İşgale karşı hep birlikte!

Demir ÇELİK yazdı —

  • Avrupa’da dört parça Kürdistan’dan milyonlarca Kürt’ü işgale, faşizme ve tecrite karşı ayağa kaldırabilmeliyiz. Yerimizde oturup beklersek faşizm kendiliğinden yıkılmaz, sömürgeci, soykırımcı zihniyet kendiliğinden ortadan kalkmaz.

Türk Devleti son yıllarda Kürt Hareketine karşı alan tutma stratejisi ile hareket ediyor. Daha önceleri geri çekilme esasına dayalı operasyonlar yerine, artık kendisine göre stratejik önemde gördüğü yolları, alanları tutma ve işgal etme stratejisi devrededir.  Sahip olduğu yüksek askeri teknolojiye rağmen üstünlük sağlayamayınca, kendisine bağlı paramiliter güçler örgütleyerek ya da yerel güçleri yedekleyerek bu işin üstesinden gelmeye bakmaktadır. Rojava’da DAİŞ, El-Kaide ve El-Nusra gibi devlet dışı örgütlere dayanarak, ya da bu örgütlerden ÖSO gibi devşirme yeni yapılar oluşturarak kirli savaşını uluslararası hukuktan kaçırmaya bakmaktadır. Bu örgütleri yedeklemekle kalmayan Türk Devleti, Başûr’da Kürt’e karşı Kürt’ü kullanmaktadır. Bu sayede karadan alanı kuşatma, lojistik yolları tutma, denetim ve kontrol olanağı bulmaktadır. Tarih boyunca Kürt kırımında Kürt’ü kullanarak Kürt uluslaşmasının önüne geçen, Kürtler arası çelişkiyi körükleyen Türkçü devletçi gelenek, bir kez daha aynı oyunla ağır bedellerle elde edilen kazanımları ortadan kaldırmaya çalışmaktadır.

Erdoğan şahsında mutlak otoriteye dayalı faşist sistem, Kürdistan karşısında yek vücuttur. İçerde faşizmi, dışarıda ise savaşı topluma dayatmakla kalmıyor, siyasal parti ve aktörleri arkasında hizalıyor, herkesi ırkçı, işgalci ve soykırımcı zihniyetine yedekliyor. Kürt Siyasal Hareketinin ülkede, bölgede ve uluslararası düzeyde kazandığı yüksek meşruiyeti gölgelemeye bakmakta, Kürtler statü sahibi olmasın diye Kürtlere ve Kürdistan’a karşı fiziki, sosyal, kültürel soykırımı yürütmektedir. 7 Haziran 2015 Seçimlerini yok hükmünde sayıp çöktürme planını devreye koyan, şehir savaşlarına; “İkinci Kurtuluş Savaşı” diyen sömürgeci devlet, Bakur Kurdistan’ını ikinci kez ilhak etmek; Rojava ve Başûr’u da işgal etmek istiyor. Bölgesel olduğu kadar, uluslararası da bir sorun olan Kürt sorununu asayiş sorununa indirgeyerek, yüzyıldır katliam ve soykırımla üstesinden gelemediği Kürt’e topyekûn savaşla soykırımı dayatmaktadır.

Katliamcı ve soykırımcı bu zihniyete karşı demokratik mücadelede en temel aktör olan HDP’yi kriminalize ediyor, on binleri siyasi tutsak kılarak, on binleri zoraki göçerterek kolunu kanadını kırmaya çalıştığı HDP üzerinden demokratik siyaseti tasfiye etmeye çalışıyor. Direniş odaklarına, basına, siyasetçilere, hukukçulara, aydın ve sanatçılara dönük siyasi soykırım operasyonu düzenliyor, Kürt’ü ve Kürt Siyasal Hareketini yalnızlaştırmaya, dayanışma içinde olanları terörize ediyor.

Bu koşullarda toplum dinamikleri ‘yasal’ olanı aşmalı, evrensel hukuk değerleri esasıyla meşruiyeti esas almalıdırlar. Sınırları, yasası ve kapsamı kendisi tarafından belirlenmiş belirsiz bir seçime bel bağlamak yerine, bugünden yarına ertelenmeksizin toplum sokak sokak, mahalle mahalle, kente kent örgütlenmelidir. Çünkü karşımızda kendi Anayasasını ve yasalarını çiğneyen, Kürt’e ve muhalif olana düşman hukukunu uygulayan faşist bir rejim var. Bu rejim; parti eş genel başkanlarını, milletvekillerini, Belediye başkanlarını, on binlerce partiliyi, gazeteci, akademisyen, avukat, sivil toplum temsilcisi ve insan haklarından yana milyonlarca insanı kriminalize ederek denetime tabii tutmuş, gözaltındayken bile aleni işkence yapmaktadır. Parlamenter sistem lav edilmiş, yasama, yürütme ve yargı tek elde toplanmış, sendikalar, sivil toplum örgütleri ya kapatılmış, ya da biata zorlanılmaktadır. Şark Islahat Planı gereğince Kürdistan belediyelerine sömürge valileri atanmış, Belediye eş başkanları görevden alan, onlarca yıl cezalara çarpıtan, Kürt Dili ve Kültürünü yasaklayan. Kürt’ün iradesine el koyan bu iktidarın yeniden çözüm süreci başlatacağı manipülasyonu ile mevcut sistemden kopuşu yaşayanlarda rıza üretme aymazlığını da elden bırakmıyorlar.

