Egemen kimlik ile anılan cumhuriyet demokratik olamaz!

Demir ÇELİK yazdı —

  • Günümüzün yükselen değeri olan demokratik ulus anlayışına göre her kimlik, her inanç, her cins ve her düşüncenin kendi özgünlüğünü koruyacağı ve geliştireceği yeni örgütlenmelere gitmek zorundayız.

Toplumun çoklu kimliğine ve çoklu kültürüne vurulan ulus devletin tekçi prangasının mağdurları birbirlerine güveneceklerine, birlikte mücadele edeceklerine, ayrıksı ve parçalı durdukları için hep beraber büyük kaybettiler.

Her kesim kendi başına yaşadığı sorunları aşmaya bakmış, ancak yalnız kalarak kaybetmiştir. Bu yalnızlık nedeni ile kıyım ve katliamlara uğramış, büyük acılar yaşamışlardır.

İnkâr, kıyım ve katliamların asıl nedeni ulus devletin kendisiyken, çözümü ve güvenliği ondan bekleme yanılgısı ile bugün de büyük sorun ve açmazlarla karşı karşıyadırlar.

Ulus devlete sahip çıkan, onun inkârcı, katliamcı ve asimilasyoncu politikalarını sürdürme amacını güden siyasi parti ve siyasetçilerinden umut ve çare beklenildi. O nedenle annelerinin ak sütü kadar helal olan hakları karşılanmadı, inkâr edildi, hukuk hiçe sayıldı, bağlayıcı uluslararası kararlar bile uygulanmadı.

Devletin inkârcı, asimilasyoncu, katliamcı ve soykırımcı zihniyeti, 2022 yılı bütçesinde de kendisini bir kez daha göstermiştir.

Her yılın ortasından itibaren sonraki yılın bütçe hazırlık çalışmaları başlar. Ekim ayında ilgili komisyonlarda siyasi parti temsilcilerinin göstermelik eleştiri ve katkıları alınır, meclis genel kuruluna taşınır, meclis onayı alınarak meşruiyet kazandırılır.

Bütün bu süreçler katılımcılıktan uzak, topluma ve toplum dinamiklerine rağmen yürütülür. Bütçe hazırlık çalışmalarına toplum ve toplum dinamikleri dahil edilmez. Meslek odalarından göstermelik raporlar istenir, ancak bu raporlarda dikkate alınmaz.

Çünkü tek devlet, tek dil, tek kimlik, tek din, tek bayrak ve tek ulus esası ile soruna yaklaşılmaktadır. Hazırlanan ve meclis onayından geçirilen bütçe; bu tekçi, katı merkeziyetçi, inkârcı ve katliamcı ulus devleti toplumdan ve toplum kesimlerinden korumak ve kollama amacına hizmet eder.

Bütçe Asıl olarak sömürge Kürdistan’ı zapt u rapt altında tutabilmenin mali kaynaklarını oluşturma amacıyla hazırlanır. Toplanan vergiler, elde edilen gelirler, kesilen cezalar, ithalat ve ihracat girdilerinin toplamı olan bütçe, Türk ulus devletinin tarihi boyunca savaş bütçesi işlevi görmüştür hep.

Toplumun sağlık, ekonomi, hukuk, eğitim, kültür-sanat ihtiyaçlarını karşılama amacıyla hazırlanmaz. Kürdistan’ı sömürge statüsünde tutabilmenin askeri, dini, bürokratik ihtiyaçlar bütçenin %80’ nını oluşturur.

Askeri operasyonlar, kamu harcamaları ve Diyanet İşleri Başkanlığı, bütçenin tamamına yakın kısmını harcama hakkına sahiptir.

Milyonlarca insanın açlık, yoksulluk ve sefalet içinde yaşıyor olması, anadilinde eğitim ve sağlık hizmetlerini almıyor olması, inancını ve ibadetini anadilinde özgürce yapamıyor olması devletin ve iktidarların umurunda bile olmaz. Ne toplumun sağlığını, mutluluğunu, ne huzurunu ve güvenliğini düşünmezler.

