Kıvılcımlı’yı anmak neden çok önemli

İlham BAKIR yazdı —

  • Eğer Hikmet Kıvılcımlı’nın tespitleri ışığında Kürt mücadelesi, kadın mücadelesi ve din meselesine yaklaşım gelişmiş olsaydı Türkiye sosyalist hareketinde Türkiye toplumu bugün bambaşka bir yerde olabilirdi.

Türkiye’de Kürt sorununu konusunda son derece faşizan bir tutumu her geçen gün daha da derinleştiren, tüm dünyanın gözleri önünde her türlü insani, hukuki, yasal, ahlaki, vicdani ölçüyü pervasızca gözardı eden bir tutumu gittikçe derinleştiren bir iktidar söz konusu olan. Yine kadınların büyük bir mücadele vererek ve bedel ödeyerek elde ettikleri hakları geri almaya çalışan; her gün birkaç kadının hunharca öldürüldüğü cinayetler konusunda bir önlem almadığı gibi gerek yaptıkları açıklamalarla gerek yargı yoluyla bu cinayetleri, kadın üzerindeki şiddeti meşrulaştıran bir hükümet etme biçimi mevcut iktidarın temel karakteristiklerinden birini oluşturuyor. Ve elbette Emevi İslam’ını referans alan içine bolca Türk milliyetçiliği boca edilmiş, her türlü takıyyeyi, aldatmayı, istismarı amaçlarına ulaşmada mubah gören bir din anlayışı üçüncü saç ayağını oluşturuyor hükümet etme biçiminin.

Ve aslında yukarıda söz edilen üç ayağı kullanma zihniyeti sadece bu iktidara mahsus bir davranış biçimi değil. Cumhuriyetin kuruluşunda devletin kendini üzerinde var ettiği ve egemenliğini tesis ettiği bir paradigmadır söz konusu olan. “Barbarın Tarihi, Ezilenin Dini: Hikmet Kıvılcımlı’da Tarih ve Din” adlı kitabı geçtiğimiz günlerde İletişim Yayınlarından çıkan Canan Özcan Eliaçık’ın kitabını okuyunca devletin bu paradigmasını anlamada Hikmet Kıvılcımlı’nın önemli bir referans olduğunu bir kere daha hatırlamak gerektiğini düşündüm. Önemli bir referans, çünkü Kürt meselesinde de kadın meselesinde de, dine yaklaşımında da genel olarak Türkiye sol sosyalist hareketi içerisinde bir öncü ve çağına göre hayli ileride bir duruşun sahibi.

Kıvılcımlı daha 1933 yılında yazdığı “İhtiyat Kuvvet Millet:” adlı kitabında Kürdistan’ın sömürge olduğu tespitini yapıyor, Kemalist burjuvazi ile Kürt ağalığının işbirliğine dikkat çekiyor ve Kürdistan’ın kurtuluşunun Kürt köylüsü, Kürt proletaryası ve Kürt aydınının stratejik işbirliğiyle sağlanabileceğini, Kürdistan’ın özgürleşmesinin Türk halkının yararına olduğunu savunuyor. Ermeni halkı üzerinde gerçekleştirilen soykırıma dikkat çekerek Türk aydınının bu konudaki genel tutum ve refleksinin tersi bir tutum ortaya koyuyor. Kemalist ideoloji ile sosyalist mücadele arasına net bir teorik ve pratik tavır örüyor.

Canan Özcan Eliaçık’ın kitabında da belirttiği gibi Kıvılcımlı Türkiye sosyalist hareketinde nadir görülen bir yaklaşımla dinler tarihi üzerinde ciddi araştırmalar yapıyor. Toplumların din ile ilgili ihtiyaçlarını, dinlerin ortaya çıkış nedenlerini ciddi bir analize tabi tutuyor. Kıvılcımlı’ya göre Muhammed Kureyşli zenginlere karşı “yoksulları temel alan bir kolektivizm idealine” sahip; kentleşmiş Arap toplumunu medeniyete geçiren bir tarihsel devrimci olduğunu düşünüyor. Engels’in, Hıristiyanlığın ezilmiş insanların bir hareketi olarak ortaya çıktığına; Rosa Luxemburg’un ilk havarilerin “en ateşli komünistler” olduğuna dair tespitlerine referans veriyor. Eğer Türkiye sosyalist hareketi, kıvılcımlının burada yazdığımdan çok daha derin ve geniş olan dinler tahlilini, dine yaklaşımını esas alan bir temel üzerinden mücadelesini geliştirmiş olsaydı belki de ne geçmiş iktidarlar ne de bugünkü iktidarın elinde din bu kadar kullanışlı bir enstrüman olamayacaktı. Bugün Kürt toplumunun önemli bir kesimi üzerinde dinin bir araç olarak kullanamayışının temelinde Kürt özgürlük hareketinin, Kıvılcımlıya benzer bir din tahlili ve dine yaklaşım içerisinde olmasından kaynaklıdır.

Ve elbette Kıvılcımlı’nın kadın sorunu konusunda söyledikleri tüm Kıvılcımlı külliyatı içerisinde en değerlisidir belki de. Kıvılcımlı’nın, başta söz konusu çalışması olmak üzere, çeşitli metinlerinde ileri sürdüğü tezlerle, kendi kuşağının ve döneminin çok ilerisinde ve cüretkâr bir bakış açısıyla, kadın sorununu ele aldığı ve tarih tezi perspektifinden hareketle kadınların ezilmesinin kökenini irdelediğini görürüz. “Türkiye’nin öteki sosyal ilişki ve çelişkilerine girebilmek için ve girmeden önce, başlı başına bir alt mahkûm Sosyal Sınıf durumunda olan en büyük mazlum sınıfımız, en büyük sömürülen sınıfımız: Kadın yığınımız üzerinde çok durulmalıdır.”

Kadın Sosyal Sınıfımız adıyla kaleme aldığı metinde Kıvılcımlı kadınları bir sınıf, ezilen bir sınıf olarak tanımlamaktadır. Bu tespitiyle kadınların eziliyor olmasını en başat çelişki olduğunu söylüyor ve ezilen kadın sınıfının mücadelesi örgütlenmeden diğer mücadelelerin başarıya ulaşamayacağını belirtiyor. Özetle şu çıkıyor Hikmet kıvılcımlı külliyatı bir bütünen değerlendirildiğinde: Eğer Kıvılcımlı’nın tespitleri ışığında Kürt mücadelesi, kadın mücadelesi ve din meselesine yaklaşım gelişmiş olsaydı Türkiye sosyalist hareketinde Türkiye toplumu bugün bambaşka bir yerde olabilirdi.

paylaş

   

Yeni Özgür Politika

© Copyright 2024 Yeni Özgür Politika | Tüm Hakları Saklıdır.