İktidarlaşmaya karşı ortak yaşam
Demir ÇELİK yazdı —
- İnancımızın tarihsel misyonu ve inancın evrensel değerleri tam da bu dönemin hakikati olmaktadır. O nedenle şimdi diline, rengine, kimliğine, cinsine, düşüncesine ve dinine bakmaksızın mazlum ve mağdurların hak mücadelesini büyütmenin zamanıdır.
- 12 Eylül askeri faşist darbesi ile toplumsal, siyasal ve kültürel aydınlanma hareketleri büyük oranda darbelenirken, sahte seküler Kemalist zihniyet ile Siyasal İslam’ın yolu kesişir. Bu sayede, o dönem esen liberalizm rüzgarını arkasına alan İktidar İslam, bugünün muhafazakâr sağcı toplumu örme olanakları bulur.
Kentleşme süreci ile birlikte daha çok politize olan, otantik inanç değerlerine her geçen gün yabancılaşan Aleviler ise 1980 darbesinde en çok başkalaşımı yaşarlar. Alevilere yönelik şiddet ve tutuklamaların yaşanması, sivil toplum örgütleri ve derneklerinin kapatılması, basın yayın faaliyetlerinin uzun süre kesintiye uğraması sonucu, sosyal alanda Alevilerin varlıklarını sürdürmelerinin koşulları iyice daraltılır. Ulus devlet inşa sürecinde dağıtılan ve parçalanan Ocax sistemi ile inancını yaşayamayan Alevilerin, iletişim ve bilgilenme araçları da ellerinden alınınca içe kapanma, büzüşme had safhada yaşanıyorken, Alevilere dayatılan Türkçü- Sünni İslam’a karşı toplumda nitelikli bir muhalefet gelişemez. Çünkü topluma öncülük yapması beklenen sol hareketler ağır darbelenmiş, örgütlü yapıları dağıtılmıştı. Öncü kadroları idam edilmiş, önemli oranda kadroları ya cezaevinde ya da sürgündeydi. Darbelenen, dağıtılan örgütlü yapılarından yoksun kalan dışardakiler ise cem evlerini güvenli liman görüp örgütlenmeye çalışıyorlardı.
Kutsal mekanlarından koparılıp kent varoşlarına sürülen Aleviler, dışarıdan devletin Türkçü- Sünni İslam çizgisinin, içeriden de kaba materyalist anlayışın kuşatıcılığında giderek tarihsel hakikatine yabancılaşıyordu. Kırsalda Ocax sistemi, aşiret konfederasyonu ve jiyar û diyarlarıyla otantik inanç değerlerini güncelleyen ve sonraki nesillere aktaran Aleviler, kentleşme sürecinde inancı güncelleyememenin ve toplumsallaştıramamanın organik ilişkilerinden yoksun kalırlar. Bu nedenle cem evleri, Türk İslam sentezinin görmek istediği inançsal, sosyal ve kültürel değerler ile ritüel ve sembollerin üretildiği mekana dönüşüverir. Zaten Pîr- Talip ilişkisi dağıtılmış, aşiret konfederasyonu parçalanmış, kutsal mekanlarından koparılmıştı. Kent dinamiklerinin kuşatıcılığında artık Yol’u sürdüremez olmuşlardı. Devletin hükümranlık alanına dönüştürülen cem evlerinde tek tipleşmenin değirmeninde başkalaşım hız kesmeden devam eder. Artık Yol önderi Pîr yerine, egemenin hassasiyeti ile inanca ve inanç değerlerine yaklaşan cem evi devreye girmiş oluyordu. Pîr’in ve kadının dil, kimlik, kültür ve inanç değerlerini taşıma kutsallığı sonlandırılmış, yasal tüzük gereğince hareket etmek zorunda bırakılan cem evi yönetimlerinin kaygıları, korkuları, ikbal ve iktidar hesapları öne çıkmaya başlamıştır. Bir lokma bir hırka ile yetinen Pîr’in Yol’u sürdürme direnci kırılmış, yerine mal-mülk ve ikbal kaygısıyla hareket eden seçilmişlerin Yol’a biçim ve şekil vermenin önü açılmış oluyordu.
