Sivil darbeyi önlemenin yolu

Veysi SARISÖZEN yazdı —

  • AKP-MHP faşist iktidarı 14 Mayıs’ta tepeüstü olacağını, iktidarı kaybedeceğini artık kesin olarak anlamış bulunuyor. “Darbe yapacaklar, işgal edecekler” laflarına boş verin Hep bir ağızdan uluyorlar ama “ısırmayacaklar.”

Bir iki gün içinde birbiri ardınca üç “tam”, ek olarak da “çeyreklik” açıklama işittik.

Birinci açıklama Binali Yıldırım’a ait. “İşgalcilere” karşı savaşacakmış.

İkinci açıklama Süleyman Soylu’dan geldi: “14 Mayıs’taki seçim aslında darbeymiş.”  Sonraki açıklama Tayyip Erdoğan’ın: O da “madem bunlar işgalci ve darbeci” dercesine, “Kandil’in desteğiyle Cumhurbaşkanı olan birine ülkeyi teslim etmez” deyiverdi.

Sonra bir ara TKP’ci, vaktiyle komünist Kürt, şimdi “mürtedin” biri, yani Hukuk işleri Başdanışmanı Mehmet Uçum, patronunun “darbe” sakızını çiğnedi.

Seçime 12-13 gün kala bu açıklamaları nasıl yorumlamalı? Bunlara bakılırsa ülke “ha işgal altına girdi, ha girecek. ”12-13 gün sonra “ha darbe oldu, ha olacak…” “Kandil de işgalcileri ve darbecileri destekleyecek…” Haliyle “vatan kurtaran Recep, Şaban, Ramazan” da “işgal, darbe ve Kandil desteğiyle Cumhurbaşkanı olan” Kılıçdaroğlu’na ülkeyi teslim etmeyecek, seçildiği gün bu işgalciyi denize dökecek, her darbeciye yapıldığı gibi onu kurşuna dizecek ya da asacak, en azından mapusta çürütecek, vatanı kurtaracak…

“Kurtaracak” olduğuna göre “vatan tehlikede”. İşgal, darbe, destek terörü… Hafazanallah, ödümüz kopuyor doğrusu. Ama tuhaf bir durum var. Vatan 14 Mayıs’ta bir darbeyle işgal edilecek, fakat Başkomutan Erdoğan, Savaş Bakanı Akar, Polis-Jandarma Bakanı Soylu, Casusluk Bakanı Fidan neden harekete geçmiyor? Hayret değil mi? Hem o gün darbe olacak, vatan işgal altına girecek, hem de ordumuz, polisimiz, jandarmamız, casusluk teşkilatımız ve Başkomutanımız “darbe seçiminde” topu birden aday olmuş, vatan işgal edilmek üzereyken, mitinglerde nutuk atmakta.

“Harekete geçsenize” be adamlar. Madem darbeyi ve işgali MİT’iniz, tıpkı 15 Temmuz’da olduğu gibi “haber” aldı. Madem “Enişte Bey” de aldığı “duyumu” kulağınıza fısıldadı, ne duruyorsunuz? Madem Kılıçdaroğlu, Akşener, Davutoğlu, Babacan darbecidir, vatanı Amerikan ordularıyla işgale hazırlanıyor, madem Yeşil Sol Parti, Kandil adına, Kılıçdaroğlu’nu destekliyor, topunu tutuklayıp kodese atsanıza… 

Soylu sırıtıyor: “Tutukluyoruz ya, kör müsünüz, işe Yeşil Sol Parti’den başlamadık mı, HDP’lileri, ESP’lileri tutuklamadık mı? Çocuğunun kemiklerini kargoyla kucağına verdiğimiz Kürt’ün anasını zindana atmadık mı?” 

Bu hışımlı lafları duyan vatandaş, elini boru yapıp bağırıyor: “Sırayı şaşırmışsın ey dümbelek, darbe ve işgal, ‘destekçileri’ tutuklamakla mı önlenirmiş, önce darbecinin ve işgalcinin başını tutuklayacaksın ey soysuz, cibilliyetsiz adam”. 

Hoop, darbenin ve işgalin “siyasi ayağını” tutuklamayan polis şefi, dış kapının son mandalını kaptığı gibi müteferrikaya kapatıyor.  

Başkomutanın yaveri ve sivil Genel Kurmay Başkanı Akar makamında, “atıştırmalıklarını” çıtırdatıyor, “şemşamer” (şems-i ahmer yani ayçiğeği çekirdeğine Akar’ın doğduğu ve aday olduğu Kayseri’de böyle deniyor) çitliyor. Gürlesene bre apoletsiz paşa. Ve de gürlüyor: “Vatandaş ‘vur de vuralım, öl de ölelim’ dediğinde gürlemedim mi, ‘hiç merak etmeyin yakında o da olacak’ demedim mi?” 

