Şili'nin çilesi ve umudu

Aykan SEVER yazdı —

  • Boric’in, ilk turda Kast'ın gerisinde kalmasına, devletin çeşitli biçimlerde Kast'ı desteklemesine rağmen seçimleri nasıl kazandığı geçen zaman zarfında tartışma konusu oldu.
  • Boric ikinci tur öncesi ülkede geziye çıktı. Çeşitli kesimlerle buluşarak doğrudan onları dinledi. Sendikalarla, toplumsal hareketlerle sözleşme yaparak onların da taleplerini imza altına aldı.
  • Bu süreçte dijital medyanın gençleri etkilemek üzere aktif bir biçimde kullanıldığını gördük. Seçim sonucu Boric'e oy veren kesimlerin özellikle gençler olduğu düşünülürse bu tür çabaların bir karşılığı olduğu da pekala anlaşılabilir.

Şili'de geçtiğimiz Aralık ayında yapılan devlet başkanlığı seçimlerinin ikinci turunda solun adayı Gabriel Boric oyların yaklaşık yüzde 56'sını alarak neo-Nazi rakibi José Antonio Kast'ı yenilgiye uğratmıştı.

Boric’in, ilk turda Kast'ın gerisinde kalmasına, devletin çeşitli biçimlerde Kast'ı desteklemesine rağmen seçimleri nasıl kazandığı geçen zaman zarfında tartışma konusu oldu.

Kısaca seçimin kazanılmasında rol oynayan faktörlere bakmaya çalışalım. İlki seçime katılımın yaklaşık yüzde 10 oranında artışı denilebilir. Fakat bu artışın nereden ve kimden kaynaklı olduğu elbette çok daha önemli.

.

İlk turda genel seçimlerde yaklaşık 7 milyon seçmen oy vermiş, katılım yüzde 47,6’da kalmıştı. Devletin seçime katılımı çeşitli biçimlerde engelleme çabalarına karşın ikinci turda bu durum değişti. Katılım yüzde 55,87 olarak gerçekleşirken, toplamda 8.270.978 oy kullanıldı. Bu oyların 4.620.890'ı Boric'in hanesine yazıldı, Kast'a yaklaşık bir milyon oy fark attı.

Bir anlamda seçime yeni katılanlar sayesinde Boric kazandı desek, yeridir. Peki kim bu seçime ikinci turda katılanlar?

Bu soruya düz bir yanıt verilemez. Fakat 2019'dan bu yana sokakta isyan halinde olan devrimci kesimlerin ilk tura katılmadığı, seçimi boykot ettiği biliniyor.

Bu kesimlerin Boric'i destekleyenlere nazaran seçim sonucu oluşturulan Kurucu Meclis/Anayasa Yazım Meclisi'ndeki ağırlığı da daha fazla. Seçimlerin bu kez ikinci turuna katıldılar.

Bu durum seçim öncesi sosyal hareketlerin ve Mapuche mücadelesinin bazı sembol isimlerinin açıklamalarına da yansıdı. Boric bu desteği unutmadı. Örneğin zafer konuşmasının açılışına, Mapuche dili Mapudungunca bir cümle ile herkese teşekkür ederek başladı.

Sokaktaki hareketlerin seçime dahil olması elbette kendiliğinden gerçekleşen bir süreç değildi. Boriç ve ekibinin bu çevreleri kazanmaya dönük attığı adımların, uzlaşmaların neticesinde oldu. Ve bu durum taraflar açısından herhangi bir tavize yol açmadı. Aynı sol hareketler bugün de örneğin Lityum başlığında aceleye getirilmeye çalışılan ihalelerin durdurulmasına rağmen Boric'i yeterince mücadele etmemekle eleştirebiliyorlar. Çeşitli siyasal kesimlerle ortak hareket etme arayışını Boric'in yeni kurulan kabinesinde de gördük.