Son elli yıla damgasını vuran bu gelişmeler sonucu birbirinden farklı Alevi tanımlaması yapan yüzlerce farklı dernek, vakıf, cem ve kültür evleri Alevilerin devlet ve toplumla ilişkilerini belirleyen olmaya başlar. Devlet ve iktidar dışı olan Alevi inancı ve inanç değerleri, bu aracı kurumlar üzerinden, devletin yereldeki prototip örgütlenmesine dönüşürler. Bunun sonucu olarak bu mekânlarda hakikat yerine, devletin ala çıkarlarını korumakla görevli erk oluşmaya, toplum yerine asker ve sivil bürokratlar ağırlanmaya, iktidara eklemlenme yaşanmaya başlanır. Devletin kutsanmaya başlandığı bu mekânlarda, Cem ve Semah tarihsel hakikat bağlamından koparılır, zalimin önünde icra edilen müzikal şölene dönüştürülür. Tarihsel ve toplumsal hakikatinden yalıtılan inanç değerleri, böylelikle geri, ilkel, gereksiz ve kaçınılması gereken çağdışı değerler olarak yaftalanırlar. İnancın ahlaki ve politik değerleri, yerini Türk İslam sentezinin değerlerine bırakır, 'Pîr' 'Dede' olmaya, 'Talip' özgürlüğü elinden alınan, siyasal ve sosyal varlık olmanın değerlerinden uzaklaştırılan ve egemenin görmek istediği biyolojik varlık konumuna düşürülmüş olunur.
Artık Yol, taliplerinin gözünde egemen ne firavundur ne kral, ne de padişahtır. İnanç sahibi de, artık ne Mazdek’i, ne Hallac-ı Mansur’u, ne Pîr Sultan’ı, ne de dönemin hakikatçilerini Yol önderi olarak bilincine çıkaramaz olur. Tarihsel direniş çizgisinin değerleri yerine egemenin oluşturduğu yeni hafıza ve bu yeni hafızanın sembol ve değerleri baş köşeye oturmaya başlarlar. Yol önderi diye resimler ve sözler cem evi duvarlarında asılı olsa da, katliamcı, inkârcı ve asimilasyoncu ulus devletin esas alındığı başkalaşım yaşanır.
Yüz yılı bulan bu dönüştürme hamlesi, Selçuklu-Osmanlının dönüştürme ve başkalaştırma faaliyetlerinden daha acımasızca yaşanır. Emevi, Abbasi, Selçuklu ve Osmanlı fiziki katliam ve soykırımlarla Alevileri ortadan kaldırmaya çalışırken, Türk ulus devleti katliam ve fiziki soykırımların yanına kültürel soykırımı da devreye koyar. Bu sayede başta Kürt Alevileri olmak üzere, Alevilerin hafıza ve belleğini siler, yeni bellek ve hafızayı Alevilere dayatır. Yüz yıllık bu müdahaleler neticesinde, Aleviler hakikatinden, tarihinden, sosyal ve kültürel değerlerinden ve inancından her geçen gün daha da uzaklaşmaya ve yabancılaşmaya başlarlar. Bu uzaklaşma ve yabancılaşma neticesinde, Aleviler artık tarihsel direniş çizgisi gereği olarak mazlum ve mağdurların hak mücadelesinde saf tutmak yerine, zalimden medet uman, onun insafına sığınacak kadar çaresizlikler içine sürüklenirler.
Buna rağmen 14 ve 28 Mayıs seçimleri yeni toplumsal dinamiği açığa çıkarmıştır. Milliyetçi, dinci ve cinsiyetçi ulus devletin şekillendirdiği sağ muhafazakârlığa alternatif yaşam seçeneği radikal demokrasidir. Bu daha fazla muhafazakârlaşarak, daha fazla sağa kayarak değil, evrensel değerleri sahiplenerek gerçekleşecektir. Alevi inancının devlet ve iktidar dışı gerçekliği bize çözüm parametrelerini sunmanın potansiyeline sahiptir. Tekçi, inkârcı ve katliamcı devlet kodlarını savunan ve bunda ısrar edenlerin, Alevilerin temel taleplerini karşılamayacakları, bu hakları yok hükmünde görmeye devam edecekleri iyi bilinmelidir.
Bu anlamda tarihin her döneminde hak ve haktan yana olan inancımız, bu dönemin hakikat mücadelesinde saf tutabilirse değişim mümkün olabilir. İnancımızın tarihsel misyonu ve inancın evrensel değerleri tam da bu dönemin hakikati olmaktadır. O nedenle şimdi diline, rengine, kimliğine, cinsine, düşüncesine ve dinine bakmaksızın mazlum ve mağdurların hak mücadelesini büyütmenin zamanıdır.