Güvenlik adına yapılanlar irade kırma, teslim alma, korkutma, yıldırma ve biata zorlama, bu da olmazsa katliamdan geçirmedir. Devletin ve iktidarların uygulamaları, toplumun güvenliğine değil, olsa olsa güvensizliğine, siyasi ve toplumsal istikrarsızlığına neden olur. Kürt’ün Alevi’nin, Êzîdî’nin, Ermeni’nin, Rum’un Süryani-Asuri’nin, kadın ve muhalifin zaten adı olmadığından, ihtiyaçlarına da yok hükmünde yaklaşılmıştır.

Anayasaya vatandaşlık bağı ile bağlı olan herkesi Türk, herkesi Sünni İslam diye tarifledikleri için hiç kimse ihtiyacını talep etmeyecek, yerli ve milli hükümetler yerine getirinceye kadar susacak ve sırasını bekleyecektir.

Çoğu zaman sıra bekleme anı taleplerin karşılanması ile değil, ortadan kaldırılmayla sonuçlanır. Milli eğitim müfredatı kapsamında herkes Türkçe öğrenme, Türkçe konuşma hakkına sahiptir. Ana dilini öğrenmek istiyorsa, asimile edilmemişse eğer, evinde annesi ile konuşma ‘özgürlüğüne’ sahiptir. Bu da onun için yeterlidir denilmektedir.

Bütçe savaşı sürdürmenin, inkârcı, sömürgeci ve soykırımcı zihniyeti devam ettirmenin bütçesi olduğundan hak, adalet, özgürlük, doğa ve ekolojik duyarlılığı esas almaz. Kadın kırımı, siyasi kırımı, toplumsal ve ekolojik kırımı yürütmenin mali kaynaklarının toplamı olan bütçe bu anlamda meşru değildir.

Türkiye’ de yaşayan farklı halkların dilleri, kültürleri ve kimlikleri yasak iken, farklı inançların ibadet, inanç değerleri ve kültürleri yasak iken bu bütçe meşru olamaz. Aksine inkârı, asimilasyonu, katliamı ve soykırımı sürdürme amacına hizmet ettiği için gayri meşrudur. Toplumun yararına değil, ırkçı, faşist azınlığın mutluluğuna hizmet eder.

Bu nedenle toplumun ötekileri olan ezilenleri, emekçileri ve yoksulları; Kürtler, Aleviler, Êzîdîler, Ermeniler, Rumlar, Asuri- Süryaniler olarak yeni bir yol bulmak zorundayız.

Özgür yaşam özlemi duyanlar, çokluk içinde birliği yaşamak isteyenler, yaşananları kader görmeyenler birbirine güvenmeli, birlikte hareket etmelidirler.

Günümüzün yükselen değeri olan demokratik ulus anlayışına göre her kimlik, her inanç, her cins ve her düşüncenin kendi özgünlüğünü koruyacağı ve geliştireceği yeni örgütlenmelere gitmek zorundayız.

“Yol Bir Sürek Bin bir” düsturu tam da demokratik ulusu ifade etmektedir. Alevilerin bu tarihsel hakikati bugün Rojava’da siyasal sisteme dönüşmüştür. Kapitalist devletçi sisteme, faşizme, baskıya, zulme, inkâr ve asimilasyona karşı demokrasi ve haklar mücadelesi en çok Alevi inancının hakikatı ile örtüşen hakikat olmaktadır.

Dili, kimliği, rengi, cinsiyeti ve düşüncesi ne olursa olsun herkesi bir bilen ve zalime karşı mazlumdan yana olan Aleviler, birlikte mücadelede örgütlendikleri oranda başarının en temel dinamiği olurlar.

Alevi üst kimliğinde sağlanan bu birlik iradesini toplumun öteki kesimleri ile ortaklaştığımızda demokratik cumhuriyeti birlikte var edebiliriz. Bu sayede bize çok görülen çokluk içinde birliği, özgür yaşamı hep beraber ete kemiğe büründürmüş oluruz.  

paylaş

   

Yeni Özgür Politika

© Copyright 2024 Yeni Özgür Politika | Tüm Hakları Saklıdır.