Başka bir yol mümkündür!

Demir ÇELİK yazdı —

  • 'Kardeşim’ dediği Kürt’ü Şeyh Said, Ağrı, Zilan’da soykırımdan geçiren bu zihniyet, bugün Kürt haklarını hatırlatanları, talep edenleri itibarsızlaştırıp, kriminalize etmekle kalmıyor, katletmeye devam ediyor.

İttihat ve Terakki zihniyetinin birinci dünya savaşı koşullarında, Müslüman olmayan halkların soykırımında Kürtlere ihtiyacı vardı. Kürtler hem bölgede yaygınca yaşayan bir halktı, hem de ağırlıklı kısmı Müslüman bir halktı. İttihat ve Terakki zihniyeti, gayri Müslim halkların soykırımla ortadan kaldırılmasında, Kürtlerin dini hassasiyetinden azami fayda sağlamaya bakmıştır.

Êzidî, Ermeni, Keldanî, Süryani ve Pontus Rum halkına birinci dünya savaşının defacto koşullarında soykırımı dayatan Türkçü zihniyet, birinci dünya savaşı sonrasında Kürtlere yönelmek ister. Ancak uluslararası konjonktürü dikkate alması gerektiğinin bilinci ile hareket eder. İşi hem yavaştan alır, hem de ciddi düzeyde hazırlık içinde olur. Çünkü 1917 Ekim Devrimi ile işçi sınıfı, sömürge halklar ve ezilen toplum kesimleri ayağa kalkmış, mücadele içindeydi. Lenin'in ‘Ulusların Kaderlerini Tayin Hakkı’ halklara umut olmuştu. Benzeri bir gelişme kapitalist devletçi sistemde de yaşanmaktaydı. Ocak 1918’de ABD Başkanı Wilson 14 Maddelik İlke’yi yeni dünya düzeni diye deklere eder. Birinci dünya savaşı sonrasında oluşan iki bloklu dünyanın her iki blokunun da ulusların kendi kaderlerini belirleme hakkına vurgu yapması, bir yandan ezilen sömürge halklara umut olurken, diğer yandan da devletli sistemin bu hakka uygun kendisini yeniden dizayn etmesi ihtiyacına yol açar.                                                                                   

Türk ulus devleti de bu amaca uygun olarak 1921 Anayasasında Özerk Kürdistan'a yer verir. Kemalist devlet, hem Kürtleri yedeklemek ve ulus devlet inşasında yeni bir cephe açmamak, hem de bu yeni uluslararası duruma uygun olarak kendisini uyarlıyormuş gibi görünmek ister.

Halklara ve inançlara pragmatistçe yaklaşan Kemalizm, 1920-1921’de Koçgiri’ de Kürt Alevi soykırımına soyunduğunda Paris Konferansı’ na katılan Kürt Heyetinin tüm Kürtleri temsil etmediklerini dile getiren telgraflar örgütleyerek süreci manipüle eder. Koçgiri’ de asi ve eşkıyanın meşru hükümete baş kaldırdığı propagandasını yaparak Kürt Alevi soykırımını gerçekleştirir. Daha sonra Ağustos 1920’de imzalanan Sevr Antlaşmasının Kürtlere tanıdığı haklardan hareketle onu yok hükmünde gören Türk devleti, Kürtlerin parçalı duruşundan azami fayda sağlamaya bakar. Aşiretlere, ailelere, din ve mezheplere ayrılmış Kürtleri birbirlerine karşı kullanmaya, kendisine biat etmeyen, itiraz eden kesime karşı diğer Kürt kesimlerini kendisine yedekleyerek mutlak iktidarını sürdürmeye bakar.                                               

23 Temmuz 1923’te Lozan Antlaşmasını imzalayarak, Sevr paranoyasından kurtulan Türk devleti, 1921 Anayasasını kaldırır. 29 Ekim’de bugünkü tekçi, inkarcı ve katliamcı cumhuriyeti ilan eder. Nisan 1924 Anayasası ile herkese Türk, herkese İslam olmayı dayatır. 4 Mart 1925’ te Takrir-i Sükun kanununu çıkararak Kürtleri Türkleştirmeyi kanuna bağlar. 24 Eylül 1925’te Şark Islahat Planı ile Kürdistan davasını ortadan kaldırmanın değişen hükümetlere rağmen değişmeyen uygulamalarını devreye koyar. 30 Kasım 1925'te Tekke ve Zaviyelerin kapatılması kanunu ile Alevilerin haklarını gasp eder. Ocaklarını kapatır. Pîrlerin taliplerini ziyaretlerini engeller, cem ve civatlarını yasaklar. Türk ve Müslüman olmayan halklara köle kalma ve kendi aslı kimliklerinden kaçmaları halinde yaşam hakkı tanır.                                                                 

İslam’ı devlet dinine dönüştürerek, 3 Mart 1924’te Diyanet İşleri Başkanlığı’nı kurar. Yetinmez; “Vatandaşlık bağı ile bağlı herkes Türk ve İslam’dır” dediği Anayasa maddesine rağmen laik olduğu iddiasından asla vaz geçmez. Başta Aleviler olmak üzere, farklı din ve inançlardan toplum kesimlerini, bu sahte laik söylemi sayesinde kendisine bağlar, sistem içileştirir. Bu sayede Alevilerin önemli bir kısmını CHP üzerinden sisteme yedeklemeyi başarır.

Koçgiri, Dersim, Maraş, Çorum, Sivas ve Gazi katliamları olduğunda ‘laik cumhuriyetin laik hükümetleri’ iş başındaydı. Katliama uğrayanlar ise seküler yaşamı savunan Alevilerdi. Başka bir başarı öyküsünü, ’Müslüman kardeşim’ diyerek Kürt Müslümanları kendisine bağlayarak gösterir. ’Kardeşim’ dediği Kürt’ü Şeyh Said, Ağrı, Zilan’da soykırımdan geçiren bu zihniyet, bugün Kürt haklarını hatırlatanları, talep edenleri itibarsızlaştırıp, kriminalize etmekle kalmıyor, katletmeye devam ediyor.                         

Dili yasak, kimliği yasak, kültürü yasak, Kürt Müslüman kardeşinin seçme ve seçilme hakkı gasp edilmiş, iradesine el konularak kayyum atanmış, demokratik siyaset yürüten eş başkanları, milletvekilleri, binlerce yöneticisi ya hukuksuzca tutuklu, onlarca yıl cezaya çarptırılmış, ya da on binlercesi sürgündedir. Ülkesi işgal altında, dağları, ormanları ve köyleri her gün yakılıp yıkılıyor, buna rağmen “Bijî Serok Erdoğan” diyebiliyor.

Şairin dediği gibi “dilim varmıyor demeye, ama suçun çoğu senin kardeşim.” 

Arapça, Farsça, Kürtçe, Fransızca, Almanca ve İngilizce’ den kelime ve kavramlardan Türk Dili’ini yaratan tekçi zihniyet adımızı, dağlarımızı, ova ve nehirlerimizi, köy, kasaba ve kentlerimizin ismini değiştirip Türkleştirmekle kalmıyor, ruhumuzu karartıyor. Türk gibi düşünmemizi, Türk gibi yaşamamızı bize dayatan bu zihniyet sahiplerinden birine güvenmek yerine, birbirimize güvenip, birbirimizi sevdiğimizde karanlıkları aydınlığa çevirmiş oluruz… 

paylaş

   

Yeni Özgür Politika

© Copyright 2024 Yeni Özgür Politika | Tüm Hakları Saklıdır.