- Kılıçdaroğlu yayılmacı, işgalci dış politikayı çaktırmadan desteklediği için ordunun silahlanma masraflarına itiraz etmiyor. Milyarları yutan “sınır ötesi harekat”ların yanında yer alıyor.
- MHP Kürt düşmanı iç politikayı destekleyince, milliyetçiliği kepaze eden NATO’cu dış politikayı nasıl destekliyorsa, Kılıçdaroğlu da NATO’cu dış politikayı destekleyince faşist iç politikayı desteklemiş oluyor.
“Bizim felsefemiz, dış politika milli olmak zorundadır. Dış politikada iktidar muhalefet yoktur. Bütün bir millet olarak beraber olmak zorundayız ve desteğimizi o şekilde verdik. O destek her zaman sürecektir. Sonra gelir Türkiye’de kimi A parti kimi B partisi diyebilir. “
Dün sarfedilen bu sözler CHP Genel Başkanına ait.
Kemal Kılıçdaroğlu kusura bakmasın ama, hayatım müddetince bu sözler kadar büyük bir itiraf duymamıştım. Duydum iyi oldu. Böylece üst üste yadığım iki yazımdaki, kimilerine abartma gibi gelen düşüncelerim kesinlik kazandı.
CHP’ye anlatmak zor olsa da, şunu yazayım:
Politikanın “dışı-içi” yoktur, politika vardır. İçerde nasıl bir politika yürütüyorsan, dışarıda da onu yürütürsün. İç politikayı Türkçe yaparsın, dış politikayı, örneğin dil bilmesen de “van minıt” diyerek Amerikanca, Almanca, Fransızca yaparsın.
Kılıçdaroğlu açık konuşmuş. “Bütün bir millet olarak (dış politikada) beraber olmak zorundayız ve desteğimizi verdik. O destek her zaman sürecektir.”
Faşist rejimin dış politikasına “destek verdiğini” söylemekle kalmamış, bir de açık çek vermiş: “O destek her zaman sürecek.”
CHP’lilerin TBMM kürsüsünde ve medyada konuşmalarına bakanlar, bu partinin bir çok dış politika meselesinde Erdoğan rejimini eleştirdiğini, hatta suçladığını haklı olarak sanırlar. Sanmayın. O kürsüde dış politikayla ilgili sandığınız her söz iç politikayla ilgilidir. Sınırın dışına bir santim çıkan ya da Türkiye’deki Amerikan Elçiliği’nin eşiğine bir adım atan CHP’liler TBMM’de suçladıkları ne varsa, aksini savunur, “devlet menfaati” adına faşist rejimin dış politikasına destek verirler.
“İftira” mı? Ne münasebet? Kılıçdaroğlu artık bu kirli desteği kendi ağzıyla dile getirdi. Şimdiye kadar yaptığı en samimi itiraftır. Bu itiraf CHP’nin bir “devlet partisi” olduğunu bir kere daha herkese hatırlatmış olmalıdır. Türkiye’de HDP ve onunla ittifak halinde olan sosyalist partiler dışında bütün partiler şu ya da bu derinlikte “devlet partileridir.”
“İç politikada kavga ederim, dış politikada birlik olurum” diye özetlenen CHP çizgisi nasıl bir şeydir?
Uyduruk bir şeydir.
CHP iç politikada neyin kavgasını yapıyor? Dış politikayı ilgilendiren ne kadar netameli konular varsa onları dışta tutuyor, geriye kalanlar hakkında konuşuyor. Mesela AKP’nin Türkiye’yi mülteci kampına döndürdüğünü söylüyor ve “göçmenleri göndereceğim” diyor, ama Erdoğan rejiminin Suriye topraklarını işgal etmesini destekliyor. Rejimin Suriye politikasını destekleyenin “göçmenlerden” şikayet etmesi beş para etmez.
Kılıçdaroğlu “işsizlikten, enflasyondan, karanlıkta gaz lambasında yaşayan, doğal gazı kapatıp piknik tüpte yemek yapan yurttaşlardan söz ediyor. Hükümeti suçluyor. Ama bu facianın dış politikayla ilgisini bilerek kurmuyor. Yayılmacı, işgalci dış politikayı çaktırmadan desteklediği için ordunun silahlanma masraflarına itiraz etmiyor. Milyarları yutan “sınır ötesi harekat”ların yanında yer alıyor.
