Mayınlı yol
Veysi SARISÖZEN yazdı —
- "Devletin beka" meselesi deyip durmuyorlar mı? İstanbul Cumhuriyet Başsavcısı "devletin beka" meselesini karman çorman ediyor. CHP'nin de içindeki çözüm karşıtı azılı milliyetçi işbirlikçileriyle "norm dışı devlet" adına sabotaj yapıyor.
Adına ne denirse densin yaşadığımız süreç gerçekten bir devlet politikası ise İstanbul Cumhuriyet Başsavcısı’nı, "norm devlete" bağlı bir savcının gözaltına alması gerekir. Adam resmen CHP'nin TBMM'de kurulan Komisyon'a katılmasını önlemek için sabotaj yapıyor. Dün 20'yi aşkın İBB bürokratını gözaltına aldırdı.
Bu provokatör Savcı, AKP'li Adalet Bakanı’na bağlı. Adalet Bakanı da Hakimler ve Savcılar Kurulu'nun başı. Erdoğan'ın tek bir işareti ile söz konusu Savcı'yı kulağından tuttukları gibi, öyle böyle değil, "vatana ihanetten" içeriye tıkarlar. "Devletin beka" meselesi deyip durmuyorlar mı? Adam "devletin beka" meselesini karman çorman ediyor. CHP'nin de içindeki çözüm karşıtı azılı milliyetçi işbirlikçileriyle "norm dışı devlet" adına sabotaj yapıyor.
CHP, Özgür Özel ve arkadaşlarının tüm iyi niyetli çabalarına rağmen, bu sabotajın sonunda TBMM Komisyonu’nu boykot etmenin eşiğindedir. CHP'nin katılmadığı TBMM Komisyonu, zaten herhangi bir yasaya dayanmadığı şu durumda ne PKK'nin silah bırakmasının hukuki ve yasal zeminini hazırlayabilir ne de başta Kürt sorununu çözmeye dönük demokratikleşme adımlarını atabilir.
Ama daha tehlikeli gelişme, CHP mitinglerine katılan öfkeli milyonların İyi Parti ve Zafer Partisi'nin kışkırtmasıyla "demokrasi yolundan çözüm karşıtı yola" yönelmesi ve AKP'nin alternatifi CHP'nin demokratik bir alternatif olmaktan çıkmasıdır. Bu da DEM Parti ile CHP ittifakının imkansız hale gelmesi, Kürt halkının AKP-MHP iktidarı karşısında yalnızlaşması demektir.
Bu durumda DEM Parti, Erdoğan'ın dediği gibi AKP ve MHP ile "üçlü olarak" mayınlarla döşeli "çözüm yolunda" yürüyebilir mi? Eriyen AKP-MHP tabanıyla birlikte böyle bir yolda yürümenin risklerini göze alabilir mi?
Ve gözlerimizi Rojava'ya çevirir, hem Hakan Fidan'ın, hem de Bahçeli'nin QSD'ye "silah bırak" tehditlerini hesaba katarsak, bir de buna Rojava yönetiminin "bırakmayız" demesini eklersek, ve bir de gerillaya karşı ordunun savaşa devam ettiğini, "teslim ol" çağrılarıyla gerillayı provoke ettiğini unutmazsak, TBMM'de kurulan Komisyon'un çelik putrele bağlı bir "ipek mendil" gibi rüzgarlarda nazlı nazlı serapa dalgalanacağını tahmin edebiliriz.
Bu şartlarda TBMM'nin tatile girmesi ve Komisyon'da yapılacak görüşmelerde varılacak en küçük bir ortak görüşün bile Ekim ayına kadar yasalaşma imkanının olmaması Başkan Apo'nun başlattığı barış ve demokratik toplum sürecinin ne büyük tehlikelerle karşı karşıya olduğunu açıkça gösteriyor. Bu iki ay içinde CHP'ye yönelik operasyonlar bile ülkeyi bir anda kanlı provokasyonlara açık hale getirir. Üçüncü Dünya Savaşı’nın içindeyiz ve bu savaşta hangi devletin Kürt halkı üzerine ne hesaplar yaptığını kestiremeyiz.
DEM Parti'ye her hangi bir öneride bulunmam. Gelişmelerle ilgili onların bilgilerine hiç bir şekilde sahip değilim. Olsa olsa bu eksik bilgiler temelinde yanlış yapmayı da göze alarak kişisel görüşümü dile getirebilirim. Görüşüm şöyledir:
Tüm muhalefet Komisyon’a isim vermeli, ancak görüşmelere katılmanın ön koşulu olarak, siyasi ortamı tehlikeli şekilde gerginleştiren İBB'ye ve CHP'ye yönelik operasyonların durdurulmasını ve bu operasyonlarda tutuklananların tahliye edilmesini talep etmelidir. Eğer "norm dışı" devlete karşı "norm devlet" çözüm sürecinde ısrarlı ise, muhalefetin bu talebine destek verecektir. Böylece bu talep devletin çözüm konusunda samimiyetini de test etmeyi sağlayacaktır.
Çözüm süreci CHP operasyonları yüzünden tıkanır ve başarısızlığa uğrarsa, bilelim ki, asıl tehlikeli gelişme, İmralı kapılarının yeniden kapanmasıdır.
Bunun sonucu savaştır.
