Mülteciler ve işgalciler

Suat BOZKUŞ yazdı —

  •  Yıllardır Kürtlere ve Kürt göçmenlere saldıranlar şimdi de Suriyelilere, Afganlılara saldırmaktadır. Hem onları ucuz işgücü olarak kullanmakta hem de ücretlerini bile vermeden saldırıp dövüp atmaktadır.

Son yıllarda gündeme gelen ilticacılar ve göçler konusu yeniden alevlendi. Suriyelilerden sonra Afganlıların da göçe başlaması bölge siyasetini kızıştırmaya başladı.

Almanya başta olmak üzere AB devletleri bu göçü durdurmak için Yunanistan ve Türkiye’ye bekçilik görevi verirken, Erdoğan diktası da bu kozu kullanıp her istediğini yapmak ve yaptırmak istiyor. Bu bağlamda ahlak, hukuk ve insanlık kurallarından kopmuş olan tartışmalar her yeri kaplamış bulunuyor.

Afrika’dan ve Latin Amerika’dan gelen göçler, batırılan tekneler ve ölüme terk edilen mülteciler dramından sonra biraz hafiflemiş gibi görünüyor. Ama şimdi de Türkiye üzerinden göçler yeniden ağırlık kazandı.

Şunu herkes görmeli ve kabul etmeli ki tarih boyunca göçler olmuştur. Bundan sonra da olacaktır. Nice kral-padişah sülalesi, nice peygamber hayatını göç-hicret ederek kurtarabilmiştir. İnsanlığın sınır-pasaport-vize gibi kavramlarla tanışması çok yenidir. İnsan hakları sözleşmeleri insanların doğal afet, salgın hastalık, savaş ve siyasi baskılar, ayrımcılık gibi gerekçelerle göç etmesini bir insanlık hakkı olarak tanımıştır. İnsanların daha iyi bir yaşam ve güvence ihtimali gördükleri yerlere akın etmeleri ilk defa olmuyor. Bunu durdurmak da olanaksızdır. Sonuçta yollarda ölen ölür ama çoğunluk hedefine ulaşır.

Bir de şunu görmek gerek: Dikkat edilirse göçlerin çoğu dış müdahaleye-işgale uğramış ve doğal yaşamı talan edilmiş olan bölgelerden, her şeye rağmen daha istikrarlı olan Kuzey Amerika ve Batı Avrupa’ya doğru olmaktadır. Bu da doğaldır, çünkü yoksulluktan ve savaştan kaçan insanların daha yoksul ve baskıcı ülkelere kaçmasının bir anlamı yoktur.

Türkiye’de ise iç göç devletin askeri müdahalesi ile başlamıştır. Özellikle 90 sonrası ve 93 konseptiyle milyonlarca insan köyleri yakılıp yıkılarak göçertilmiştir. Bölge büyük ölçüde  insansızlaştırılmıştır. Bugün de sık sık görüldüğü gibi Kürtçe konuşmak, Kürtçe müzik dinlemek gibi sudan bahanelerle insanlar saldırıya uğramakta, cinayete kurban gitmektedir. Bu da yetmemekte HDP binaları basılarak Deniz Poyraz gibi insanlar öldürülmektedir.

Yıllardır Kürtlere ve Kürt göçmenlere saldıranlar şimdi de Suriyelilere, Afganlılara saldırmaktadır. Hem onları ucuz işgücü olarak kullanmakta hem de ücretlerini bile vermeden saldırıp dövüp atmaktadır. Basında her gün böyle birkaç tecavüz-saldırı haberi çıkıyor.

Dikkat edilirse saldırılar hep yoksullaradır. Çünkü vatandaşlığı bile parayla satıp Reza Zerrab vb. hayırsever işadamlarını vatandaş yapan, Katar şeyhine ve diğer zengin Arap şeyhlerine memleketin en güzel topraklarını satan Erdoğan diktasına karşı çıkan yok. Yıllarca Beşir’in, Haşimi’nin ve DAİŞ elebaşılarının memlekette cirit atmasından rahatsız olan da yok. DAİŞ ile işbirliği yapıp Şengal’i talan ettiren, Rojava’yı kana bulayan Erdoğan diktasına karşı çıkan yok. Oradaki kanlı savaştan ve açlıktan, ölümden kaçan yoksul yığınlarına kin kusarak saldıranlar kendilerini nasıl insan olarak görebilir?

Bir de hiç utanmadan, açıkça:

“elini kolunu sallayarak geçen mülteci sayısını AZ bulan var ise. Açsın evini, ödesin kendi cebinden parasını ve o kişiler bu ülkede suç işler ise kendisi de sorumlu olsun. Bak bakayım bir kişi o zaman ağzını açıp tabii gelecekler diyebiliyor mu? Uzaktan davulun sesi HOŞ gelir.” buyuruyorlar.

Bu artık insanlığın tamamen çürümesidir. Faşist Evren’in “Asmayalım da besleyelim mi?” kafasıdır.

Bunlara göre kadın cinayetlerine karşı mısın? O zaman evine tehdit altında olan bir kadın al... İşçilerin ücreti mi az diyorsun? Üstünü cebinden öde. İdam cezasına karşı mısın? Evine idamlık birini al, besle, büyüt vb. vb. Bütün sorunları böylece çözün yani...

Açık ki bunların hiç biri çözüm değildir. Bu kafayla uygarlığın zirvesinden ırkçı vahşet çukurunun dibine düşmek kaçınılmaz olacaktır.

Bu sorunların çözümü için herkesin elini taşın altına koyması ve insan onuruyla bağdaşan, tüm insanlığa hizmet edecek bir çözüm bulunması gerekir. Nedeni ne olursa olsun, insanlık sorunlarını insani temelde ve ortak bir çabayla çözmek zorundadır.

paylaş

   

Yeni Özgür Politika

© Copyright 2024 Yeni Özgür Politika | Tüm Hakları Saklıdır.