Türkiye NATO’dan kaçmıyor konfederalizmden kaçıyor

Veysi SARISÖZEN yazdı —

  • “Ne NATO, ne ŞİT” diyeceğiz. Görevimiz, Batı ve Doğu'yu birleştirecek olan Ortadoğu halklarının “konfederal ittifakı”nı kurmaktır. Üçüncü yol NATO ve ŞİT ittifaklarına karşı  “Konfederal ittifaktır.”
  • Kürt halkının çıkarları temelinde herkesle iyi ilişkiler içinde olmak Kürt özgürlük hareketinin dış politikasında yer alan bir ilkedir. Biz Kürt halkına düşman Türk devletinin ŞİT’e “firar” etmesine de NATO’ya teslim olmasına da itiraz etmekteyiz.

Kürdistan’ın gündemi başka, Türkiye’nin gündemi başka. 

Neden derseniz, çünkü birisi resmen var olan, diğeri tarihi olarak var olan iki ayrı ülke. Kürdistan’ın Türkiye sınırları içinde olması “iki ülke” gerçeğini ortadan kaldırmıyor. Böyle olunca da karşımıza iki ülke, iki gündem çıkıyor. 

Çıkıyor ama, kendi gündemi olan Kürdistan hala Türkiye sınırları içinde ve onunla ilgili bütün kararlar Amed’de değil, Ankara’da alınıyor. Türkiye’nin gündemi o nedenle Kürdistan’ın üstüne de çöküyor. Kürdistan’ın da gündemi Türkiye’nin üstüne çöküyor. 

Bu durumda bazı gazetecilerin, örneğin benim üstümüze düşen görev, diğer arkadaşlar Kürdistan gündemini işlerken, bu iki gündemin arasında bağ kurmak. Türkiye gündeminde yer alan sorunların Kürdistan için ne ifade ettiğini açıklamak ve Kürdistan gündeminin Türkiye için anlamını ortaya koymak.  

Anlaşıldığı kadarıyla Şanghay İşbirliği Teşkilatı’na Türkiye’nin yanaşması Kürdistan gündemi açısından ikinci, üçüncü sırada bir “haber” olmanın dışında pek yer almıyor. Bu da şaşırtıcı değil. Kürdistan açısından Türkiye ha NATO kampında, ha Şanghay kampında yer almış, durum değişmiyor. Çünkü Türk devleti NATO’nun Rusya’yı ve Çin’i “tehdit” unsuru sayan bildirisine imza atarken de, ŞİT’e burnunu sokarken de aynı “karaborsacı esnaf” pazarlığını yapıyor: “Bana Kürt’ü öldürme izni verin, size Türkiye’yi vereyim.”  

Bu pazarlıkta NATO ve ŞİT ne yapar? Eğer “Türkiye’yi” alacaklarsa, bundan emin olurlarsa, Türk devletini NATO’ya ya da ŞİT’e geri dönüşü olmayacak şekilde bağlayabileceklerine inanırlarsa, Türkiye’yi “alan”, Türk devletine “bonus” olarak “Kürt’ü öldürme iznini” verir.  

Henüz bu aşamada değiller. Türkiye’nin iç dinamiklerine bakıyorlar ve bir de Kürdistan’da HPG gerillalarının akıllara durgunluk veren direnişini yakından izliyorlar, artıları-eksileri koyup, topluyor, çıkarıyorlar ve sonunda “henüz Türk devletinin nereye teslim olacağı” hususunda son sözü söyleme imkanı olmadığını görüyorlar. 

Yani bir “geçiş dönemi” yaşanmakta. Sonucu, Türkiye’nin iç dinamikleri, çelişkileri ve PKK’nin mücadelesi belirleyecek. 
İşte o nedenle Kürdistan’ın gündemi “PKK’nin zaferine” odaklıdır. Türkiye’nin gündemi “PKK’nin tasfiyesine” sımsıkı bağlıdır.  

Benim gibilerinin de işi, bu iki gündem arasındaki bağları bulmaya ve buradan politik sonuçlar çıkarmaya çalışmak oluyor. Doğal olarak da işi bu olanlar gözlerini esas olarak Türkiye’nin gündemine çeviriyor, bu gündemin ortaya serdiği sorunları Kürdistan’ın geleceği açısından yorumlamaya çalışıyor.  

O halde yorumlamaya çalışalım: 
Türkiye’nin “NATO’dan mı izin alabilirim, ŞİT’ten mi” sorusuyla belirlenen dışpolitikasını ele aldığımız zaman şu gerçekle yüz yüze geliriz: Türkiye’de iktidar kavgası yapan muhalefetin, Kılıçdaroğlu’nun, Akşener’in, Babacan’ın, Davutoğlu’nun  bu konuda ne dediğini bilen yok? Yok, çünkü muhalefet gerçekte Türk devletinin vereceği kararı bekliyor, “NATO” derse NATO diyecek, “ŞİT” derse ŞİT diyecek. Klavuzu devlet olanın burnu “şeyden” kurtulamaz. 

