Seçimi kazan, sonucu savun 

Veysi SARISÖZEN yazdı —

  • Faşist rejim ya 14 Mayıs seçimlerinde yıkılacak ya da yıkıldığı halde bu iradeyi tanımazsa halkın direnişiyle yıkılacak. Hem seçime asılalım, hem de seçim sonuçlarını savunmak için şimdiden örgütlenelim.

Adamın biri “iki defa cumhurbaşkanı olan üçüncü defa aday olamaz” anayasa hükmünü bir tekmede çöpe atıp zorla aday oluyorsa, kaybettiği seçimde halk iradesine de bir tekme atmaz mı?

Kesinlikle atar. Gücü yeterse… Ya da muhalefetin gücü yetmezse…

Öyle değil mi? Şimdi alenen çiğnediği “bir şahıs iki defadan fazla aday olamaz” hükmü Anayasa referandumu ile defalarca “halk iradesi” ile yazılmadı mı?

Erdoğan aday olurken halk iradesini tekmeliyorsa, aday olduğu seçimde devrildiği zaman da, onu deviren iradeyi tanımamanın en büyük adımını atmış oluyor.

Eğer kanunsuz adaylığını Yüksek Seçim Kurulu onaylarsa, bilin ki, kanunsuz adayın yenildiği seçimlerin sonuçlarını da aynı Yüksek Seçim Kurulu iptal etmeye hazırlanıyor demektir.

İstanbul seçimlerinde aynı zarfa atılan oyların arasından belediye başkanlığı için verilen oyları iptal eden o Yüksek Seçim Kurulu, bugün daha da tahkim edilerek AK-YSK haline geldiğine göre, “millet iradesi” bu AK-YSK’nın elinde demektir.

O zaman ne anladık biz bu işten? “Söz milletin” mi? Yoksa YSK’nin mi?

Altılı Masa, 9 saatlik toplantısından sonra “Erdoğan üçüncü defa aday olamaz” dedi. Çok iyi dedi.

Çok iyi dedi ama, “adam ya aday olursa”, aday olan adamın “aday olduğunu” YSK onaylarsa ne olacak? Daha beter bir soru var: Ya bu AK-YSK “AK’ım derken b..um” derse, yüzde 40’ı aşamayan illegal adayın kazandığını ilan ederse?..

Kimi kime şikayet edeceksin ey vatan evladı! O saat elin böğründe kalır.

Altılı Masa, AKP-MHP’ye karşı seçime hazırlanıyor. Gülerim bu hazırlığa. Seçime AKP-MHP değil, AK-YSK giriyor.  AK-YSK’nın adayı Erdoğan. İl seçim kurulları, AK-YSK’nın il, ilçe örgütleri. Sandık kurullarının başında AK-YSK’nın tayin ettiği AK-Hakimler.

Bu sonuncular oyları sayacak. Yumurtada kıl aramak gibi, muhalefet oylarını iptal edebilmek için “hukuki” bahaneler uyduracak. İptallere muhalefetin itirazlarını önce AK-İlçe SK, sonra AK-İl SK, en sonra AK-YSK inceleyip, çöpe atacak. Bilgisayar çağındayız; Diyelim muhalefet yüzde 53 oy mu aldı. Çok kolay, anında öğrenip, bunun yüzde 4’ünü iptal ettin mi, Erdoğan yine Saray’da.

AK-YSK’nın Erdoğan’ı aday göstermesini  önleyemediği zaman, muhalefet, oylarının iptal edilmesini ve kaybeden Erdoğan’ın kazanmasını nasıl önleyecek?

“Bu kadar da olmaz” mı dediniz? Olur, hem de öyle bir olur ki, olduğu zaman apışıp kalırsınız.

