Kapitalist Modernitenin korkulu rüyası: Demokrasi

Demir ÇELİK yazdı —

  • Demokratik Özerklik siyasal projesi ile toplumun çoklu kimliğini ve kültürünü esas alan Kürt siyasal hareketini ‘terörist' diye itibarsızlaştıran kapitalist modernite, ehlileştirilmiş DAİŞ, El-Kaide ve Taliban'ı ‘demokrasi' sosu olarak biz ezilenlere dayatıyor. 

Bölgesel ve küresel düzeydeki gelişmeler, baş döndürücü hızla devam ediyor. Bir yandan emperyalist sistemin sınır tanımayan hegemonik yayılmacılığı, diğer yandan ulus devletlerin bu yayılmacılıkta pay kapma savaşları ile bu her iki devletçi sisteme karşı, devletsiz halklarla, iktidar dışı kalmış toplum dinamiklerinin mücadelesi günümüzün temel çelişkileri olarak kendisini dışa vuruyor.

Birinci Dünya Savaşı öncesinde başlayan, savaş sonrasında giderek yaygınlaşan ulus devletleşme süreci, yeni bir evreye doğru hızla yol alırken, devletsiz halklarda, açığa çıkan çelişki ve fırsatlardan, kendilerine yol aralamaya bakıyor.

Yüz yıl öncesinde, emperyalizmin ihtiyaç duyduğu ileri karakollara, bugün yeni biçim verme arayışının neden olduğu Üçüncü Dünya Savaşı, Kuzey Afrika- Ortadoğu, Güney Kafkasya ve Uzak Doğu başta olmak üzere dünyanın birçok bölgesinde devam etmektedir.

Emperyalistlerin doğrudan karşı karşıya gelmedikleri, bunun yerine bölgesel güçleri ve daha çokta vekalet savaşçılarını kullandıkları bu savaşta, her gün yeni dengeler, yeni ittifaklar ve yeni sorunlar gündemi işgal ediyor.

İnsanlık endüstriyalizmin neden olduğu salgın hastalıklar ve doğal felaketlerle baş etmeye çalışırken, emperyalizm yeni iktidar savaşları ile geleceğimizi ipotek altına almak için her tür yol ve yöntemi kullanmakta hiçbir beis görmüyor.

ABD emperyalizminin, Sovyet sistemine karşı elli yıldır örgütlediği radikal İslami hareketler üzerinden yürüttüğü vekalet savaşları, en son Afganistan’da yeni bir evreye sıçramış bulunmaktadır.

Pakistan başta olmak üzere bölgesel güçlerin de taraf olduğu ve destekledikleri Taliban hareketi, yakın zamanda iktidara taşınmış, uluslararası güçlerce kendisine kazandırılacak meşruiyeti elde etmek için şirin görünmeye bakıyor.

Bu yaz başına kadar, düşman diyerek savaş içinde oldukları Taliban, ABD ve NATO'nun alanı boşaltması ve Taliban'a yol vermeleri sonucu kısa sürede savaşmadan, Afganistan’da iktidara taşındı.

Kimilerine göre ılımlı İslam, kimilerine göre radikal İslam diye pazarlanan Taliban, emperyalizmin iktidar dışı kalmış halkalara ve inançlara rol model olarak sahaya süreceği anlaşılıyor. 

Emperyalist sistemin kâr, iktidar ve sermaye sarmalının ileri karakolları olan ulus devletlerin birçoğunun diktatöryal rejimlere dönüşmesi, yeni ve karmaşık sorun yumağının yaşanmasına neden olmuştu.

Sovyet sistemini askeri, diplomatik kuşatmaya alan emperyalist sistem, Sovyet sistemi uluslararası ölçekte toplum dinamiklerine umut olmasın diye sistem içi çözüm parametrelerini gündemleştirmek zorunda kalmıştı.

Bu nedenle küresel boyutta yerellik, yerindenlik ve yerel demokrasi söylemini uzun zaman dilimi boyunca gündemde tutmak zorunda kalmıştı.

AB Yerel Yönetimler Özerklik Şartı üye ülkelerce imza altına alınmış, başta Avrupa olmak üzere dünyada bölgesel ve yerel özerklikler yaygınlık kazanmaya başlamıştı.

Son elli yılda statüsüz halklar, iktidar dışı kalmış toplum dinamikleri ve dinleşmemiş inançlar için yerel ve bölgesel özerklikler, mutlak iktidarlara karşı temel güvence niteliğindeydi.

Ancak son yirmi yılda, bu umut yerini kaygıya, korkuya ve karamsarlığa bıraktı. Son on beş yılda dünya genelinde yaşanan sağ popülist ve faşist iktidarlar yaşanan korkuyu ve karamsarlığı daha da pekiştirdi. Dünya genelinde yerelleşme taleplerine karşın, merkezileşme olanca yaygınlığı ile yaşanıyor.

Aşırı merkezileşme, toplumun siyasal, sosyal, kültürel, dilsel, kimliksel ve inançsal sorunlarını çözmek yerine, daha da kangrenleşmesine neden oluyor. Toplum dinamiklerinin, kendi seçeneklerini sunamadıkları, ete kemiğe büründüremedikleri bu süreç, ABD'nin ‘kaos yarat, kaosu yönet' stratejisi için büyük fırsat olmuştur.

Çözümsüzlük girdabında debelenen emperyalist- kapitalist sistem, ABD'nın bu stratejisi ile sürekli savaş halini yaşamak durumunda kalmıştır. Bu da halkların ve inançların geleceği ile oynamak, doğamızı talan etmek, özgürlüklerimizi gasp etmek ve umut diye karanlığı ve çözümsüzlüğü pazarlamak demek olacaktır.
Sovyet Sistemi umut olmasın diye kuşatma altına almayı kendisine görev bilen emperyalizm, şimdi de demokratik konfederalizmi ve demokratik ulusu savunan Kürt özgürlük hareketini kuşatma altına almayı, uluslararası komplo ve mutlak tecriti sürdürmeyi kendisine görev biliyor.

Demokratik Özerklik siyasal projesi ile toplumun çoklu kimliğini ve çoklu kültürünü esas alan, farklılıkların bir arada çokluk içinde birliğini savunan Kürt siyasal hareketini ‘terörist' diye itibarsızlaştıran kapitalist modernite, ehlileştirilmiş DAİŞ, El-Kaide ve Taliban'ı ‘demokrasi' sosu olarak biz ezilenlere dayatıyor.

Oyuna gelmemek, özgünlüklerimizi koruma ve geliştirme esası işleyen, parça bütün ilişkisinin demokratik konfederal sistemini ete kemiğe büründürmenin zamanıdır. 

paylaş

   

Yeni Özgür Politika

© Copyright 2024 Yeni Özgür Politika | Tüm Hakları Saklıdır.