Kabinede 24 bakanın 14'ünün kadın oluşu, öğrenci hareketi menşeli figürlerin bulunması aynı zamanda bu kişilerin eksikliklerle birlikte farklı siyasal kesimlerden gelmeleri, yani çeşitliliği ve ağırlığın genç olması dahi "vefa"ya aynı zamanda siyasal arayışın mahiyetine ilişkin yeterince sembol barındırıyor. Bu konuya ilerleyen satırlarda tekrar döneceğiz. Şimdi seçimi kazandıran faktörlere devam edelim.

Boric ikinci tur öncesi ülkede geziye çıktı. Çeşitli kesimlerle buluşarak doğrudan onları dinledi. Sendikalarla, toplumsal hareketlerle sözleşme yaparak onların da taleplerini imza altına aldı. Boric yine bu gezileri sırasında emekçi kesimlerin yanı sıra orta sınıflara, sağın ve solun merkezdeki topluluklarına da hoş gelebilecek mesajlar verdi. Orta sınıflardan ve çeşitli kesimlerden "ünlü" diye tabir edilecek bir çok kişinin desteğini aldı. Bütün bunları tabii tek başına yapmıyordu. Kendi kuşağından uzman denilebilecek fakat her şeyden önemlisi değiştirme isteği duyan kesimleri etrafında toplamıştı. Örgütlenme ve propaganda işi çok yönlü olarak bu çevrelerin üzerindeydi.

Bu süreçte dijital medyanın gençleri etkilemek üzere aktif bir biçimde kullanıldığını gördük. Seçim sonucu Boric'e oy veren kesimlerin özellikle gençler olduğu düşünülürse bu tür çabaların bir karşılığı olduğu da pekala anlaşılabilir. Boric'in Kast karşısında bir diğer önemli avantajı ise Kast'ın neo-faşist kimliğiydi. Kast bir beklenmeyeni yaparak devlet başkanlığı seçimlerinin ilk turunda birinci olmuştu. Bu ABD'dekine benzer biçimde geniş kesimler arasında korku saldı. Kast tıpkı Trump gibi şeytani bir figüre dönüştü. Bu durum, zaten halihazırda Pinochet devletinin baskılarından bıkmış, muhtemelen politikayla da çok ilgilenmeyen kesimlerden de tepki oylarının Boric'e gitmesini sağladı. Uluslararası sermaye de olumsuzluğu fazlasıyla deşifre olmuş Kast gibi bir figürü göğsünü gererek savunamadı. Yağmayı muhtemelen Boric döneminde de bir biçimde sürdürebileceklerini hesapladılar.

.

İki tartışma

Boric ve adayı olduğu Apruebo Dignidad (Haysiyetini Savunanlar Koalisyonu), 2006'da başlayan, 2011 gibi doruğa çıkan öğrenci hareketinin yarattığı zeminde yükselen, kadın, doğa ve yerli hakları öncelikli olmak üzere gelişen mücadeleleri kucaklamaya, onları parlamentoda, legal siyaset zemininde temsil etmeye çalışan bir kuşağın yansıması. Boric gibi öğrenci hareketinden gelip parlamento ya da belediye yönetiminde yer alanların sayısı son yıllarda arttı.

Örneğin geçen yıl Şili Komünist Partisi’nden (PCC) aday olup seçilen Santiago Belediye Başkanı Irací Hassler bu kuşağın sembollerinden. Bu genç kuşak hem siyasette yeni şeyler söylüyor hem de giderek daha baskın bir rol oynuyor. Aynı zamanda on yıl öncesine kadar kıtada hakim anlayış olan Bolivarcı sosyalizm/latin milliyetçiliği yaklaşımından farklı bir solu yeşertmenin yolunu arıyorlar. Böyle olunca, bizim memleket soluna bakarsanız Boric ve ona kananlar büyük günaha giriyorlar. Niye efendim Venezuela'daki 'muhteşem Maduro'yu eleştiriyormuş, Nikaragua'daki Ortega'nın 'güzide' iktidarını tanımıyormuş gibi aslında kendilerinin de bilmedikleri ve samimiyetle inanmadıkları tartışmalara dahil oluyorlar.

