Yalan-yangın-katliam

Ahmet TURHALLI yazdı —

  • Türk devlet yönetimi yalan üzere inşa edildiği içindir ki, bütün kötülükler onlardan tezahür eder. Yalancılar her tarafı yangın yerine çevirdiler. Bu doğurgan kötü ahlak bertaraf edilmeden, huzuru, barışı ve hakkı bulabilmek zordur.

HAFIZ AHMET TURHALLI

Bir devlet düşünün kökleri yalan üzerine inşa edilsin. Bir devlet düşünün toplumunu yalancılıkta başarılı kılmak için, ilmiyesini yalan üzerine yapsın. Bir yönetim düşünün, toplum içerisinde kariyerini yalancılıklarından ötürü elde etsin. Bir devlet düşünün dini inancını yalan ve aldatma üzere ikame etsin. Bir devlet düşünün, mayası ve hamuru yalanla tutsun. Bir devlet düşünün, çocuklarına her sabah okullarda yalan yemin ettirsin. apılandırsın. Ve bir toplum düşünün yalancılarını kutsasın.

Türk devletinin yönetimi yalan üzere inşa edilmiştir. Ne yazık ki sadece devleti yönetenler yalancı değil, Türk devleti toplumun kahır ekseriyetini de yalancı yetiştirmeyi başarmıştır. Turancılık, Kemalizm, Türk ırkçılığı ve Türk İslam sentezi bu yalancılığın ideolojisi ve fikriyatıdır. Bu ideolojiye öncülük edenlerin hemen hepsi devşirmedir. Kendi kökleri ve kültürel yapısı üzere değil, başka bir kökenden olduğu halde kendisini Türk olarak görmektedir. Toplumun parçacıkları olarak, şahsiyetler yalancılık üzere inşa edilmiştir.

Vaizi, müftüsü, imamı, şeyhi, öğretmeni, askeri, memuru, işçisi, polisi, gazetecisi, siyasetçisi ve hatta mafyasının da ekseriyeti sahte ve yalancıdır. Bu rejimin okulların da tarih, dinler, siyaset bir bütün olarak yalan ve talan olarak öğretilir. Bazılarımızın aklına şu soru gelebilir, nerden çıktı bu kadar yalancı, maneviyat ve ahlak yoksunu? Bir Kültür düşünün, varlığı sadece yalan ve talanla oluşsun, bunun insanlığa yıkım dışında getirebileceği bir şeyler olabilir mi? Pek tabi ki yalancılardan, ıslah, huzur ve refah beklemek imkansızdır ve şimdi bizler imkansızı bekliyoruz. Bunu değiştirmek hepimizin en acil görevi olmalıdır.

Yalan kelimesinin Arapça karşılığı olan kezib (kizb) eski sözlüklerde “doğruluğun (sıdk) karşıtı, bir konuda gerçeğe aykırı haber veya bilgi vermektir.

Kezib kelimesi âyet ve hadislerle diğer İslâmî kaynaklarda “gerçeğe aykırı konuşmak” anlamında masdar, “gerçeğe uygun olmayan söz, haber” anlamında isim olarak kullanılır.

Kur’ân-ı Kerîm’de kezib ve türevleri 280 yerde geçmektedir ve bunların çoğu “bir şeyi yalana nisbet etmek” anlamında tekzîb masdarından türeyen fiil ve isimlerdir. Bir ayette gerçeği konuşana dürüst (sâdık), gerçek dışı konuşana yalancı (kâzib) denilmiştir (el-Mü’min 40/28).

Hadislerde de kezib ve türevleri sıkça geçmektedir. Bazı hadis mecmualarında bu konuya dair özel başlıklar vardır. Hz Muhammed sav,“Sizi yalan söylemekten menederim; çünkü yalan söylemek günaha, günah da cehenneme götürür. Kişi yalan söyleye söyleye nihayet Allah katında kezzâb diye yazılır” (Müsned, I, 3, 5, 384, 410, 424; Buhârî, “Edeb”, 69; Müslim, “Birr”, 102-105).

