Yalan zehiri, hakikatin panzehiri 

Veysi SARISÖZEN yazdı —

  • Deprem bütün siyasi dengeleri altüst etti. “Yalan rüzgarı” artık tersten esiyor. Bu rüzgar devletin burçlarını sarsıyor, sarayın damını yerinden oynatıyor

Fenerbahçe tribünlerinde “istifa”dan çok daha önemli slogan kelimeleri vardı: “Yalan, yalan, yalan; dolan, dolan, dolan”…Ve bir de öfkeyi yansıtan “ulan”… 

Tribün halkının en büyük çoğunluğu Türk. Bu Türklere Beşiktaş tribünleri de “hükümet istifa” diyerek katıldı.  

Demek ki, Türkler devletin “yalan” söylediğini bu defa anladı. 

Oysa bu devlet kurulduğu günden beri kimi az, kimi zaman çok yalan söyledi. Ama sunturlu yalan Kurdistan’da olan bitenler hakkında savruldu. 

Kürt halkının önce azınlığı, sonra çoğunluğu ve nihayet hemen hemen hepsi devletin Kürtlerle ilgili bütün açıklamalarının yalan olduğunu anladı. 

Yalanları anlayan Kürtler ve bizim gibi Kurdistan gerçekliğini bilen, söylenenlerin yalan olduğuna şahitlik eden insanlar Türklere gerçeği bir türlü anlatamadı. Kürt’ün “kuyruklu” olduğuna inanan, Türk devletinin yalanlarına doğal olarak inandı. 

Devletin yalan makinası bugüne kadar başarılı oldu.  

Ve şimdi bu yalan makinası da deprem enkazının altında kaldı.  

Pandemi esnasında devlet ölenlerin sayısını başarıyla gizlemişti. Şimdi de aynı “başarıya” güvendi. Ölümleri gıdım gıdım arttırak zamana yaydı. Yüz, belki iki yüz bin insan enkaz altında cansız yattığı halde ölümler hakkında, arama-kurtarma hakkında, ordu hakkında, Kızılay, AFAD hakkında, çadır, çocuk maması hakkında yalan söyledi. 

Ama bu defa yalanın yalan olduğunu Türkler de anladı. Deprem bölgesinde evleri yıkılan, yakınları enkaz altında günlerce can çekişerek vefat eden insanların yüzde 60 ve kimi yerde yüzde70’i AKP’ye ve MHP’ye oy veren insanlar. Bu insanlar düne kadar “başkaları”, HDP’li Kürtler, Aleviler, Cemaat mensupları, Ermeniler, Êzîdîler hakkında uydurulan yalanlara inanmaya hazırdı. Ama şimdi bu insanlar devletin “kendileri” hakkında yalan söylediğini gördüler. “Devlet yok, çadır yok” diyenlerin “şerefsiz, namussuz, alçak ve adi” olduğu yalanının yalan olduğuna depremzede birinci elden itiraz etti: ''Ben şerefsiz, namussuz, alçak ve adi değilim” dedi. 

En büyük yalan “devlet ilk günden sahadaydı” yalanı. Bölgenin enkaz dışında kalan milyonlarca insanı ilk üç gün ortada devletin olmadığını kendi gözleriyle gördüler. Ve özellikle en büyük arama-kurtarma imkanlarına sahip ordunun günlerce ortada görülmemesi yüzünden bu milyonlar evlatlarının, eşlerinin, akrabalarının, komşularının donarak, kan kaybederek can verdiğine şahit oldular. 

Yalan propagandanın etkisi enkaz tepelerine ve futbol tribünlerine çarpıp tuzla buz oldu. 

