Ulus devlet soykırıma devam ediyor

Veysi SARISÖZEN yazdı —

  • Ortada çifte standard yok. Tek bir standart var: Demokratik güçler içeri, katiller, kadın düşmanları, çocuk tecavüzcüleri, eroinciler, vurguncular dışarı.

İttihat Terakki şeflerinin işlediği Ermeni soykırımına “soykırım değildir, karşılıklı katliamdır” diyenler, Hrant Dink’in katiline de “katildir, ama kötü niyetli değildir, iyi niyetlidir” dediler. Samast’ın “iyi niyet” gerekçesiyle tahliye edilmesi, Ermeni soykırımının devamıdır.

Ermeni soykırımı devam ediyor

Önce şu “iyi niyet” utanmazlığı hakkında bir iki cümle: Öldürülen Hrant Dink’tir. Devlet ya da devletin bir unsuru değildir. Katil, devlete karşı suç işlememiştir. Bir yurttaşa karşı suç işlemiştir. Katil işlediği cinayetten hiçbir vicdan azabı duymamıştır. “İyi niyetini” ne Hrant’ın ailesine ve çocuklarına ne de Ermeni halkına karşı göstermemiştir. “İyi niyetini” devletine göstermiştir. Zaten cinayet işlerken “niyeti” de devletine “iyi hizmet etmek” olmuştur. Devleti adına cinayet işlemiştir. O devlet de tetikçiyi “hepimiz Ermeniyiz” diyen yüzbinlerin zoruyla mecburen hapse atmış, onu örgütleyenleri, MİT elemanlarını, Vali ve adamlarını, Jandarma istihbaratçılarını, yakalandığı zaman ona çay ikram edenleri, katille, eline Türk bayrağı tutuşturup “hatıra resmi” çektirenleri, yani Hrant’ın asıl “organize katillerini” korumuştur. Sonunda da bu organize cinayet şebekesi adına gönüllü olarak hapis yatan caniyi “devletine karşı iyi niyetinden” dolayı serbest bırakmıştır. Ona “şeriatın kestiği parmak acımaz” demiş, gönlünü almıştır.

Ortada çifte standard yok

Evet! Düşünceleri nedeniyle insanların hapsedilmesiyle Samast’ın serbest bırakılması arasında vahim bir çelişki var.Bu vahim çelişkiyi sergileyerek Erdoğan rejiminin iç yüzünü sergileyenlere denecek sözüm elbette olamaz. Ama işi “çifte standart” lafına bağlayanlara bir çift sözüm olacak. Bu kişiler ne istiyor? Çifte standarda son verilmesini mi? Milyonların dünya çapında manevi önderi olarak benimsediği tecrit altındaki Öcalan’ın, AYM’nin ve AİHM’nin tahliye talep ettiği Can Atalay’ın, Kavala ve Demirtaş’ın, tıpkı onların durumunda olan binlerce tutuklunun, otuz yıl yattıkları halde infazları yakılanların, yedi yıldır hüküm verilmediği halde Türk kanunlarına rağmen tutuklu kalan Kışanaklar’ın durumunu “normal”, Samast’ın durumunu “anormal” mi buluyorlar? Samast’ı da, yeni infaz dalaverasıyla halkın arasına salınan katilleri de, tecavüzcüleri de, mafya baronlarını da onlar gibi içeriye atın da, çifte standart sona ersin mi diyorlar? Bu çelişkinin taraflarını aynı kefeye mi koyuyorlar? Ortada çifte standard yok. Tek bir standart var: Demokratik güçler içeri, katiller, kadın düşmanları, çocuk tecavüzcüleri, eroinciler, vurguncular dışarı.

Neden? Çünkü bunların tümünün başı devletin başıdır da o nedenle.

Sistem içi hukuki çelişkiler hakkında konuşmanın bir yere kadar işlevi var. Ama, diğerlerini diyelim ki hoş gördük, ancak Öcalan’ı bu hukuki çelişkilerin konusu yapmak bana kalırsa kesinlikle uygunsuzdur. Öcalan’ın İmralı esaretiyle, Samast’ın “iyi niyetli özgürlüğü” arasında “çelişki” icat etmek, güya Öcalan’ın fiziki özgürlüğünü bu çelişkiye dayanarak savunmak ayıptır. Çünkü bu çelişki, dediğim gibi, Samast’ın hapiste çürütülmesiyle de ortadan kalksa, Türk devletinin Kürt halkına karşı uyguladığı alçakça saldırı bir gram eksilmez. Samast gibi, ne kadar katil, eroinci, tecavüzcü, mafyacı, vurguncu varsa topunu hapse atsalar da, değil mi ki Öcalan esarettedir ve Erdoğan-Bahçeli faşist rejimi baştadır, o halde değişen hiçbir şey yoktur.