Bunların “sessizliği” anlaşılır bir şey. İyi de demokratik muhalefet ne diyor? Bir şeyler demesi gerekiyor. 

Önce terminolojik bir düzeltmeye ihtiyaç var: NATO yerine “Batı”yı,  ŞİT yerine de “Doğu” terimini tercih etmeyi önermekteyim. Çünkü NATO “Batı’ya”, ŞİT ise “Doğu’ya” hükmeden birer teşkilat. Esas ise içinde halkların yaşadığı “Batı ve Doğu”.  

Bu ikilem karşısında demokratik muhalefet ne demeli? Çok basit: Hem Batı ve hem de Doğu… Ne Kemalistin “Batıcılığı” ne dincilerin “doğuculuğu.” Bütün mesele Batı’nın NATO’dan ve Doğu’nun da ŞİT’ten kurtulması değil mi? Soru önemli.  

Bizi ikinci soruya götürür: Batı halklarını ve Doğu halklarını bu kamplaşmadan kurtarmak ve birleştirmek için nereden başlamalıyız? Yanıtı biliyoruz: Doğu ile Batı’nın kesişme noktasından, yani Ortadoğu’dan başlamalıyız, başladık bile. Konfederal Ortadoğu devrimi Batı ve Doğu’yu barış, demokrasi ve refah hedefinde birleştirmenin temel çıkış noktasıdır. 

Biz, “Ne NATO, ne ŞİT” diyeceğiz. Görevimiz, Batı ve Doğu'yu birleştirecek olan Ortadoğu halklarının “konfederal ittifakı”nı kurmaktır. Üçüncü yol NATO ve ŞİT ittifaklarına karşı  “Konfederal ittifaktır.”  

Bu “Konfederal ittifak” kendiliğinden “Doğu ve Batı’yı” birleştirmez. Doğu’da ve Batı’da da “Konfederal değişim, dönüşüm” süreçlerinin gelişmesi gerekir. 

Ve şimdi temel soruya geliyoruz: Konfederalizm şu anda, bugünkü somut şartlarda Batı’da mı yoksa Doğu’da mı gelişebilir? Konfederalizmin objektif ve sübjektif şartları nerede olgunlaşıyor?  

Bu soruya gençlerin geçtiğimiz gün sonuçlanan Konfederalizm amaçlı uzun yürüyüşünde Avrupa’nın dört yanından katılan “Batılı gençlere” şöyle bir bakarsak, isabetli cevap verebiliriz. Konfederalist değişim süreci Batı’da uç vermeye başlamıştır. Henüz yenidir, uç vermiştir.

Rusya steplerinden Moskova’ya, ya da Mao’nun “uzun yürüyüş” yolundan Pekin’e böyle bir Konfederalist uzun yürüyüş mümkün mü? Soru bile insanı güldürüyor. Ama Avrupa’da böyle bir uzun yürüyüş mümkündür. Uzun yürüyüş mümkünse, gelecekte bu uzun yürüyüşün Konfederalizm zaferi de mümkündür. 

İşte bu durum “Ne NATO, ne ŞİT, Konfederalist Dünya” yürüyüşünün nereden başlaması gerektiğini bize gösteriyor. Kristof Kolomb gibi. Batı’dan Doğu’ya gitmek bu ikisini birleştirmek…Ortadoğu devrimci sürecinin öncüsü Kürdistan halkıdır. Batı’nın NATO’cu kapitalist modernite egemenliğine Batılı halklarla birlikte Kürdistanlı Avrupa yurttaşları olarak Konfederalizm temelinde sona erdirme mücadelesinde de en önemli misyona sahiptir. 

Sonuca geliyorum:  
Türkiye’yi demokratik bir ülke yapma amacına sahip insanlar, Türk gemisinin Ortadoğu ve Avrupa Konfederal sürecinden kaçıp, Şanghay limanına demir atmasını önlemeyi düşünüyorlar mı?  

Burada söz konusu olan ne Rusya’ya, ne Çin’e “düşmanlık” değildir. Kürt halkının çıkarları temelinde herkesle iyi ilişkiler içinde olmak Kürt özgürlük hareketinin dış politikasında yer alan bir ilkedir. Biz Kürt halkına düşman Türk devletinin ŞİT’e “firar” etmesine de NATO’ya teslim olmasına da itiraz etmekteyiz.  

Erdoğan’ın ŞİT’e kapılanma çabası, aslında Türk devletinin programıdır. MGK Genel Sekreteri Orgeneral Tuncay Kılınç, bu programı 8 Mart 2002’de “Rusya ve İran’la ittifak kuralım” diyerek açıkladı. Gidiş o günden başladı. Amaç Ergenekoncu devleti güvenli Şanghay limanına ulaştırmaktır. Orada Ergenekonucu devlet için garanti var.  

Türk devletinin “firar” etmesini önlemeliyiz.

paylaş

   

Yeni Özgür Politika

© Copyright 2024 Yeni Özgür Politika | Tüm Hakları Saklıdır.