Türkiye’nin bütün metropolleri bu deprem bölgesinde yaşayan halkın milyonlarcasını göç nedeniyle barındırıyor. Maraşlı, Adanalı, Antepli, Hataylı, tüm bölgeden vaktiyle göç etmiş ve daha şimdiden en az iki milyonu bu göç edenlere eklenmiş AKP’li, MHP’li depremzede ve depremzede yakınları, bölge insanı olmayan ve devletin yalanlarına bugüne kadar inanan AKP’li ve MHP’li Türklere gerçeği ve devletin yalanlarını anlatıyor. 

Üç yaşındaki çocuktan 90’lık dede ve ninelere kadar, ister Alevi, ister Sünni olsun, ister CHP’li, HDP’li, AKP’li ve MHP’li olsun, ister laik, ister tarikat mensubu olsun, milyonlar devletin yalancılığına şahitlik ediyor. 

Böyle kitlesel bir şahitlik suçluyu tartışmasız ipe götürür.  

“Yalan rüzgarı” artık tersten esiyor. Bu rüzgar devletin burçlarını sarsıyor, sarayın damını yerinden oynatıyor. 

Şimdi artık devletin ve Saray iktidarının elinde, “aman” diyen halka şantajdan başka silah kalmadı. Erdoğan ne yapıp edip iktidarı elinde tutacağını ve ancak kendisine biat edenlere başlarını sokacağı barınma imkanı sağlayacağını, muhaliflere, yurtsever Kürtlere ve KHK’lılara zırnık koklatmayacağını sinsice ilan ediyor. 

Çaresiz ve dirençsiz insanlar bu şantaja boyun eğebilirler, ama onlar deprem yalanlarını unutmayacaklardır. Deprem bölgesinde yapılacak seçim mitinglerine bu gibi çaresiz insanlar bir umut diyerek katılacaktır. Ama hep birlikte göreceğiz, sandık başında bütün bu yalanları duymuş, görmüş, şahit olmuş insanlar, yakınlarının hatırası adına  oylarını “gerçekten” yana kullanacaklardır. 

Deprem bütün siyasi dengeleri altüst etti. Ülkenin sosyolojisi değişti. Artık ortada “yalancı devlet” ile “devletin yalancı” olduğunu anlayan insanlar var. 

Ve şimdi bu insanlar muhalefete bakıyorlar. Onlar da acaba yalan söyleyecek mi diye pür dikkat kesilmişlerdir. 

Eğer muhalefet, iktidara geçtiğimizde birkaç ayda memleketi güllük gülistanlık yapacağız diye palavra atarsa, bu halk onu da yalancı devletin bir uzantısı sayacaktır. 

Halka hakikati anlatmak ahlaki en büyük görevdir. 

Onlara “Erdoğan yeniden iktidar olursa, ekonomik krizin taşınmaz yükünü ve içinde senin cenazelerinin olduğu deprem enkazını, seni zincire vurup, Firavun’un köleleri gibi sana zorla, zulümle, hapisle ve ölümle kaldırtacaktır. Köle emeğinde hayır yoktur, her kaldırılan enkaz yeni bir enkaza dönüşecektir. Ve bu defa ülke halkını, seni, hepimizi enkaza çevirecek, ruhları öldürecek ve ülke insan çölüne dönecek. İnsanı çöle dönen ülke toprağında ot bitmeyecek. 

Biz sana kolay bir zafer vaat etmiyoruz. Sadece senin gönüllü emeğine, özgür gücüne, iradene, cesaretine, doğduğun topraklara olan sevgine güveniyoruz. Hakikat şudur: Hep birlikte büyük fedakarlıklara mecbur kalacağız, birkaç yıl, belki on yıl büyük acılar ve yokluklar çekeceğiz. Ama sonunda ülkemizi uçurumun kenarından alacağız, elbirliği ile mamur, müreffeh, özgür, demokratik ve barışçı Türkiye’yi senin gücünle yeniden yaratacağız.” 

Bu seçimlerde boş vaatler değil, yalanla hakikat çarpışacak.  

paylaş

   

Yeni Özgür Politika

© Copyright 2024 Yeni Özgür Politika | Tüm Hakları Saklıdır.