıdan uzaklaşma politikasının sonuçlarıdır. Hem Erdoğan’ın “topaça” dönmesi, hem dış işlerinde “monşerlerin” yerini eblehlerin alması, hem de Türk dış politikasının iflası, kısaca şu sırada “U dönüşü” diye adlandırılan bütün manevralar, Türk devletinin Üçüncü Dünya Savaşında, şu an itibariyle “biricik” mağlup ülke olmasının sonuçlarıdır.  

Türk devleti Arap Baharı ile birlikte Ortadoğu’da güç merkezi olmak, böylece büyük bir ekonomik sıçrama yaparak Avrupa Birliği’ne girmek amacıyla Önder Öcalan’ın “Üçüncü Dünya Savaşı” diye tanımladığı savaşa girdi. Müslüman Kardeşler’le stratejik bir ittifak kurdu. Neredeyse hedefine ulaşmak üzereydi, İhvan Arap dünyasının kalbi Mısır’ı, Tunus’u ele geçirmiş, Libya ha düştü ha düşecek hale gelmişti. DAİŞ Irak’ın ve Suriye’nin yarısına el koymuştu. Hepsinin içinde Türk devleti yuvalanmıştı.  

Kobanê bu savaşta Türk devletinin Stalingrad’ı oldu, DAİŞ sürülerinin kesin yenilgisi Türk devletinin yenilgisi demekti. Rojava devriminin zaferi ise Reichstag’a “kızıl bayrağın” çekilmesi gibi tarihi bir zaferdi. Türk devleti bölgede büyük pazarlar kaybetti ve nüfuz alanlarının çoğundan kovuldu. Yenilen teslim olur, bu da teslim oldu. 

İşte şimdi Türk devleti, azgın sularda batmak üzere olan dev bir tanker gibi yıllara dayanan tehlikeli manevralarla “zafer” rotasından ağır ağır, önce “savaşta sahte tarafsızlık” rotasına ve sonunda da “yenilgi” ve “teslimiyet” rotasına dümeni kırmak zorunda kaldı. Her yenilenin atmak zorunda kaldığı adımları atmaya başladı. Henüz yenişemeyen ve savaşı daha üst aşamaya taşıyan iki güçten, Rusya ve NATO’dan birine teslim olacaktı ve şimdi bu “teslim anlaşmasının” ilk stratejik adımı Madrid’de atıldı.  

Biden’ın resimlerde sırıtkan hali “tilkiyi” yeniden NATO dükkanına tıkmış olmasındandır: Denir ya, “tilkinin dönüp dolaşıp geleceği yer Kürkçü dükkanıdır.” 

Bu “teslim töreni” eğer savaşın kesin sonucu alındıktan sonra olsaydı, Erdoğan ve hempaları kendilerini “savaş suçlusu” olarak uluslararası yargının önünde bulacaklardı. Fakat savaş devam ediyor, üstelik bu savaşta “nükleer silahların” kullanılmasından bile söz ediliyor. O nedenle Türkiye’yi yargılamak yerine bu savaşta “kullanışlı aptal” gibi savaşa sürmek üzere Erdoğan’ın yan cebine “İsveç, Finlandiya ve Türkiye”nin imzaladığı “memorandum”la “rüşvet” olarak Batı’da yaşayan milyonlarca Kürt ‘ün hakları kondu.  

Şurası açık: Erdoğan cebine konan rüşveti iktidarını güçlendirmek için ne kadar “zafer” gibi propaganda ederse etsin, artık kanıtlanmıştır ki, Kürtler Erdoğan’ın cebine sığmaz. O rüşvetin zerre kadar kıymet-i harbiyesi yoktur. Memorandum’daki müthiş cümleler, teslim alınan Erdoğan’a yutturulan nane şekerleri mesabesindedir. Ne İsveç ve ne de Finlandiya kendi demokrasilerini çiğnemeden ve bu ülkelerin demokratik güçlerini bertaraf etmeden ve en önemlisi Avrupa’nın en örgütlü ve politik bakımdan bilinçli Kürt halkının gücünü aşmadan Memorandum’daki Kürt düşmanı adımları atamaz.  