Savaş yıkım getirip, millet fakirleşince, rejim bir toplumsal direnişe karşı polise inanılmaz paralar aktarınca CHP “polisimizin yanındayız” diyor. Halkı susturmak için cop-gaz yetmeyeceğinden, bu defa bir Sünni imam ordusunu seferber edip, Diyaneti dipsiz kuyuya çevirince CHP, hem de Alevi Kılıçdaroğlu’ndan ses çıkmıyor.
Kaftancıoğlu’na verilen ceza iç politikadan çok dış politikanın sonucu. Tüm tutuklamalar böyle. HDP’liler, Cemaatçiler ve şimdi Kaftancoğlu ve yarın İmamoğlu hep bu dış politikanın sonucunda siyasetten saf dışı ediliyor. Türkiye AKP’nin ilk yıllarında olduğu gibi AB çıpasına sarıldığında, Kürt sorununda çözüm sürecini başlattığında manzara böyle miydi? Dış politika değişti, Kaftancıoğlu hapse mahkum edildi.
Kılıçdaroğlu kendi il başkanının başını derde sokan dış politikayı destekliyor. Bundan sonra da destekleyeceğini ilan ediyor.
Bundan sonrası ne?
Bundan sonrası adım adım, kimi zaman İsveç-Finlandiya’nın NATO üyeliğine karşı şantaj yaparak, YPG’yi-PKK’yi yok edemiyorum, yardım ederseniz bu iki ülkenin NATO üyeliğini onaylarım, hatta Ukrayna’da Rusya’ya güç yetiremeyen Ukraynalı askerlere askerlerimi, tıpkı Kore’de olduğu gibi yardıma gönderirim diye diye Rusya’yla, İran’la, gelecekte Çinle savaşa doğru ülkeyi sürüklüyor.
Yarın Erdoğan “Kerkük’e giriyoruz” dediğinde…
Kılıçdaroğlu ne yapacak?
Kendisi söylüyor; yarım ağız iç politika icabı “muhalefet” etse bile, bu dış politikayı destekleyecek.
Sonra aynı dış politikanın kaçınılmaz sonuçlarını, işsizliği, pahalılığı, yolsuzluğu, hatta ülkenin batışını TBMM kürsüsünden eleştirecek.
“Faiz sebep, enflasyon sonuç” eblehliğini eleştiriyorsunuz da, “dış politikanın sebep, yaşanan ve yaşanacak olan felaketin sonuç” olduğunu nasıl oluyor da gizliyorsunuz?
Rejimin gizli dayanağı olmak işte böyle bir şeydir.
Tekrar edeyim: Dış politika ve iç politika aynı paranın iki yüzüdür. MHP Kürt düşmanı iç politikayı destekleyince, milliyetçiliği kepaze eden NATO’cu dış politikayı nasıl destekliyorsa, Kılıçdaroğlu da NATO’cu dış politikayı destekleyince faşist iç politikayı desteklemiş oluyor.
Hangi paranın “iki yüzünden” söz ettim. “Törkiş liranın”…
Bu lira ne halde?
İç politika da dış politika da o halde…
paylaş
Veysi SARISÖZEN yazıları
Yeni durum değerlendirmesi
10 Mayıs
Kandil kendi halkını destekliyor
5 Mayıs
Sivil darbeyi önlemenin yolu
3 Mayıs
1 Mayıs’ta “tarihten bir yaprak”
2 Mayıs
Bu defa 'kağıttan oy' duvarı deler
28 Nisan
Mafyatokrasinin ekonomi politiği (2)
27 Nisan
Mafyatokrasinin ekonomi politiği
26 Nisan
“Kim korkar hain kurttan”
24 Nisan
Bir örgütsüz Apocuyla söyleşi
19 Nisan
Erdoğan nasıl dize geldi?
17 Nisan
Büyük robot ve küçük robotlar
15 Nisan
Çözüm otobüs değil, beklersen gelmez
14 Nisan
Yeşil Sol Parti: Nuh’un gemisi
12 Nisan
Altılı Masa ve sivil darbe
3 Nisan
Ahlaki sorumlu tutum ve seçimler
29 Mart
Newrozların özeti: Enel Apo
27 Mart
Önemli bir diyalog
22 Mart