Hegemonya ve hipnoz

Aykan SEVER yazdı —

  • Uluslararası çekişmelerde hegemonya hiç bir zaman sadece çıplak güçle kurulabilecek bir durum olmadı. İdeolojik düzeyde de uygun yalanlar söylemek ve onu politika aracılığıyla inandırıcı kılmak zorundasınız.

Rusya, Ukrayna'yı işgale girişirken nasıl denazifikasyon ve demilitarizasyon yalanına başvuruyorsa ABD'de de emperyalist-kapitalist hiyerarşi içindeki birincil pozisyonunu tahkim etmek ve sürdürmek için otokrasi/demokrasi ikilemini tercih ediyor. Rusya militarizmin, otokrasinin en pervasızca sergilendiği ülkelerden biri. Putin yönetimi Avrupa'da neo-Nazi yönetimleri, hareketleri desteklemekten hiç de rahatsız olmuyor. ABD ise militarizmin feriştahı. Demokrasi diye bize yutturulmaya çalışılansa petrol ve silah tüccarları arasındaki bir parodiden ibaret. Eminim bu söylediğime itiraz edenler olacaktır. Ama zahmet edip kaç senatörün, kaç vekilin seçim kampanyalarının büyük sermayedarlar tarafından finanse edilmediğini,  çıkarılan yasaların yüzde kaçının egemen çevreler lehine olmayıp halkın genelinin yararına olduğunu göstermek zorundalar. Bu da yetmez siz iktidara gelmeden ülkede "yapısal ırkçılıktan" söz edeceksiniz bunu değiştirmek için bizzat polisiniz her gün siyahları katletmeye devam ederken, soruşturma dahi açmayacaksınız (bkz. Amir Locke cinayeti) polise ödül vereceksiniz sonra da bir parmak bal hesabı artık beyazlaşmış olan bir siyahı şu ya da bu makama atayarak oyalama politikalarıyla top çevireceksiniz, buna da demokrasi diyeceksiniz. Bunu ancak dünyayı değiştirmekten umudunu kesmiş, değiştirmeye çalışanları yok etmeyi önüne koyarak kendini sağaltacağını sanan memleketteki bazı solcu eskileri yer.

Hegemonya kavramına tekrar dönecek olursak mevcut post-modern karakterli yeniden paylaşım savaşının aktörleri dünyanın geri kalanını yalanlarıyla hipnotize etmek istiyor. Bu konuda sistematik olarak çalışıyorlar. Bir çok gazeteci, akademisyen fiilen iliştirilmiş olarak bu çabanın parçası. Fakat tüm tarafların yalanları herhangi bir ütopya barındırmıyor, gelecek vaatleri yok. Sadece en az fazla bugünlerini olumlayıp aynı zamanda bir düşmanı işaret ederek ancak kendilerini tanımlayabiliyorlar. Giderek daha fazla çürüyen, kokan günü yaşamaktan öte bir davetleri yok. Açlık, göçler, iklim krizi ve yarattıkları savaşlar dünyanın, insanın sonunu hızlandırırken egemenlerin "bakma!, görme!" demekten öte sözleri yok. İngiltere onlarca atom santrali açmaya hazırlanırken itiraz sesi duyan, 191 ülkenin taraf olduğu Paris İklim Anlaşması'nı hatırlayan var mı?

Problem de asıl olarak burada. Bugün insanlar dünyanın çeşitli coğrafyalarında, en son Fransa örneğinde olduğu gibi-yaklaşık yüzde 31- alenen faşistlere oy verebiliyor. Bu durum demokrasi adına kutsanıyor. Bu halin tek suçlusu faşistler mi? Asıl sorumlu, sizin 2. Dünya Savaşı'ndan beri yürüttüğünüz "hür dünya" "tarihin sonu" lakırdılarıyla umudu, ütopyayı yok etmeyi hedefleyen politikalarınız olmasın? 

paylaş

   

Yeni Özgür Politika

© Copyright 2024 Yeni Özgür Politika | Tüm Hakları Saklıdır.