Cehennem ateş olarak bilinir. Bu yalancı yönetim ve onların yardakçıları, yönettikleri her yeri ateşe verdiler/vermekteler. Kürdistan ve Anadolu yu cehenneme çevirdiler, ama bunu dış Mihraklara yada Kürt Ulusal mücadelesine yıkmaya çalışırlar. Bunu Sakallıları ve cübbelileri tekrarlar durarlar.

İslâm ahlâk felsefesinin kaynakları arasında yer alan eṭ-Ṭıbbü’r-rûḥânî adlı eserinde yalan söylemenin arkasındaki psikolojik sebepleri ve doğuracağı sakıncaları inceleyen Ebû Bekir er-Râzî’ye göre, yalanın asıl sebebi kibir duygusu ve yönetme tutkusudur der.

Türk Irkçılığı kendilerini üstün ve yönetici olarak görür. Yönetme tutkuları onları baştan çıkarmıştır. Bu tutkuları onları sekiz Milyar İnsanlık içerisinde yalan konuşmada zirveye taşımıştır.

Hitler, Mussolini ve Saddam da yalanın yaygınlığı ve etkisi ile, toplumlarına, doğaya ve İnsanlığa yıkım bıraktılar. Yalan ve aldatmalar ağır sonuçlar doğurur. Yalan ve yalancılık her devirde insanlığın büyük ahlâk problemlerine ve yıkıcı etkiler bırakmıştır. Yalan bütün dinlerde ve ahlâk öğretilerinde kötü, çirkin ve günah sayılmış, İslâm kültüründe de bu alanda geniş bir literatür oluşmuştur.

İslâm’ın büyük günah kabul edip yasakladığı yalanın fıkıhta (Hukukta) ayrıca hukukî ve cezai sonuçları da detaylandırılmıştır. Yalan yere yemin ederek bir kimsenin hakkının zayi olmasına yol açan kişi âhirette Allah’ın gazabıyla karşılaşacağı gibi (Buhârî, “Eymân”, 17; Müslim, “Îmân”, 218-224) dünyada da verdiği bu zararı tazminle sorumludur. Büyük günahlardan sayılan yalancı şahitlik neticesinde (Buhârî, “Diyât”, 2; İbn Mâce, “Aḥkâm”, 32) ilgili kişilerin uğradığı zarar yalancı şahide tazmin ettirilir, ayrıca o kimse mahkemece tâzirle cezalandırılır. Mâlikîler’e göre ebediyen, fakihlerin çoğunluğuna göre ise tövbe edip kendini ıslah ettiği kanaati yerleşinceye kadar şahitliği kabul edilmez.

Yalan İslam hukukunda cezai müeyyide ye tabi tutulur.

‘Allah’ın laneti yalancıların üzerine olsun.’ diyelim.” (3/Âl-i İmran 61)
Bunun için Rasulûllah (S.A.V) "Yalan bütün kötülüklerin anasıdır" buyurmuşlardır.
Anlaşılıyor ki, fert açısından da, toplum açısından da büyük felâketlerin anası; yalandır.

Mümin her hataya düşebilir, ama hainlik yapmaz ve yalan söyleyemez. (Bezzar)

Türk devlet yönetimi yalan üzere inşa edildiği içindir ki, bütün kötülükler onlardan tezahür eder. Yalancılar her tarafı yangın yerine çevirdiler, bu yangın birçok kesimi ve tarafı yakacaktır. Yalan kötülüklerin ansıdır, katliam, yakma, hırsızlık ve talan yalan anneden doğan evlatlardır.

Bu doğurgan kötü ahlak bertaraf edilmeden, huzuru, barışı ve hakkı bulabilmek zordur. Konya’da kadın çocuk katledenler de yalancıların ta kendileridir. Katletme ve yakma olayları siyasetçi, gazeteci ve cübbelilerin, yalanlarının neticesidir.

Peygamber yalan konuşan ehli iman değildir demiş. Ama bu yalancılar Müslüman görüntüsü vermeye devam etmekteler.

paylaş

   

Yeni Özgür Politika

© Copyright 2024 Yeni Özgür Politika | Tüm Hakları Saklıdır.