Vay canına! Unutmuşuz bile. Meğer adam “darbe ve işgal sürecinde” ne yapıp edeceğini ilan etmiş. Ordusunu kışlada toplayacak, dışarıda bekleyen SADAT’lara, müttefiki Hüdaparlı Hizbullahçılara  “vur” diyecek, onlar da bu defa “Boğaz köprüsünde” değil de “sandık başında” vuracak, öldürecek, ölecek… 

Hani bütün bunların olacağını, 14 Mayıs günü “darbecilerin ve işgalcilerin” keskin nişancılarla birer birer avlanacağını, kanın gövdeleri götüreceğini kesin bir öngörü olarak düşünsem, “al ulan sandıkları başına çal” der adımın listede yazılı olduğu sandık bölgesinden yüz kilometre öteye kaçardım. Neme lazım. Dersimi almışım. Bir iki generali sırtından itekleyip nasıl darbeci yaptıklarını biliyorum. Sandık başında durayım da darbeci ve işgalci mi olayım? Tam oyumu atarken, “seni hain KITÖ’cü” denilerek yakayı ele mi vereyim. (KITÖ’cünün açık yazılımı: Kılıçdaroğlu Terör Örgütü. Siz anladınız onu.) 

Arkadaşım Quto “Veysi Abe kendine gel, ısıracak Bobi havlamaz” deyince ayıktım.  

Ve oturdum düşündüm. Vardığım sonucu aktarayım: 

AKP-MHP faşist iktidarı 14 Mayıs’ta tepeüstü olacağını, iktidarı kaybedeceğini artık kesin olarak anlamış bulunuyor. “Darbe yapacaklar, işgal edecekler” laflarına boş verin Hep bir ağızdan uluyor, havlıyorlar. Ama “ısırmayacaklar.” Çünkü ikinci 15 Temmuz’u kimseye yutturamazlar. Risklerini de bu defa göze alamazlar. 

Onlar “ölümü gösterip sıtmaya razı etme” oyunu oynuyorlar. Dikkat edin. Bu “darbe, işgal, Kandil desteği, bu destekle seçilecek olan Kılıçdaroğlu’na ülkeyi teslim etmeme” hezeyanları aniden ne zaman başladı? Geçtiğimiz hafta Kılıçdaroğlu ve arkadaşları aniden hep bir ağızdan “Yüksek Seçim Kurulu’na güvenmiyoruz, Erdoğan ‘oy kullanana değil, oyları sayana bakar’, oyları sayacak olan YSK, AKP’lilerin elindedir” der demez, ortalık “işgalciler, darbeciler, vur de vuralım, öl de ölelim, Kandil’in desteği ile Cumhurbaşkanı olacak olan Kılıçdaroğlu’na ülkeyi teslim etmeyiz” naralarıyla inim inledi. 

Bu sis bombalarının amacı “kanlı darbe” ile seçmeni korkutmak ve YSK’nın “kansız ve sivil darbesine” muhalefeti razı etmekten başka bir şey değildir. Ellerinde böyle risksiz bir “sivil darbe” imkanı varken, üstelik ordusu Medya Savunma Alanları’nda perişan olmuşken, ekonomisi enkaza dönmüşken, seçmen tabanı erimişken, devlet aygıtı ayrışmaya, yeni döneme ayak uydurmaya başlamışken, polisteki MHP’li faşistlerin en az yarısı yeni iktidarda İçişleri Bakanlığını alacak olan İyi Parti’ye yanaşmaktayken bu “havlayan bobiler ısıramazlar. “ Isırırlarsa intihar etmiş olurlar. 

O nedenle şimdi “kuduz” numarası yapıyorlar, YSK’yı unutturmak istiyorlar, Daha şimdiden kaybettikleri seçimi, bir avuç AKP “fedaisi” YSK’lı adamın el çabukluğu ile çalmayı hedefliyorlar. Duyduğumuza göre şimdiden hazırlıklarını tamamladılar. “Seçim yasaklarını saat 21’den 24’e uzattılar. O saate kadar vatandaş seçim sonuçlarından haberdar olamayacak. Muhalefet elindeki verileri duyuramayacak. Buna karşılık meydanlarda AKP kalabalıkları uyduruk seçim zaferini kutlayacak. Muhtemelen Erdoğan YSK’dan önce bir “balkon konuşması” yapacak. Ve hemen ardından… 

Eğer Kılıçdaroğlu tıpkı Muharrem İnce gibi “adam kazandı” diye boynunu büküp torunlarıyla oyun oynamak üzere evinin yolunu tutarsa… 

YSK da yüzde 49 oy aldığı halde Erdoğan’ı Cumhurbaşkanı ilan edecek. Devletlerine göbekten bağlı siyasiler “YSK’nın anayasaya göre hiçbir kararına itiraz edilemediğini” bahane ederek, belki TBMM’de AKP’yi azınlığa düşürmekle yetinip, onlar da ertesi sabah parlamento koltuklarına kurulmak üzere evlerine şen ve şakrak gidecek. 

Yok eğer böyle olmaz, Kılıçdaroğlu “adam kazandı” demez, “Ben kazandım” der ve o sırada YSK önünde toplanmış bir milyonluk kitleye “sivil darbeyi önleyin” çağrısı yaparsa, o zaman makamlarında oturan YSK üyeleri camlardan meydanı gözleyecek, gözleri bir süre ufka dalıp İHA’ların, SİHA’ların belirmesini bekleyecek, semada devletin birbiriyle vuruştuğunu görür görmez, koltuklarına oturacak, altlarını pislettikleri için de, ancak halkın evlatları enselerinden tutup gözaltına alana kadar yerlerinden kıpırdayamayacak. 

Mutlaka böyle olur demiyorum, ama hiçbir şey olmasa da bir şeyler mutlaka olacak diyorum. 

Eğer sizler de benim gibi diyorsanız, zaten olacak olan mutlaka olacak. 

paylaş

   

Yeni Özgür Politika

© Copyright 2024 Yeni Özgür Politika | Tüm Hakları Saklıdır.