Faşizmden söz ederken, ağzınızdan çıkanı kulağınız duymuyor sanki. Türkiye, NATO üyesi ve AB aday üyesi olmasaydı, Türk kapitalizmi Batı kapitalizminin organik bir parçası haline gelmeseydi ya da topraklarından petrol ve doğal gaz fışkırsaydı, alaturka faşizm, bal gibi bir seçimsiz çıplak faşizm olurdu. Şimdilik seçimli ve muhalefetli bir faşizm var ve bu faşizmde seçimler işte böyle oluyor ve Altılı Masa’da “dön baba dönelim hacılara gidelim” hesabı toplana toplana kendi içinde kavgaya tutuşuyor.. Ne yapsınlar. Rakipleri AK-YSK ve bu rakibin karşısında çaresizler.

Neden?

Anayasa yüzünden. O Anayasa, AK-YSK’yı en yüksek “karar organı” saymış. Muhalefet de kaderini bu “karar organına” bağlamış. Adamlar ve bir kadın, yani Altılı Masa müthiş anayasacı. Anayasa ne derse ona uhrevi bir hürmet duyuyorlar.

Ama Erdoğan ve hempaları anayasa babayasa takmıyor.

İyi de, ey Altılı Masa’nın liderleri, siz çoktan yürürlükten kalkmış bu anayasayı neden takıyorsunuz?

“Takmayıp da ne yapalım” mı  diyorsunuz?

Kestirmeden diyeyim:

Bir; AK-YSK meşru değildir. Alacağı kararlar geçersizdir.

İki; Yalnız “söz” değil, “söz ve karar halkındır.”

Ve üç; Ey halk, sözün ve kararın çiğnendiği zaman ayaklanarak, direnmek de senin hakkındır.

Altılı Masa’nın liderleri şaşkın. “Yani şimdi biz ayaklanmayı mı örgütleyelim” diye sayıklamakta.

Hayır. 1946 seçimleri öncesi Demokrat Parti’nin sözlerini hatırlayın. Onlar yalnızca “Yeter, söz miletindir” demediler, eğer milletin sözü seçimlerde çiğnenirse “sine-i millete çekiliriz” dediler. Ne de olsa onlar da “siyasetçiydi” ve fakat en azından “diktatörlüğe karşı ayaklanma” işini “millete” bıraktılar. İnönü “partili Cumhurbaşkanlığından” vazgeçip, CHP üyeliğinden istifa ettikten sonra, onlar da “sine-i millete çekilmekten” vaz geçtiler.

AK-YSK seçim sonuçlarını gasp ettiği gün, Altılı Masa kendini dağıtmalı, TBMM’den çekilmeli, “sine-i millete” dönmeli ve “ayaklanma” işini de “ayak takımı”na bırakmalı.

O, ne yapacağını işte o zaman öğrenmeye başlayacaktır.

Aman yanlış anlaşılmasın, bu yazı seçimlerin beş para ettiğini söylemiyor. Ayaklanmanın bir hak olabilmesi için, önce halk çoğunluğunun seçimlerde diktatörlüğe karşı olduğunu göstermesi, diktatörlüğün de bu iradeyi çiğnemiş olması gerekir. Yani önümüzdeki seçenekler şöyledir:

Faşist rejim ya 14 Mayıs seçimlerinde yıkılacak ya da yıkıldığı halde bu iradeyi tanımazsa halkın direnişiyle yıkılacak. Hem seçime asılalım, hem de seçim sonuçlarını savunmak için şimdiden örgütlenelim.

Kürdistan hem seçime, hem direnişe hazır. Sıra Türkiye’dedir.

İtirazı olan beri gelsin.

Muhtemel itirazcıya, örneğin 27 Mayıs Anayasası’nda bir ara kabul edilen “halkın direnme hakkının”, aynı zamanda İnsan Hakları Beyannamesi’nde de tanındığını, Kürt halkının da bu hakkı kullandığını anlatayım da, “meşruiyet kaygıları” ve korkuları giderilsin.

paylaş

   

Yeni Özgür Politika

© Copyright 2024 Yeni Özgür Politika | Tüm Hakları Saklıdır.