Boric ve Şili halkları yeni bir sosyalizm anlayışı yaratmakta ne kadar başarılı olur, henüz bilmiyoruz fakat Bolivarcı sosyalizm yaklaşımı önemli ölçüde yenildi.

Maduro'nun iktidarı sırasında ülke yaklaşık altı milyon dış göç verdi. TC ile yapılan işbirliğini falan geçtim bu kadar insanın başka topraklara göç etmek zorunda kalması yeterince bir iktidar için başarısızlık sembolü değil midir? Ya komşuda enkaza dönüşen "barış" anlaşmasına ne demeli; bunda müzakerelerin temelini atan Bolivarcı sosyalizm anlayışının hiç mi payı yok? Bütün mesele, yoksa ABD ve onun emperyalist, riyakar, düzenbaz ve saldırgan politikalarından mı ibaret?

Geçtiğimiz günlerde Boric'le  yapılan bir röportajda Latin soluyla ilişkisi de soruluyor. Boric verdiği yanıtta umutlu.

Lula Brezilya'da, Gustavo Petro Kolombiya'da seçimleri kazanırsa Bolivya Devlet Başkanı Luis Arce'nin de işbirliğiyle çok şey yapabilecek bir eksen oluşturacaklarını düşünüyor.

Boric sola karşı değil, solun içerisinde seçim yapıyor. Bizim keskin solcu kısmı için ise üzgünüm, Boric listeye Erdoğan'ın kankası Maduro'yu eklemeyi unutmuş.

Boric'in solculuğunu beğenmeyen bazı hızlı solcu arkadaşların, Boric'in 2020'de bir röportajında, İsrail'i Filistinlilere karşı soykırımcılıkla suçlarken Türk devletini de Kürtlere karşı aynı politikayı uygulamakla itham ettiği haberi görmezden gelmeleri ise müthiş bir tesadüf olsa gerek.

Geniş cephe siyaseti

Tartışmanın ikinci kısmı ise geniş cephe siyaseti. Boric'in öğrenci hareketi sonrası siyaset yürüttüğü zemin kendine Frente Amplio (Geniş Cephe) adını veren örgütlenme oldu.

Bu kuruluş birçok hareketin, oluşumun koalisyonuydu. Yataylığı ve aşağıdan demokrasiyi ön plana çıkarıyordu. Feminist hareketlerden, doğa hakları savunucularına kadar solun bütün renklerini kapsamaya çalıştı. Bu konuda aslında son seçime kadar başarılı olundu denilemez ama en temelde bu yaklaşım başarının anahtarlarından oldu. Neden derseniz:

Birincisi, 2019'da başlayan isyan biraz bizdeki Gezi'yi andırsa da ondan farklı olarak kalıcı bir harekete ve örgütlenmelere dönüştü. Dahası Frente Amplio gibi parlamentoda da temsil edilen anlayışların da yardımıyla Pinochet anayasasını değiştirmeye kadar işi götürdü. Ki aslında bu aynı zamanda Boric'i devlet başkanlığı koltuğuna taşıyan gelişmenin de ana hattını oluşturdu. Yani çeşitlilik pekala örgütlenebiliyor ve güç olabiliyor. Bu işin diğer önemli yanıysa, hareketin bizzat kendisinin  yaratılmak istenen demokrasiyi tarif etmesi. Biraz basitçe ifade edecek olursak, Señor Boric'in hükmettiği değil, herkesin gönlünce katıldığı, eylediği ve bildiği hayat...

paylaş

   

Yeni Özgür Politika

© Copyright 2024 Yeni Özgür Politika | Tüm Hakları Saklıdır.