Medya Savunma Alanlarını, Şengal ve Mahmur Kampını bombalıyor, Efrîn, Girê Sipî ve Serêkaniyê işgaline Başûr’uda ekleyerek hegemonyasını Misakı Milli sınırım dediği Musul ve Kerkük’ e yaymak istiyor. İşgalinde sınır tanımayan bu faşist ırkçı zihniyet, direnen gerillaya karşı savaş ve insanlık suçu olan kimyasal silahları kullanmakta, sivilleri bombalamakta, halkımızın yaşam alanlarını yaşanmaz kılmaktadır. Kirli olduğu kadar vahşi olan bu işgalci ve soykırımcı savaşa karşı BM, Avrupa Konseyi başta olmak üzere hiç kimse ses çıkarmıyor, meşru talep sahibi Kürt’ü hiç kimse görmüyor, duymuyor. Aksine meşru ve haklı mücadeleyi terörize eden bu işgalci, soykırımcı zihniyete arka çıkmaktan da geri durmuyorlar. 

Efrîn’den Iran sınırına kadar 1.100 km boyunca 30-40 km derinliğe inerek işgal etmek istiyor. Hem Federe Devlet’ ini, hem de bölgeyi istikrarsızlaştırarak Kürt statüsünü tümden kaldırmak istiyor. Türkiye, BM, NATO ve Avrupa Konseyi üyesi, AB’ ın aday ülkesi olmanın avantajları yanı sıra, sömürgeci devletlerin destekleri ve Kürtlerin birlik olmamaları, parça, parti, aşiret ve aile çıkarı hasiyeti ile hareket ediyor olmalarını fırsata dönüştürerek Kürdistan davasını bitirmek istiyor.

Tüm bunlardan hareketle faşizmin iktidarda olduğu, sömürgeci devletin soykırımı yaşatmak istediği gerçeğinin bilinci ile hareket etmek zorundayız. Bu temelde de kendimiz ve çeperimizle yetinemeyiz. Daha geniş toplum kesimleri ile  demokrasi cephesinin örgütlü mücadelesinin iradi gücü açığa çıkarmak durumundayız.  Ezilenler, yoksullar, inanç sahipleri, emekçiler, ekolojistler, gençler, kadınlar başta olmak üzere toplum dinamikleri ile ortak mücadele hattını örme çalışması elzemdir. Etki tepki esasıyla hareket etmek yerine, siyasal öncü olmanın bilinci ile sürece yaklaşmalı, sürecin tesadüfi, rastgele, kimi duyguların tatmini için yaşanmadığı bilinci ile hareket etmek oldukça önemli olmaktadır.

Faşizm; kendinden olmayanları ortadan kaldıran, kontrol edemediği toplum dinamiklerine biati dayatan, toplumu öncüsüz, savunmasız bırakan rejimin adıdır. O halde Türkiye’ de toplumun sivil örgütlü güçlerini, ezilen, sömürülen yoksul toplum kesimlerini kapsayan demokrasi cephesini örgütlenmek hayati önemde konu olmaktadır. Bununa paralel Avrupa’da dört parça Kürdistan’dan milyonlarca Kürt’ü işgale, faşizme ve tecrite karşı ayağa kaldırabilmeliyiz. Faşist, işgalcı ve sömürgeci devleti deşifre eden, teşhir eden propaganda çalışmalarını yürütmeli, sokaklarda, alanlarda ve kentlerde direnişi örgütlemeliyiz. Yerimizde oturup beklersek faşizm kendiliğinden yıkılmaz, sömürgeci, soykırımcı zihniyet kendiliğinden ortadan kalkmaz. O halde direnmenin ve direnişi örgütlemenin meşru olduğu bilinci ve duyarlılığıyla sürece yaklaşmalı, 25 Haziran’ da sel olup Düsseldorf’ a akmalıyız.

paylaş

   

Yeni Özgür Politika

© Copyright 2024 Yeni Özgür Politika | Tüm Hakları Saklıdır.