Hrant Dink’i katleden katilin aramıza salınmasına, şu ya da bu gerekçeyle değil, Hrant’ın ailesi ve Ermeni halkı adına karşı çıkmak biricik doğru tutumdur. Hele şu ara, CHP’deki değişimcilerin, bir yandan bu rezil karara karşı çıkarken, diğer yandan Ermeni katliamı yapan Azerbaycan’ı ziyaret etme kararı sanırım ilkesel tutumun önemini çok iyi anlatıyor. Erdoğan ve Aliyev orada binlerce Samast’la birlikte binlerce Hrant Dink’i katletti.

Hiçbir ulus devlet demokrat olamaz

Ve bir ilkesel mesele daha: Biz, Öcalan’ın paradigmalarından esinlenen bütün devrimciler, devlet denilen canavarı artık çok iyi tanıyoruz. Devlet demokrasiye mecbur kalabilir, ama hiçbir ulus devlet ve hiçbir merkezi devlet demokrat olamaz. Bu ilkemizdir. Bu ilke icabı devleti olmayan Kürt halkı kendisine soykırım uygulayan Türk devletini “terörist devlet” olarak gördüğü zaman, biz bunu alkışlarız. Aslında devleti olmayan Filistinli halkının İsrail devletini “terörist devlet” olarak suçlamasını, onların Yahudileri yeniden dünyanın dört tarafına göç ettirme amaçlarını benimsemesek de, tamamen meşru bir suçlama olarak görürüz.

Ancak bir devletin başı bir başka devleti “terörist devlet” diye suçlayınca işler değişir. Erdoğan, Netanyahu’nun faşist partilerle doldurduğu koalisyon hükümetini değil de “İsrail devletini terörist devlet” saydığı zaman, biz bu suçlamanın bölgesel emperyalist bir saldırganlık olduğunu hemen anlarız. Türk devleti İsrail’i “terörist devlet” diye ilan ettiği zaman, bunun altında Ortadoğu’da kanlı bir hegemonya amacı olduğunu biliriz. Yalnız bu değil. Bir devlet İsrail’i “terörist devlet” saydığı zaman, onun Hitlerci Yahudi düşmanlığını dile getirdiğinden bir gram bile şüphe duymayız. Erdoğan’ın İsrail’i “terörist devlet” sayması o devleti  değil, o devletin yurttaşlarını yok etme amacı güttüğünü gösterir. Erdoğan Yahudi düşmanlığı yaparken, İsrail’le ticaretimiz devam edecek derken işte bu gerçeği itiraf etmiştir.Erdoğan Necip Fazılların rahlesinde Hitlerci bir Yahudi düşmanı olarak yetişmiştir.

Ulus devlet soykırıma devam ediyor

İşin aslına bakacak olursak, Erdoğan faşist rejiminin ne mal olduğunu anlatmak için Hrant Dink cinayetinin anatomisine, Samast’ın “özgürlüğe kavuşturulmasına”, Ermeni, Musevi ve Rum halklarına karşı düşmanlığa işaret etmenin artık fazla da bir anlamı kalmamıştır. Bu sayılan halklar zaten soykırıma uğramış, Türkiye’de nesilleri tüketilmiştir. Tüketilemeyen bir halk, Kürt halkıdır ve şimdi Türk devleti, elbette nükleer güç olan İsrail’e karşı değil, elindeki “keleşlerle” savaşan Kürt halkına karşı kanlı bir soykırım politikası izlemektedir.

İsrail’de yüzbinlerce İsrail vatandaşı Netanyahu’nun Gazze’de giriştiği soykırıma karşı sokakları dolduruyor. Kendi devletlerine karşı ayağa kalkıyor.O halde soralım: İyi de Erdoğan’ın Filistin mitinginde alanları dolduran Türk halkı, neden kendi devletinin Kürt soykırımına karşı, vazgeçtim yüzbinler halinde sokağa dökülmesini, birkaç yüz kişiyle AKP-MHP Sarayı’nın kapısına dayanmıyor?

“Korkak Yahudi” öyle mi? Kendi devletine başkaldıran Yahudi mi korkak, yoksa kendi devletine boyun eğen, kendi Kürt halkına yönelik soykırıma sesi soluğu çıkamayan Hizbulkontra mı?

 Pontus soykırımıyla 19 Mayıs 1919’da başlayan, Koçgiri ile süren, derken Şeyh Said’in ve ardından şu ara yıldönümünü yaşadığımız Seyid Rıza’nın idamıyla devam eden, bitmeyen, 1955 Rum pogromuyla zirve yapan, şimdi Kurdistan savaşıyla ülkeyi felakete sürükleyen Türk ulus devletinin tarihinde Samast bir küçücük nokta bile değildir.

Kemalistler Atatürk’ü öldürmeye kalkan soykırımcı Topal Osman’ı meclis kapısında kellesi olmadığı için bacaklarından astılar, sonra yıllar geçti heykelini diktiler.

Samast nedir ki?

paylaş

   

Yeni Özgür Politika

© Copyright 2024 Yeni Özgür Politika | Tüm Hakları Saklıdır.