Bir hikaye dinlemiştim. Mafya (siz NATO olarak okuyun) zavallının birine (siz Erdoğan olarak okuyun) kiralık katil olmayı (siz Rusya’ya karşı NATO safında savaşa katılmayı diye okuyun) teklif etmiş. Adam “bedava iş yok para verin de adamı öldüreyim” demiş. Mafya lideri tıpkı Biden gibi sırıtmış ve tetikçinin cebine bin dolar sokuşturmuş. Bizimki hemen orada hedeftekini vurmuş, cinayet mahallinden sıvışmak için bir taksiye binmiş, izini kaybettirdikten sonra taksiciye bir yüz dolar uzatmış.  Taksici paraya şöyle bir bakmış, “bu yüz dolar sahte hemşerim” demiş.  

Memorandum sahtedir ama “Rusya’yı stratejik düşman” ilan eden NATO-Madrid bildirisinin altındaki Erdoğan imzası gerçektir. Durum Enver Paşa’yı hatırlatıyor. Ona iki zırhlı gemi vermişler, karşılığında Birinci Dünya Savaşına sürüklemişlerdi. Menderese de “NATO üyeliği” verdiler, Kore Savaşı’nda “ucuz asker” olarak kullandılar.Buna da “Kürt düşmanı bir Memorandum” verdiler ve Üçüncü Dünya Savaşı’nın yeni aşamasında Türkiye’yi yeniden NATO’nun emri altına aldılar. 

Durum dolandırılan kiralık katilin durumudur. 
Kürt halkı Memorandum’a pabuç bırakmaz, ama NATO’ye teslimiyet ve Rusya’ya karşı NATO’nun ilan ettiği savaş cephesine katılmak Türkiye halklarının başını tahmin edilemeyecek belalara sokar. 

Kürdü öldürme rüşveti karşılığında Erdoğan NATO’ya teslim olduğuna göre, Ergenekoncusu, ulusalcısı, eski Maocusu ve de tüm Millet İttifakı şunu kafacıklarının bir yerine yazmalı: Kürt düşmanlığı seni NATO’ya götürür. NATO’ya karşı isen Kürt özgürlük hareketiyle dostluk kuracaksın. Kürde düşman isen Erdoğan gibi NATO’ya teslim olacaksın. Neden? Çünkü NATO olmadan Kürt halkına karşı savaşı bir gün bile sürdüremezsin. Ya NATO’yla beraber Kürde karşı dünya savaşına ya Kürdle birlikte NATO’ya karşı bölge ve dünya barışına… Başka yolunuz yok.  

Ve de gerçeğin etrafında dolanmayalım: “İşte yine U dönüşü yaptı, vetoyu tükürdü, tükürdüğünü yaladı, topaç Recep, ebleh diplomat, müflis dış politika” muhabbetini bırakalım, durumun ciddiyetine yaraşır bir tutum takınalım.  

O ciddiyetin gereği, Erdoğan’ın PKK’ye ve PYD’ye dolayısı ile tüm Kürt halkına karşı açtığı savaşın, Türkiye’yi küresel güçler arasındaki savaşta nasıl bir piyon haline getirdiğini görmek ve bu tehlikeli duruma karşı Öcalan’ın formüle ettiği “üçüncü yola” koyulmak, savaşta aktif tarafsızlık ilan etmek ve  “Öcalan’a özgürlük, işgale, ilhaka, soykırıma hayır, Kürdistan’ı savun” sloganıyla yürümektir.  

Bu yürüyüş Türkiye, İsveç ve Finlandiya’nın Kürt halkına karşı imzaladığı Memorandum’u ve Erdoğan’ın imzaladığı NATO’ya teslim anlaşmasını yırtacaktır.

paylaş

   

Yeni Özgür Politika

© Copyright 2024 Yeni Özgür Politika | Tüm Hakları Saklıdır.